Duruşma Öncesi
2016 yılında kurulan Göz İzleme Derneği’nin eski ve yeni yöneticileriyle üyelerinin evlerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın terör örgütü üyeliği şüphesiyle başlattığı soruşturma neticesinde 3 Haziran 2022’de şafak baskını yapılarak 22 kişi gözaltına alındı. Haklarında 24 saatlik avukat görüş yasağı ve dosyaya erişimin kısıtlanması kararı alındı. Sekiz günlük gözaltı uygulaması boyunca dosyadaki delilleri inceleyemeyen avukatları, savcıyla yaptıkları görüşmede soruşturmanın MASAK raporuna dayandığını öğrendi. Gözaltı süresinin sonunda, 11 Haziran 2022 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı şüphelilerin 21’i hakkında tutuklama tedbiri uygulanmasını talep etti ve 4. ve 8. Sulh Ceza hakimlikleri tarafından 16 kişi hakkında tutuklama kararı verildi. İddianame hazırlanana kadar dosyayla ilgili kısıtlama kararı devam etti. 1 Eylül 2022'de iddianame hazırlandı ve 16 Eylül 2022'de şüphelilerin örgüt üyeliğinden cezalandırılması talepli dava açıldı.
Ayrıca aynı savcılık tarafından davaname hazırlanarak derneğin kapatılması Asliye Hukuk Mahkemesi’nden talep edildi. 22 kişinin yargılanmasına 13-14-15 Aralık 2022 tarihinde, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Davanın ilk duruşmasından önce sanık avukatları, duruşmanın Çağlayan Adliyesi’nin büyük salonunda görülmesini talep ettiyse de bu talep söz konusu salonun dolu olması nedeniyle reddedildi. İlk günü duruşma salonunun yetersizliği nedeniyle Silivri’de bulunan duruşma salonunda yapılmasına karar verildikten sonra, oldukça gergin geçen duruşmada sağlık sorunları olan ve savunması alınan 4 kişi tahliye edilerek duruşma ertelenmişti. Davanın ikinci duruşmasına 4-5 Ocak 2023 günü Silivri 1. No’lu duruşma salonunda görülmeye devam edildi.
4 Ocak 2023 Çarşamba, 1. Gün – Silivri 1. No’lu Duruşma Salonu
Duruşmaya Dair
Saat 10.45’te avukatlar salona alındı.11.05’te tutuklu sanıklar salona getirildi. 11.15’te ise heyet geldi.
Tutuklu ve tutuksuz sanıkların ve avukatların yoklaması yapıldı. Heyetten bir üyenin değişmiş olduğu görüldü.
Av. Ömer Çakırgöz müvekkili İlyas Erdem’in adliyede olduğu ama rahatsızlığı nedeniyle baro odasında dinlendiğini söyledi.
Sanıklardan avukat Pınar Konak ise hastalık nedeniyle mazeret sunmuştu, duruşmaya katılmadı.
Heyetin reddi taleplerinin geri çevrilmesi kararına karşı itirazların İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiği tutanağa geçirildi.
Sanık müdafiileri tarafından CMK 135. maddeye ilişkin iletişimin dinlenmesine ilişkin kararların dosyada olmadığı iddia edildi dedi. Başkan ise teknik işlemler bürosuna yazıldığını, oradan iletişimin tespiti kararlarının istendiğini ve cevapların beklendiğini iletti.
Av. Emrah Baran müvekkili Cihan Kartal’ın 3 gün önce tıbbi operasyon geçirdiğinden öncelikle savunmasının alınmasını talep etti. Heyet tarafından görüşülerek uygun bulundu ve Cihan Kartal ayakta ifade veremeyeceğinden sandalyede oturarak savunmasına başladı.
Tutuklu sanıklardan Cihan Kartal savunmasında “Sayın mahkeme heyeti, yaklaşık 20 gün önce ameliyat geçireceğimi söylemiştim. Merdivenlerden çıkarken çok zorlandım ondan dolayı rahatsızlandım.” dedi ve buradan itibaren elindeki kağıttan okudu. “1996 yılında istanbul'a göç ettik. Göç sebebimiz ekonomik koşullar ve bu şehirde daha iyi bir eğitim görme düşüncesiydi. Fakat geldiğimiz yıl liseyi bitirdikten sonra inşaat sektöründe çalıştım. Evliyim 4 çocuğum var, öğrenciler. Savunmama geçerken ben Matu-Ay-Der çalışanı ve HDP üyesiyim. Mahallelerde çalışmalar yürüttüm. Göç İzleme Derneği üyesi veya çalışanı değilim. İddianameyi okudum baştan sonra, baştan sona kadar benim şahsıma saldırı var. İddianame başında Halit Karahan’dan bahsediliyor. Onun kayınvalidesinin evinin işini yaptım. Sözleşmemiz var, ustalar var tanık olan. 32,700 tl hesabıma aktarılmış ve örgütsel çalışmalarda kullanıldığı iddia ediliyor. Burada her işte yaptığım gibi referans ile geldi bana, serbest meslek eş dost üzerinden olur. Birinin işini yaparız mal sahibi başkasına önerir bizi. Bu şekilde iş buluruz. Sözleşmemizde belirtildiği gibi seramik işleri, mutfak tezgahı dolabı yaptık. 326. Sayfada Halit Karahan’ın bana gönderdiği 32 bin tl nin her ay cezaevlerindeki şahıslara gönderilmiş gibi gösterilmiş, oysa bu söz konusu değil. Burada benim mesleğim de rencide ediliyor. Kendi komşularımıza karşı da rencide ediliyorum. Ben M. A.’a para göndermişim. 10 yıldır nakliye işi yapar tanırım, nalburdan getirdiği kum çimento için nakliye parası ödemişim. M.A. var malzemeleri taşımış emekleri karşılığında 500 tl aktarmışım. Eşimin yeğeni olan V. K.’e de askerde iken harçlık olarak gönderdiğim para var. Tarihsel olarak da baktığımızda usulsüzlük söz konusudur. 30.12.2020 tarihli gelen para ile 24.03.2020 tarihli ufak tefek paralar iş karşılığı atılmış paralar. Benim M.G.’e gönderdiğim, cezaevinde olan kişiye para göndermişim, arkadaşımdır, ağır hastadır. Eşi söyledi dışarı çıkamadığını, para göndermemi rica etmişti. Ertesi gün postaneden resmi yollardan ilettim. 900 TL para göndermişti, 300 TL eşine, diğer kalanı da aynı koğuştaki arkadaşlarına borç aldığı parayı göndermişti. Bu durumla ilgili eşi S.hanımın dinlenmesini talep ediyorum. İddianamede somut delil yok. Geçmişe doğru banka hesap hareketlerim incelendiğinde firmalardan bana iş karşılığı gelen paralar görülecek. Net bir şekilde geriye dönük 2 yıllık banka hesaplarımın incelenmesini talep ediyorum. M.B. , M. A. bu isimleri tanıyorum, whatsapp gruplarından bahsediliyor. Bu grubu kimin kurduğunu, neden kurulduğunu bilmiyorum. Tapelerime geçiyorum. 8,9,10,11,12 tapelerde HDP Sancaktepe bilgi mesajları gelmiş, Deniz Poyraz ile alakalı bilgi mesajları. Konya’da katledilen Hakim Dal’ın öldürülmesi ile ilgili bilgi mesajıdır. Şişhane’ye basın açıklamasına çağrı yapıldı. Bu basın açıklamalarına ben katılmadım ama şartlarım olsaydı katılırdım. Irkçı saldırı vardı. Katleden kişiler ceza aldı. Deniz Poyraz HDP’li Kürt bir kadın olduğu için katılmak isterdim. Olmasaydı da yine karşısında dururdum.
