Diyarbakır Barosu’nun önceki dönem başkanı ve yönetim kurulu üyesi 10 avukat Ermeni soykırımının yıldönümü vesilesiyle 24 Nisan 2017’de yayımladıkları bildiri farklı birçok konuda yaptıkları açıklama ve hazırladıkları raporlar nedeniyle yargılanıyor.
Davanın ilk duruşması Diyarbakır 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Avukatlar bu kez savunma sıralarında değil sanık sandalyesinde yer aldı.
Duruşmaya sanık olarak yargılanan Ahmet Özmen, Neşet Girasun, Nahit Eren, Cihan Ülsen, Mahsun Batı, Ahmet Dağ ve Velat Alan katıldı.
Dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen, hakkındaki iddialara ilişkin ifade verdi.
Ermeni soykırımının yıl dönemine ilişkin yayınladıkları bildiriye değinen Özmen,“Tehcir kanunuyla hukuksuzluğa zemin hazırlanmıştır. “Ermeniler tehcir edilirken yapılanlar kanuna da aykırıdır. İhlaller yaşanmıştır’ Ermenilerin o dönem neler yaşadıklarına dair bir çok fotoğraf var. Google'da arama motoruna Ermeni yazsanız önünüze fotoğraflar çıkar. Yaşadıkları çıkar. Açıklamamız ifade özgürlüğü kapsamındadır. Bu gün de böyle düşünüyoruz” diye konuştu.
İddianamede yer alan ve “PKK’nin terör örgütü olduğunu ifade etmekten kaçınmak" iddiasına ilişkin de savunma yaptı.
Özmen, “Öyle bir abestlik, komiklik olabilir mi! Biz Hakkari’ye hangi örgüt terör örgütüdür diye gitmedik ki. Biz insanların yaşam hakkı ihlal edildiği için gittik. SİHA’larla vurulma olayı vardı. Rapor yayımlayarak gerçeği tespit ettik.
Yaşam hakkı ihlalle yaşandığını raporumuzda belirttik 11 madde ile devlete yükümlülüklerini hatırlatıp, bunları yerine getirmesini istedik.” dedi.
Diyarbakır Barosu’na yönelik sistematik saldırı yapıldığını belirten Özmen, “O dönem İçişleri Bakanı, Baromuz hakkında söylemedik şey bırakmadı. Bizler için terörist mi demedi, sözlü saldırı ve hedef gösterildik. Ve hedef gösterici saldırıcı tavır hala da devam ediyor” diye konuştu.
Kürdistan ifadesinin suç olmadığını belirten Özmen, resmî ideolojiye düşünmek zorunda değiliz dedi. İfade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Yargının bağımsız olmadığını ifade eden Özmen, yargının iktidarın arzuları doğrultusunda pozisyon aldığını söyledi. “Bugün olsa bugün yine aynı şeyleri söylerim” dedi.
'TÜRKİYE'DE İLK DEFA BİR BARO 301'DEN YARGILANIYOR'
Avukat Nahit Eren hakların TCK 301. Maddeden dava açılmasına tepki gösterdi.
Eren, “Çok tehlikeli bir maddeden yargılıyorsunuz. Bizi Toplum nezdinde de hedef gösterici bir madde. Türkiye’de ilk defa bir baro 301’den yargılanıyor” diye konuştu.
Avukat Nahit Eren hakların TCK 301. Maddeden dava açılmasına tepki göstererek, “Çok tehlikeli bir maddeden yargılıyorsunuz” . Bizi Toplum nezdinde de hedef gösterici bir madde dedi. Türkiye’de ilk defa bir baro 301’den yargılanıyor” diye konuştu.
'ÇÖZÜM SÜRECİNDE YARDIMCI OLMAMIZI İSTEDİLER'
Eren, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Baro olarak neden karşı karşıya geldiklerini anlattı.
