Image

GAZETE KARINCA

AİHM, 18 Ekim 2017’den beri tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala davasında incelemesinde Türkiye’nin ‘iyi niyetle’ davranmadığı kararını verdi.

11 Temmuz 2022 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Büyük Daire kararına ilişkin yayınlanan ve kararın özeti niteliğinde olan basın açıklamasının Türkçe çevirisi yayınlandı.

AİHM Büyük Dairesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022’de aldığı karar uyarınca Türkiye’nin Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal edip etmediğine ilişkin incelemesini tamamlamış ve kararını 11 Temmuz’da kamuoyuna açık bir duruşmayla duyurmuştu.

Türk yargıç Saadet Yüksel’in “kısmen” karşı çıktığı, diğer 16 yargıcın onadığı karara göre, Avrupa Konseyi’nin kurucuları arasında yer alan Türkiye, sözleşmenin AİHM kararlarının uygulanmasını zorunlu kılan 46. maddesini ihlal etti ve böylece yükümlülüğünü yerine getirmedi.

Türkçe çevirisi yayınlanan kararda şu ifadeler yer aldı:

“Darbe girişimiyle ilgili suçlama (Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesi) konusunda ise Mahkeme (önceki kararında) şu tespiti yapmıştı: “… dava dosyasındaki deliller bu şüpheyi haklı kılmak için yeterli değildir … başvurucunun yalnızca şüpheli bir şahısla veya yabancı uyruklularla temasta bulunmuş olduğu olgusu tek başına başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan bir girişimde yer almış olabileceği konusunda objektif bir gözlemciyi tatmin edecek yeterlilikte delil olarak kabul edilemez.”

Buradan çıkan sonuç, gerek Sözleşme’nin 18. maddesiyle birlikte gerekse tek başına ele alındığında 5(1). madde ile ilgili ihlal tespitinin, Gezi Parkı olaylarıyla ve darbe girişimiyle ilgili olarak suç isnatlarından kaynaklanan her türlü işlemi ilga etmiş olduğudur. Sn. Kavala’nın suç işlediğini gösterir nitelikte konuyla ilgili ve yeterli başka şartların mevcut olmadığı durumda, aynı maddi olgular kapsamında, kendisine yönelik alınacak tedbirler, özellikle özgürlüğünü kısıtlayacak bir tedbir uygulanması, Sn. Kavala’ya yönelik hak ihlalinin uzamasına ve muhatap Devletin Sözleşme’nin 46(1). maddesi uyarınca Mahkemenin kararına uyma yükümlülüğünün ihlaline yol açar.

Sözleşme’nin bütünsel yapısı, üye Devletlerdeki kamu makamlarının iyi niyetle hareket ettiği genel varsayımına dayanmaktadır. Kesinlik kazanmış, bağlayıcı bir yargı kararının uygulanmamasının, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşmeyi onaylarken uymayı taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacak durumlara yol açması muhtemeldir.

Mahkeme, Türkiye’nin 10 Aralık 2019 tarihli Daire kararının icrasına yönelik birtakım adımlar atmış olduğunu ve ayrıca çeşitli Eylem Planları sunmuş olduğunu kaydetmiştir. Ancak Bakanlar Komitesinin bu meseleyi Mahkeme’ye yönlendirdiği tarihte ve Sn. Kavala’nın adli kontrol şartıyla tahliyesine hükmeden üç karar ve bir beraat hükmü alınmış olmasına rağmen, Sn. Kavala’nın dört yıl, üç ay ve on dört günü aşkın zamandır halen tutuklu halde bulundurulduğunu da kaydetmiştir.

Mahkeme Türkiye tarafından işaret edilen tedbirlerin, Taraf Devletin “iyi niyetle”, Kavala kararının “sonuçlarına ve ruhuna” uygun bir tavır içinde veya Mahkemenin bahsi geçen kararda ihlal edilmiş olduklarını tespit ettiği Sözleşme haklarının fiilen ve etkili bir şekilde korunmasını sağlayacak biçimde davranmış olduğu sonucuna ulaşmasını mümkün kılmadığı kanaatine varmıştır.”