İ. S. ile ilgili 15 yıldır komşuyuz, meslektaşım. İşler yapıyoruz. İş esnasında bazı kavramlar kullanıyoruz. Mahalledeki taziye sünnet düğün piknik gibi şeyler örgütsel gizlilik olarak lanse edilmiş bunları kabul etmiyorum. 2 nolu tapede M.K.bir mektuptan bahsediyor. Bütün mahallede binalarda tapu sorunu var, mahallede TBMM’ye kadar gittiğimiz bir komisyon kurmuştuk. Tapu sorunu için dilekçeler yazdık. Bunlara cevap gelmişti. Bununla ilgili bir araya gelip konuşalım dediği durum bununla ilgili.
3 nolu tapede X bayan deniyor. İsmini hatırlamadığım biri yayınevinden aradı cezaevleri hakkında pandemi sürecinde sorular iletti. Hak ihlalleri ile ilgili sorulara cevap vermiştim. O dönem yer değiştirmeler, ısıtma sorunları, görüşler olmaması konularında sorunları aktarmıştım. Buradaki konuşmam, dernekle alakalı bir görevdir düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli. 6 nolu tapede S. A. komşumuzdu bir dönem. Benim evleri yaptığım yerlerde ben eski eşyaları ihtiyacı olana veriyordum. Onun da eşya ihtiyacı vardı, onu görüntülü aradım eşyayı gösterdim. 7 nolu tapede A.O’a evimizin boya badanasını yapması için çağırmıştım. Birkaç gün sonra yapabileceğini söyledi. Diyarbakırdan aile vardı misafiri. Bu esnada anlatıyor bana davet ettim geri gittiler diye. 14-15-16 nolu tapelerde M.K. yaklaşık 25 yıldır tanıyorum. Oğlunu yurtdışına öğrenci olarak göndereceğini söylüyor. Ben o an iskelede olduğumu söyledim akşam görüşelim dedim. Parti üyeliğinin bu şekilde verilmeyeceğini söyledim sonra. E.Y. HDP ilçede çalışanlarla ilgili toplantı vardı kendisini aramıştım. Araba vardı onu da götüreyim diye. 22-23-24 tapelerde aynı mahallede oturduğumuz kişilerle, yöre derneği ile ilgli inşaat yapımı vardı, kampanya vardı tamamlamak için. Ben de katkım olsun diye, kurban bayramında kasaplık da yapıyorum onların da hayvanını kesmiştim. Burdan tanışıyoruz. Siyasi kimliğim ve STK çalışanı olmamdan kaynaklı buradayım. İşlerim yarım kaldı. İşle alakalı konuşmalar ve paralar saptırıldı. Göç İzleme Derneği’nde çalışmadım hukukum yok. 15 yıldır kullandığım telefonum. 4 öğrenci okutuyorum benden başka çalışan yok evde. Ameliyattan sonra herhangi bir ilaç verilmedi, pansuman yapılmadı, kontrol yapılmadı. Burada cezevi hak ihlallerini net görebildim başka şeyler de var. Bu kadarı ile yetiniyorum. En önemli sağlık sorunum, 1 ay önce devlet hastanesine gittim beyin tümörü olduğu tespit edilmişti. Tutuklandıktan 2 ay sonra yer çekimi ses yalıtımı nedeniyle şiddetli baş ağrısı yaşadım sık sık dilekçe yazdım doktora görünmek için fakat ancak bu Salı çağırdılar ameliyat nedeniyle gidemedim. Bu rahatsızlığım burada daha da ağırlaşacak dışarıda olursam tedavisi mümkün. Tüm bunları göz önünde bulundurmanızı istiyorum.” dedi.
Başkan amleliyat nedenini sordu. Cihan Kartal istirahat için koğuşuna gitmek istediğinden duruşma salonunu terk etmesine izin verildi.