Eren, 2013 yılında da baro yönetimde olduğunu belirterek şunları söyledi:
“O dönem Süleyman Soylu AKP Genel Başkan Yardımcısıydı. 2013 yılında Diyarbakır’da bir toplantı yaptı. Haberlerde de yer aldı. DSİ’nin misafirhanesinde sivil toplum temsilcileri ile bir araya geldi. Süleyman Soylu bizi o toplantı da eleştirerek ‘Biz iktidar olarak Kürt meselesinin Demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmek istiyoruz. O dönem Sayın Recep Tayyip Erdoğan ‘Gerekirse baldıran zehri içeriz demişti. Bunu neden söyledi biliyor musunuz? Mesele çözüm süreci ile ilgiliydi. Erdoğan ‘Ben bu meseleyi çözerim’ demişti. ‘Hakkari’deki de İzmir’de yaşamını yitirenin de kıblesi aynı’ demişti. Süleyman Soylu o zaman o toplantıda ‘Diyarbakır’daki STK’lar olarak üzerinize düşeni yapmıyorsunuz, elinizi taşın altına koymuyorsunuz’ demişti. Çözüm sürecinde yardımcı olmamamızı istediler. Bu kentin Valisi bizleri, İHD’yi, HDP il eşbaşkanlarını arıyordu arkamızda istihbarat aracı ile örgütüm kaçırdığı askerleri iki taraftan teslim belgesi ile teslim ediyorduk. Niye bugün burada yargılanıyoruz. Onu anlatacağım.
AB’ye uyum süreciyle Sivil Toplum örgütlerinin görüşü alındığı dönemden belli çevrelerin iktidar çatışmadı ile bir kavga kendini hissettirdi. 2015’de ise STK’ların bitirilme hamlesi olarak gördüğüm Tahir Elçi katledildi. STK’ların etkisizleştirmek için Tahir Elçi katledildi. Batı’da da Osman Kavala‘nın tutuklanması ile başladı. Ve sonuç verdi. Bir korku iklimi yaratıldı.
Bu korku iklimi ile bölgede STK’lar etkinliği kaybederse en azından bugün burada kurumsal olarak yargılamaya varacak hak ihlalleri konusunda tereddütler yaşamaya başladık. Diyarbakır Barosu olarak yargılanmaktan korkmuyoruz. Temel hak ve özgürlükler için bedel ödemeye hazırız. Ki bu uğurda başkanımızı kaybettik. Hepsinin arkasındayım. Suçsa siyasal açıdan suç. Yargı açısından da suçsa ona siz karar vereceksiniz.
Süleyman Soylu ile neden bozuştuk, 2017 yılında Hakkari’de SİHA’larla ölümler yaşandı. Heyet olarak oraya gidip rapor hazırladık. Raporumuzda var orada 2 örgüt mensubunun da öldüğünü yazdık. Suçlama öldürülenlerin her birinin tek tek çocukları olduğunu söylemişler, sanki biz sadece siviller öldü demişiz. Bizim yargılama sebebimiz SİHA’ları buradan kaldırıp yakın bir tehlike olmadan, hiç kimseyi bombalayamazsınız, bir savaş durumu yok. Bir tehlike olmalı. Bir karakola saldırı olmalı. Bundan rahatsız oldular. Açık açık insan hakkı ihlali olduğunu söylememizden rahatsız oldular. Biz hukuk konuştuk. Örgüt mensupları ile bir arada görseniz bile bombalayamazsınız.
Süleyman Soylu, 19 Haziran 2018’de Bür TV kanalında ‘Diyarbakır Barosu teröre müzahir bir barodur’ dedi. Açık ve net bir şekilde söyledi. Biz de bu açıklama üzerine Teröre müzahir bir baro ise gereğini yap dedik. Bekliyoruz, gelin bizi alın dedik.
Bu açıklamamız üzerine Süleyman Soylu tekrar TV’den açıklama yaptı 'Buyrun gereğini yapın diye bana çağrı yapmışlar, gereğini yapacağız’ dedi. Bu kentin ilgili birimlerine gözaltı için talimat verildiğini ve kararın geri çekildiğini biliyoruz"
DURUŞMA ERTELENDİ
Avukatların tümü suça konu sayılan bildirinin arkasında olduklarını söylerken duruşma ifade ve savunmaların ardından 17 Şubat 2021 tarihine ertelendi.