Tutuklu sanıklardan Berkant Yılmaz savunmasında: “Öyle bir şey ile karşı karşıyayız ki elimizde kalıyor. Öncelikle Göç İz Der’den başliyim. Olduğu semtte işyerim vardı. Kendim de daha önce yöre dernekleri içinde çalışmış biriyim. Göç İz Der in çalışmaları dikkatimi çekmişti, gittim tanıştım. Herkes uzman, donanımlı, gönüllü çalışan insanlardı. Kendimi önerdim üye oldum sonra da yönetime seçildim. Pandemi başladığında ekonomik olarak ticaretle uğraşıyordum sıkıntılar yaşamaya başladım. Dernekte katkımın olamayacağaını düşünerek görüştüm ve o tarihten sonra çalışmalara katılmadım. Bilgi sahibi değilim. 97’den beri aynı telefonumu kullanıyorum. 2007’den beri sosyal medya hesabımı kullanıyorum. Aile ve dua resimleri paylaşıyorum. 20 yıldır aynı adreste ikamet ediyorum. Bu süreçte işlerim bozuldu, Ardahan’a gittim arazi işleri için. O süreçte sosyal medya hesaplarımdan kaynaklı propaganda nedeniyle 2 ay tutuklu kaldım. Bu dosyada mahkemenize gönderilmiş yetkisizlik ile. Gözaltı kararı sonrası evimin kapısı kırıldı, 2 tane kız çocuğum var. Polisler bile kendi aralarında tartışmış, komşular duymuş, mağaraya mı giriyorsunuz diye. Yakalama kararında diyor. Ardahan’dan tarladan geldim evdeydim bir tane jandarma geldi karakola davet etti, ifademin alınacağını söyledi. Götürüldüm ve Göç İz Der ile ilgili sorular sordular. İfademde suçtan kurtulmaya yönelik beyan olduğu söyleniyor, ben suç işlemedim. O zaman da bana benle alakalı değil usulen soracağız demişlerdi. Sosyal medya hesaplarımdan bahse konu paylaşımlar tarihlerine bakılırsa çözüm sürecinde estirilen rüzgarla alakalıdır. Hatırlamıyorum ama sorumluluğu bana ait tabi ki. Whatsapp grubundan bahsediliyor ama görmedim ben. Aile ziyaretleri deniyor, nesi suç bunun? Toplantı gösteri yürüyüşleri anayasal haktır. İddianamedeki arkadaşların birkaç tanesini tanıyorum diğerlerinde adım serpiştirilmiş, örgütsel yazışmalardan söz ediliyor kabul etmiyorum. Ardahan’da babama ait evdeki ev aramasında aileye ait özel eşyalar annemin 60 yıl önceki gelinliği bile örgütsel materyal olarak kaydedilmiş. Orada memurlara dedim. İzleyin önce sonra yapın diye. Orada evde alınan her şey bana iade edildi ama yargılanıyorum. Telefonum ben tutuklanmadan geri verilmişti. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Köydeki tarım arazilerimde patates ve buğday ektim. Annem diyaliz hastası beraber kalıyoruz. Annem düşmüştü yüzü gözü şişti geldiğinde utanıyor insan insan olduğundan. Annem bir akraba ile para göndermişti, ona da tuhaf sorular sormuşlar. Nereden baksak elimizde kalıyor. Devlet kurumlarındaki insanların bilgisinie becerisine uygulama ve sorumluluğuna bakılması lazım. Burada bunların hiçbiri yok. Şuan ciddi mağduriyet yaşıyorum. Geçen mahkemede umutlandık bırakılırız diye. Zirai araçlarım kar altında kaldı. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.” dedi.
Başkan bazı sosyal medya paylaşımlarının sanığa ait olup olmadığını sordu. Berkant ise hatırlamadığını, bazılarına etiketlendiğini, çok anlamadığını belirtti. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması soruldu ve kabul etti.
Tutuklu sanıklardan Bilal Yıldız savunmasında:
“Heyeti saygıyla selamlıyorum. 7 ay 1 gündür özgürlüğümden yoksun bırakıldım. İlk kez kendimi savunma imkanı buldum. 2016’dan bu yana Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda sosyal hizmet uzmanıyım. Sosyal Hizmer Uzmanları Derneği yönetimindeyim. Çalışmalarımı büyük bir şeffaflık ile yürütüyorum. Kamu kuruluşları ile temaslıyım. Danışanlarım için görüşmeler yapıyorum kamu ile. Kim olduğum ve ulaşılabilir olmama rağmen 3 haziran 2022’de onlarca özel harekat polisi tarafından işkence ile gözaltına alındım. 8 gün gözaltında kaldım, orada da psikolojik işkenceye maruz kaldım. Daha sonra iddianamede yalnızca insan hakları savunucusu olduğum için yargılandığımı, burada olduğumu gördüm. İnsan hakları savunucuları güvencedir. Yıllar önce duayen insan hakları savunucularından Ata Soyer ‘Ateş düştüğü yeri yakar derler, biz ateşin düştüğü heryerdeyiz.” demişti. Kim olursa olsun ırkı, rengi, bir yerde bir insanın acısı var ise ona dokunabilmektir. Ateşin düştüğü yerdekilere seyirci kalmamaktadır ve bir daha asla diye haykırabilmektir. İnsan hakları savunucuları bütün bu ihlalleri gören, tespit eden, belgeleyen resmi makamlara sorumluluğu aktaran kişiler. Hakikat, adalet ve onarım mekanizmalarının işletilmesi ve hak ihlallerinin ortadan kalktığı dünya hayal eder. Ben de 7 yıldır işkenceye maruz kalmış kişilere psiko-sosyal destek yürüten ekibin parçasıyım. Kimse işkence görmesin diye naçizane çaba içindeyim. Sosyal hizmet uzmanı olarak da toplumda dezavantajlı konuma getirilen kişilerle çalışıyoruz. Yaşlılar, kadınlar, mülteciler lgbti+lar. Ben sadece mesleğimi icra ettim. Tape kayıtlarının tamamına bakıldığında açıkça ortaya çıkmıştı. Tapeler ile birlikte lehime delil üretilmiş aksi istense de. İnsan hakları savunucularının yargılanmaları demokratik bir hukuk devletinde olmaması gereken uygulamalardır. Bizler çalışabilmeliyiz ki ihlaller bitsin. Bizler bize ihtiyaç kalmasına diye çalışıyoruz.
10.06.2022 tarihinde tutuklanma gerekçemde 3 cümle var. Göç İz Der karar defterinde imzalarımın olduğu, paraları aktardığım ve çok yoğun suç içeren telefon görüşmeleri. Ben göç problemi ile ilgileniyorum. Ben lisans öğrencisi iken Suriye savaşı yeni başlamıştı. Geçici koruma statüsü yeni tanımlanmıştı. O dönem ilerde sorun olacağını öngörebiliyorduk. Akademik düzeyde tartışıyorduk. Lisans tezimde göç eden kadınlar üzerine bir çalışmaydı. Bunun devamında göç üzerinde akademik çalışma arzum vardı. Master döneminde Göç İz Der yöneticisi oldum. Derneğin 1. olağan genel kurulu 11.06.2017 tarihine kadar ben dernekte yöneticiydim. (Karar defterini iletti) benim imzam olan kararlar, üye kabulü vs. tecrübesizlikten yaptığımız usuli işlemler var mesela. 8 kişi imza atmışız idari para cezası almışız. 2017’de TİHV’de çalışmaların yoğunlaşması ve 2 engelli kardeşimle ilgilenme zorunluluğum nedeniyle Göç İz Der ile fiili ve resmi bağım sona ermiş. 2021’de beni üyelikten bile atmışlar. Bunu da soruşturma kapsamında öğrendim. Evet karar defterinde imzam var ,yönetici oldum. Yayınlar döneminde ilişkim yok ama.
2.başlığa geçiyorum. Ben dernekten hiçbir para almadım. Hiç çalışan olmadım. Ben almadığım parayı nereye aktaracağım. İddianamede 3 kişiye 11 adet transfer var. Bunları açıklamaktan ar duyuyorum. Bir tanesi Veysi, istanbulda öğrenci. Para gönderdim tabi. Diğeri öz ablam. Memlekette yaşıyor. O da sosyal hizmet uzmanı. Ablama kardeşlerimiz için para gönderiyorum. Diğeri eski kız arkadaşım. Kız arkadaşıma evin harcamaları için, faturalar için para gönderdim. Hepsi dinlenebilir tanık olarak.
Telefon konuşmalarımın bütünü bir nevi benim lehime. Ben sosyal hizmet uzmanı ve insan hakları savunucusu olarak hep meslektaşlarımla temas halindeyim. Bunlar suçmuş gibi işlenmiş. Her görüşmenin sonunda savcı kim olduğunu yazarken hangi derneğe üye olduğunu yazmış zaten. 1 nolu tapede S. Pozitif Yaşam Derneği’nde çalışıyor. Bu konuşmaların hiçbiri Göç İz Der ile ilgili değil zaten. S. kendi kurumunun çalışmalarından bahsediyor. Ben TİHV’ in çalışmalarından bahsediyorum. Mülteci lgbti'ler ile ilgili, bir araya gelelim, toplantı yapalım diyoruz. İddia makamı toplantı ayarlama faaliyeti olarak yorumlamış. Pandemi döneminde zoom üzerinden toplantı yapıyordu herkes. 2 nolu tapede X bayan şahıs diyo İstanbul üniversitesi onkoloji bölümünde doktor öğretim üyesi diyor. Barış Akademisyenleri imzacısı diyor. İyi niyet bulamıyorum burada, hepsi beraat etti. N. Hoca mesleki görüşümü soruyor görüşmede. 3 nolu tapede Kadıköy Belediyesi’nde çalışan yakın arkadaşım sosyal hizmet uzmanı D. ile buluşma. 4 nolu tapede newroza katılmışım, ses gelmiyor demişim. Hem newroza katılmam hem newrozun kendisi suç. 7 nolu tapede Kürtçe bir konuşmanın çevirisi çok kötü yapılmış, bütün konuşma bana orijinal haliyle verilirse açıklarım. 5-6 nolu tapeler en can alıcı. Her iki konuşmam birleştirilmiş. Birisi S. Mülteci Hakları Merkezi Hukuk koordinatörü, diğeri S.Ç. Van TİHV’de çalışan arkadaşım. Olay şu, Van ilinde insan kaçakçıları tarafından tutulduğunu öğreniyoruz kişinin. Polise bildireceğiz ama kişi adresini bilmiyor. Bir çok mülteci insan kaçakçıları tarafından eziyete maruz kalıyor. En son kişi arıyor. Bizi yakaladı polisler diyor. Ben de S.’e güzel haberi veriyorum. Kişiye Van Barosu’ndan adli yardımdan avukat bulmak için hukuki yardıma ulaşmasını sağlıyorum. Gerektiği noktada kamu ile işbirliği yapıyoruz. Bugüne kadar refakatsiz çocuklar, şiddet görmüş mültecilere destek sağladım. 9 nolu tapede D. iş arkadaşım, ismi geçen kişilerin hepsi iş arkadaşlarım mesai çıkışı parkta buluşup bir şeyler içeceğiz. 10 nolu tapede ev ziyareti geçiyor. Ev ziyareti, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği’ne soralım, ilk hizmet kişileri evlerinde ziyaret etmek. Bunun Göç İz Der ile ilişkisi yok ve suç değil. B.D. kaldığı cezaevinden mektup göndermiş. Tüm bunlar ve kocaman iddianame, bilgim dahi yok. Çok ciddi mağduriyetler yaşıyoruz. Kardeşlerimin tüm sağlık ihtiyaçları, destek verdiğim danışanlarım ciddi mağduriyet yaşadı. Birçok danışanım beni bekliyor. Kendim de sağlık sorunları yaşıyorum. Tüm bu sebeplerden ötürü tahliye istiyorum.” dedi.
12.25 saatinde öğle arası verildi. 13.40’ta duruşma devam etti. Sanıkların savunmaları devam ediyor.
Tutuklu sanıklardan Demgül Athan savunmasında: “Şuan iş başvuru yapmış ve mülakatta gibi hissediyorum kendimi. Zira işlerimi anlatacağım. 2012 yılında girdiğim Dicle Sosyoloji bölümünde okudum. 4 yıl boyunca göç, mültecilik, kadın, çocuk alanlarında gönüllü ya da profesyonel çalıştım. 1 yıl boyunca araştırma şirketinde saha koordinatörü olarak çalıştım. Son sınıfta tez çalışmam mültecilik ve kadın alanında idi. Diyarbakır’da bir belediyede sosyolog olarak çalıştım. Toplum Gönüllüleri Vakfı’nda çalıştım. 2018’de Rawest Araştırma şirketinde, 2018-2019’da Lotus Genç Alan Derneği’nde projelerde mülteci çocuklarla ilgili çalıştım. İddianamede Lotus Genç Alan Derneği’nin internet sitesinden alıntılanan çalışmaların benimle ilgisi yok. Adı geçen ve tanık olan Ö.Y. bu projede harcırah karşılığında çalışmıştı. Ö.Y.’nin ifadesinde ‘savaş mağduru çocuklar’ ifadesi benim tutuklanma gerekçem oldu. Burada bahsi geçen Suriye’den göç eden mülteci çocuklardı. İddianamede soruşturma konusu olmayan Lotus Derneği daha fazla yer almış. İki derneğin de alakası yok birbiriyle. Tek alakası benim her ikisinde de çalışmış olmamdır. Bir çok sertifikalı eğitime katıldım. 2019’da Lotus’ta projem bittikten sonra bir çok STK’da gönüllü oldum. İşsiz kaldığım dönemde bir çok derneğe CV gönderdim. Göç İz Der’de proje asistanı olarak 1 ocak 2021’de uzaktan çalışmaya başladım. Göç İz Der yasal bir dernektir. Tüzüğünde belirtilen alanlarda çalışmaları vardı. Haziran 2021’de projem bitti. Diyarbakır’da iş aradım eylül ayında Ankara’da işletme açtım. Ticaretle ilgileniyordum. 3 Haziran’da ise ticari hayatım bu süreçten olumsuz bir şekilde etkilendi. İddianamede yer alan talepler hiçbir suç teşkil etmez. 1 ve 2 nolu tape dernek tercümanı ile olan görüşmelerimdir. Mülteci kadınlarla ilgili proje tanıtım toplantısı için görüşmedir. 3 nolu tapenin örgütsel içeriği yok, muhasebeci ile olan görüşmelerimdir. 5-6-7-8-10-11 nolu tapelerde gönüllüsü olduğum derneklere ilişkin görüşmeler. 4 nolu tape arkadaşımla olan buluşmamdır. 9 nolu tape tamamen özel hayatıma ilişkindir. Tapelerimi toparlayacak olursam; sosyolog olarak bir çok dernekte bulunduğumu belirttim. Suç teşkil etmiyor, özel hayatıma ilişkin tapede mahremiyet ilkesi tamamen çiğnendi. Özel, sosyal ve mesleki olarak gerçekleştirdiğim görüşmeler Göç İz Der ile ilgili değildir. EFT’lerden sadece biri Göç İz Der’de çalıştığım döneme ait. Diğerleri hepsi başka zamanlardadır. Bana isnat edilen ise, dernek bana maaş göndermiş ben de başkalarına göndermişim. Tekrar ediyorum 6 ay Göç İz Der’de maaşlı çalıştım. Hesap hareketlerimde 6 tane maaş ödemesi var. İddianamenin mantığına da aykırıdır. Bu haliyle bile kendini çürütüyor. Rawest Araştırma şirketinden bana gelen 370 ve 240 TL ödemeler benim anket uygulaması karşılığında aldığım ücretler. İlyas Erdem tarafından bana iletilen 10 bin tl ise, arkadaşımdan işsiz kaldığım dönemde borç aldığım para. Raporlar ve kitaplara ilişkin katkım yoktur. Y.S. tarafından bana gönderilen para ise, kendisini tanımıyorum. Göç İz Der ile ilgisi yok. Lotus Genç Alan Derneği’nden aldığım maaşlar da iddianamede geçiyor, emeğim karşılığında gelen maaş bu. Ö.Y.’ye 400 tl harcırah açıklamalı EFT yapılmış. Eğitmen idi kendisi ve onun da belirttiği gibi emeği karşılığında aldığı harcırahlardan biridir. O.G.’ye gönderilen 60 ve 120 TL ise komik rakamlar, iddianame için üzücüdür. Arkadaşımın kardeşi idi bu kişi, ricası üzerine gönderdim. H.E.’ye 800 TL göndermişim, yakın arkadaşım, arkadaşlar arasındaki borç ilişkisi. 170, 100, 2000 TL H.G.’ye gönderilen, esnaftır, kişisel bakım ürünleri için göndermişim. M.’e gönderdiğim 80 TL, basit rakam, şahsi bir ödeme, Göç İz Der ile alakası yok. Hatta çalışmadığım bir zaman. F.’e 300 TL göndermişim, kıyafet mağazasından aldığım ürünlerin karşılığıdır. Teknoloji çağında yaşıyoruz binlerce havle ve eft var, ticaretle ilgilieniyorum zaten.10 yıllık banka geçmişim var. Herşey internet üzerinden yapıldığı için hiçbiri suç teşkil etmiyor şaşkınlık içindeyim. Uzman olduğum bir konuda çalışmanın neresi suç merak ediyorum. Çalışma yaptığım kişilerin adli kayıtları ve kaçak olduğunu gördüm, ben sivil biriyim, insani ilişkileri bu temel üzerinde kurmuyorum. Bunlarla ilgilenmiyorum. İnsanların adli geçmişleri beni ilgilendirmiyor. Hayatımı idame ettirmek için çalıştığım bu alanda, kendimi geliştirmek için çalışmalarım var, 7 aydan fazladır soyut olasılıklar nedeniyle tutukluyum. Bu hukuksuzluğun son bulmasını istiyorum.”
Tutuklu sanıklardan Erhan Örs’ün savunması ile devam edildi.
“Ben de emniyetteki ve savcılıktaki ifadelerimi tekrar ediyorum, suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Belgesel var, yasaklanmış. Kurgucusuyum. Mehmet Zana Kibar yönetmeni idi, 1 yıl çalıştık. Derneğin tasnif arşivleme data analizi dijitalizasyon işlerini şirketim yaptı ve ödeme aldım. İddianamede bu ödemeler, değer ailelerine ve tutuklu yakınlarına gönderildi diyor, bu doğru değil. Belgeselin içeriği suç ihtiva ediyor deniyor. Yasaklandı ama bir sanat eseri üzerinde yasak kabul etmiyorum. Bizim meslekte hiçbir belgesel için örgütsel diye bir tanım yoktur. Türkiye’de ilgili bakanlık ve Avrupa Birliği’nden gelen fon ile yapıldı. Filmin yönetmeni de doktora yapan bir öğrenci. Bu beni cezai olarak yükümlülük içine sokmasa bile kabul etmediğimi belirtmek istiyorum. Sivil Düşün’ün yaptığı ödeme de çeviri için geldi. Fon numarasından anlaşılmaktadır. Herkesin genel olarak değer ailelerine ve tutuklu yakınlarına para gönderdiği iddia ediliyor. Benim de bu para transferlerinde iş yaptığım sinemacıların adı geçmiş. 3 kişi var değer ailesi olarak iddia edilen. Bunlardan biri boom operatörü olarak çalışan kişidir. Diğeri cast direktörü olan kişi, bir diğeri sinemacıdır ama yaptığım ödeme borç transferidir. Yakın arkadaşımdır. S.E. piyasada çok tanınan biridir. Yaptığı işlere destek sunmuşumdur hep ve ödemelerini almışımdır. Belgesel ve filmlerle ilgili yönetmenler ve yapımcılar arasında yapılan ödemeler bunlar. 4 milyondan fazla para transferi olmuştur belki ama bunların hiçbiri suç değildir. Ve usulsüz değildir. İddianamede de sinema çalışması olduğu bellidir ki orada da bu insanların yönetmen olduğu geçiyor. Para transferlerinin hiçbiri suç değil hepsi meslek içinde aldığım verdiğim ödemeler. 2015’te Z.ile çalıştığım proje, bir filmin yasaklanmasından dolayı festivaldeki bütün filmler çekildi. İkisinin çalışmasında ben yer aldım, bu tavırda bir kurgucu olarak ben sorumluymuşum gibi. Kabul etmiyorum ve çok tehlikeli buluyorum. Kurgucunun ne yasal yükümlülüğü var ne de meslek etiği gereği sorumluluğu, kurgucular filmin yolculuğuna karar vermezler. Filmin açık kaynaklara benim şirketim tarafımdan yüklendiği gerekçeli kararda belirtilmiş.”
Başkan “hangi gerekçeli karar?” diye sordu.
Erhan Örs: “Bütün evraklarda, avukatım getirince gördüm. Şirket hesabımdan, portföy gibi, yaptığım işlerin 50 saniyelik kısmını koyarım. Sanki ben belgeseli yayınlamışım gibi bunun üzerinden yayın suçu bana isnat edilmiş. Söyleyeceklerim bu kadar. Tahliyemi talep ediyorum.” dedi.
Tutuklu sanıklardan Halit Karahan savunmasında:
“Tüm arkadaşlar ifade etti, belli ki bu iddianame sayın savcı tarafından görmek istediği suç eğilimiyle yazmış. Zaten biz savcı ile göz göze gelmedik hepimizin ifadesini başka savcılar aldı. Kollukta ve savcılıkta ifade vermiş olmamıza rağmen iddianamede yer verilmemiş. İlk mahkemede sayın yargıç hukuka bağlılığa atıf yaptı. Kendisine tevdi edilmiş olan emanetin sorumluluğunu kamu görevlileri bilmelidir. Ancak bu şekilde hukuk devleti kaim olur. Bu iddianamede baştan sonra hukuk görmüyoruz. Ön yargı, kalıp yargı, zihninde suçlu gördüğü kişilerin sakıncalı davranışları, inançlarına yakın olan veriyi kayırmış ve bizim lehimize olan verileri göz ardı etmiş. Atılı suçların tamamı yaptığım işlerle alakalı. İstanbul Üniversitesi yerel yönetimler bölümünde tez çalışması hazırladım. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Berti aşireti üzerine tez çalışması yazmaktayım. Benzer şekilde kentleşme ile ilgili kitap çalışması yapıyorum. Araştırdığım konularla ilgili hangi kaynak var ise veriyi derlerim, kağıtlara yazarım, kaynağı gösteririm. Sayfa 209’da evimde arama yapılmış, çalışma alanımla ilgili notlar suç delili olmuş. Bunlar kasıtlı bir şekilde değerlendirilmiş. Sabit bir başlangıç noktasından bazı kurumlar ve kişiler damgalanmış. İltisaklı olmakla kuşatılmış. Benim çalışma konum, Berti aşireti göçebe bir aşiretti, 1970’lerden itibaren kent içinde cemiyete geçmiş bir yapıdır. Aşiret formunun değişimini sağlayan farklı dinamiklerden biri de çatışmalardır. Akışkan bir mekandan sabit bir mekana geçiş ele alınırken göç ile ilgili tüm çalışmalara bakarım. Ben dile merakı olan biriyim. Yayınların alındığı rafta Arapça, Osmanlıca, İngilizce yayınlar da vardı. Ama Kürtçe dil bilgisine dair egzersizler olan bir kitap alınmış, arka sayfasında dikkatimi bile çekmemiş bir resim var. Altında bir dörtlük var Leyla Kasım’ın (dörtlüğü Kürtçe okudu) Leyla kim? Irak’ta baas rejimi tarafından katledilen Kürt kadın. Buna propaganda deniyor.
Bir tanesi de aşiret raporu. Üniveriste kütüphanelerinde mevcut. 1970’li yıllarda devletin çeşitli kadameleri tarafından yazıldığı iddia edilen rapor. Çeşitli aşiretleri damgalayan gizli bir rapor diye anılıyor. Dökümanda buna atıf var. İslam Araştırmaları Merkezi kütüphanesinden ulaşmıştım o zaman. Ailemle ilgili küçük notlar yazmıştım. Büyük bir ailede büyüdüm. Ailemin monografisini yazmayı düşündüm ilerde kitaplaştırmak üzere bunu da almışlar. TİKKO ile ilişkilendiriliyor bir diğer not. 1970-80 yıllarına dair çalışmalar. En üst kısmında ana akım gazetelerin isimleri var bahsettiğim dönemi araştırmak üzere. Cumhuriyet gazetesinde üyeliğim var. Araştırmalarım için. Beyazıt Devlet kütüphanesine hergün gidiyordum kaydım mevcut. Bunu es geçmişler. B.A’nın evinde dijital materyal, ses kaydım olduğu, çatışmalı bölgelerde anket yaptığım ifade ediliyor. Bu doğru değil. Mülakat yaptık. Dinlememiş olabilirler. Mülakatların hangi tarihte yapıldığına dair ve nerede yapıldığına dair bilgi yok. Ne türden çatışma var, kim çatışıyor? Siz bir bölgeyi damgaladınız. 2020 yılında Mardin’de yapılan proje kapsamında bir çalışma idi. Faaliyet zaman planında yazılıdır. Savcıda hepsi vardı. 2015-2016 yılında mülkiyet hakları ihlal edilen yurttaşlar dava açtı ve 3 tanesini araştırmak üzere sahada ön çalışma yaptık avukatlar ve yurttaşlar ile görüştük. Bu dönemde bir çatışma yoktu.
Proje kapsamında olmasa bile ben bilimsel bir yayın hazırlayabilirim. Suç teşkil ederse aldığım notlarla değil eserle beni yargılarsınız ama savcının cezalandırma arzusu çok kuvvetli. Aynı evde başka kitaplar da vardı başka kaynaklar da vardı TİKKO ile ilgili örneğin, polis akademisinden birinin yazdığı tez çalışması vardı ama almadılar evden. Kürt İstilası diye bir kitap vardı Gökçen Fırat isimli birinin, ırkçı nefret söylemi barındırıyor, almadılar. Polisin suç bulma niyeti olsaydı bu kitabı alırdı, ırkçılık ve nefret söylemi vardı o kitapta. Dil ile ilgili çok sayıda kaynak vardı hakeza.
Tespitler kısmında Euro dolar cinsi para transferlerinden söz ediliyor. Böyle bir şeyi yapmadığımı biliyordum hayatım boyunca yapmadım. Yurtdışında gidip gitmediğim kaç dil bildiğim ile ilgili sorular soruldu. 2012 yılında Düsseldorf Konsolosluğunda dil okulu kaydım var. Ailem para gönderiyordu bana. 2012’de Göç İzleme Derneği bile yok. Bunu bulmuşlar ve buna yer vermişler. Tespitler kısmında harddisk, usb, dijital araçlarda Göç İz Der arşivine dair iddialar var. Ama benim evimden bilgisayar alınmadı masanın üstünde harddisk vardı, onu bile almadılar. MASAK raporunda birden çok şahsa aynı miktarda para aktardığım iddia ediliyor ama böyle bir şey iddianamede yok. Varsa da tesadüftür. Devlet aheste işler denir ama bizimle ilgili pek de aheste değil. Yeminli mali müşaviri var derneğin, gider pusulası var. 2 çalıştay yaptık. Çalıştayın yapıldığı otel sahiplerini tanımayız. Kimse tanımaz. Şüpheli hareketler başlığı var. 68.314 TL’nin Göç İz Der tarafından bana aktarıldığı ifade ediliyor, evet Göç İz Der’in proje koordinatörü olarak çalıştım, bu da hesabıma aktarıldı. Bu benim çalışma ve sosyal güvenlik hakkımı tehdit ediyor. SGK primi ödenmiş, damga vergisi stopaj, iş sözleşmesi, proje dosyasında var. Projelerin %5’lik kısmı derneklerin kendileri tarafından bulunması gerekir AB projelerinde. Ben de projenin çalışanıydım, İlyas Erdem de öyle. Gönüllü olarak maaşlarımızdan bir kısmını derneğe yatırdık. Bunu biz kollukta da ifade ettik. Dernek faaliyetlerine de katılabilirm bunlar suç değil. Cihan Kartal da kayınvalidemin evinde tadilat yaptı. Onların tüm işleri ile ben ilgileniyorum. Ücretini ben gönderdim.
Tapelere geçmek istiyorum. O.Ş. benim bacanağım. Balıkesir merkezli adli bir olaydan dolayı operasyon olmuş, biraz özel konuşmadır bu. C.Y. ise avukat, dayamış döşemiş, gerçeklikle alakası yok. İfademi vermiştim ona rağmen bu şekilde değerlendirme yazılmış. E.B. ile konuşmamda bir sürü kurum adı geçiyor ama sadece Göç Der geçiyor diye bunu da koymuşlar. HDP’den mesaj gelmiş, ne işi var burada, suç değil. HDP faaliyetine de katılabilirm. Toplantıya da çağırabilir. Fezlekede CHP de vardı. Çerçeveyi bozduğundan dolayı onu çıkarmışlar sanırım. Deniz Poyraz'ın katledilmesine ilişkin toplantıya çağrı vardı, katılmadım ama katılabilirdim. İlyas Erdem ile 2 konuşmam var bunlardan biri projenin nihai raporunun yazılması ile igili. En son faaliyet ve bütçesine dair rapordur. 2 tape de projenin son taksidine ilişkin bir konuşma. Süleyman amca ile tapemiz var yine, Göç İzleme Derneği ile faaliyet yürüttüğü yazıyor iddianamede. Burada Göç İz Der damgalanmış. Gözaltına sabah 5’te alındık, kapımıza büyük bir gürültüyle kırma niyetiyle vuruldu. O sırada kapıya yöneldim. Evli bir çiftiz. Eşim de vardı. Komşular uyardı polisi, neden böyle yapıyorsunuz diye, ‘sus lan! ben devletim’ dedi. Ben de kapıya vurmayın, açıyorum dedim. Dinlemedi ama ben kapıyı açtım, namluyu doğrulttu polis özel harekat timlerinden biri. Bu sırada eşim birini uyardı, tüm polisler galoş giymişti, biri giymemişti. ‘Sus lan! abdestle mi gireyim?’ dedi. Kötü muameleye maruz kaldı eşim. Evin bütün odalarındaki tüm halılarına tahrik edercesine bütün halılarına bastılar. Komşumuza da çemkirdiler. Peki evden ne alındı? Yukarıda bahsettiğim akademik çalışmalar.
Nezarethanede de enteresan olaylar yaşadık. Bilincimiz bulanıklaştı. Travma yaşadık. Demir kapı her açıldığında evimdeki o şiddeti hatırladım. Kulaklarımı kapatmak durumunda bile kaldım, tepemizde ışık 24 saat açıktı. Kesif bir koku vardı. Tuvalet kokusu. Terliyorduk. Birbirine karışmıştı. Adliyenin nezarethanesinde çirkin ve edepsiz bir şey yaşadık. Detaylı ifade etmeyeceğim. Daha önce olmayan bir yazı -7.kat duvarına yazıldığını fark ettim. 3 hilal sembolunun çizildiği duvara analarımıza küfür yazılmıştı. Herhalde kolluk haricinde oraya giren yoktu, kolluk yazmıştı. Aynı sırada bizi Metris Cezaevine götüren polis memuru, görüntülü arama yapıyordu, yüzünde müthiş bir huşu vardı “Abi inanmıyorsun hepsi burada” dediğini duydum. Bizim tutuklanmamıza birileri talimat mı verdi? Birilerinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Dava dosyasına bunların da eklenmesini talep ediyorum. Geleceğimizi damgalayan ipotek altına alan, bizi kaygılandıran, aynı zamanda (Başkan araya girdi ve “ağlıyor musunuz” diye sordu, Halit Karahan “hayır” cevabını verdi.) beraatimi talep ediyorum.” dedi.
Tutuklu sanıklardan İrfan Hülakü savunmasında: “Şafak operasyonu ile alındık. Aile bireylerinin psikolojisi bozuldu, hatta evimizdeki kedimizin bile psikolojisi bozuldu. Bir misafir gelince saklanıyormuş. Bu hukuksuz uygulamayı yapanlar…”
Başkan araya girdi. “Bağırmanıza gerek yok, rahatsız edici boyuta geliyor. Ses tonunuza müdahale edecek kapasitede olduğunuzu düşünüyorum” dedi.
İrfan Hülakü devam etti. “6 başlık üzerinde açıklayacağım. Gözaltı sürecinden başlıyorum. Hem mesleğim hem toplumdaki statüm olarak, ne zaman çağrılsam ifade verecek bir kişiyim. Paldır küldür halde eve baskın yapılması hukuk açısından üzücü ve bizler için ayrıca üzücü. Mahremiyet kuralları hiçe sayıldı. 3 tane maskeli özel harekat timi yatak odasına ve genç kızımın odasına girdi. Erkek polislerdi. 2 dakika süre ile gözünü gözümün içine dikerek tehdit ederek ‘seninle sonra görüşeceğiz’ diyerek tehdit etti. 8 günlük gözaltı süreci boyunca, 24 saat beyaz ışıkların açık olması bize hale travma yaşatıyor.
Örgüt eylemlerine finans ve örgüt üyeliği iddiasıyla karşınızdayım. MASAK raporu incelendiğinde dernekle ilgili hareketin olmadığı anlaşılır.
H.Y.’e gönderilen para sanki 2 defa gönderilmiş gibi yazılmış, sehven yazılmıştır diye düşündüm. Açıklaması açıklama kısmında var. Kızım tarafından H.’ye gönderilen paranın dernekle alakası yok, ben H.Y’yi tanımam. Kızımın iş yeri ile ilgilidir, tanık olarak dinleyebilirsiniz.
Sayın savcı suç varsa ortaya çıkarmalıdır. Gerek tapelerde gerek diğer eklerde suç üretmeye dönük bir iddianame hazırlanmış durumda. İddianame sizin iş yükünüzü artırıyor.
İlyas Erdem dernek çalışanıdır, o dönemde kendisine 340 TL para vermiştim. Sonra bana havale ile göndermiştir. 340 TL ile ne yapılabilir. Bu iki hesap hareketi dışında hareket yoktur. Algı yaratarak suç üretmeye dönük bir iddianamedir.
Ev aramasında 9 adet kitap alındı deniliyor ama 9 adet dergidir. Bir de bir kağıt ele geçirilmiştir. Kağıtta ‘1997’den itibaren’ diye başlıyor. Ben abim ve aile arasındadır, bir yerde ‘halimenin altınları’ yazmaktadır. 1997’deki bir aile notu Göç İz Der ile ilişkilendirilmiştir. Dergilerin toplatma kararı yoktur. Kağıdın örgütsel değeri olmadığı anlaşılmıştır. Kitaplarda da toplatma kararı yoktur. Whatsapp yazışmalarını teker teker açıklayacağım. Sonuç olarak atılı suçların hepsi asılsız ve mesnetsizdir. Bütün bunları kabul etmiyorum reddediyorum. Hakkımda yapılan tespitleri reddediyorum, varsayımlar üzerine iddianame hazırlanmıştır.” dedi ve tape içeriklerindeki konuşmaların örgütsel içerikli olmadığını, şahsi ilişkileri, akraba, aile ve arkadaşları ile yaptığı konuşmalar olduğunu anlattı.
İrfan Hülakü’den sonra tutuklu sanıklardan Kıyasettin Cüheylan’ın da savunması alındı. Savunmasında bir dönem Göç İz Der başkanlığı yaptığını, derneğin illegal faaliyetinin olmadığını, derneğin tüzüğünün dışına çıkılmadığını anlattı. Kendine isnat edilen eylemlere tek tek cevap verdi.
Kıyasettin Cüheylan’ın savunması alındıktan sonra 16.25 saatinde duruşma ertesi gün devam etmek üzere sona erdirildi.
5 Ocak 2023 Perşembe, 2. Gün – Silivri 1. No’lu Duruşma Salonu
Duruşmayı başlatan heyet başkanı öncelikle “Şöyle söyleyeceğim bir çalışma planı hazırladık heyetçe, bugün saat 03.00’e kadar savunmaları alacağız ne kadar gidebilirsek gideceğiz, daha sonra da müzakereye geçeceğiz onu da belirtmiş olayım. Anlaşıldı herhalde değil mi?” dedi. Bunun üzerine tutuklu sanık müdafiileri söz almak istedi ve müvekkillerinin 7 aydır tutuklu olduğunu, duruşma saat 3’te biterse müvekkillerinin tutukluluk süresinin uzayacağından endişe ettiklerini ifade ettiler fakat Başkan bu konuda planlarının net olduğunu iletti.
Bu açıklamadan sonra tutuklu sanıklardan Makbule Altıntaş’ın savunması ile devam edildi. Makbule Altuntaş savunmasında özetle kendisine yöneltilen tüm suçlamaların günlük sosyal hayatıyla ilgili rutin telefon görüşmeleri olduğunu, para transferlerinin ise arkadaşlarıyla yaptığı alışverişler olduğunu, davanın soyut iddialar ile şişirilen bir iddianame ile açıldığını belirtti. Tek tek tape kayıtlarını ve para transferlerini açıkladıktan sonra kendisi ve arkadaşlarının hayatından çalınan 7 ayın hesabını kimin vereceğini sordu.
Savunmalar arasında Başkan yine bir açıklama yaptı. “Dünkü oturumda söylemiştim, iletişimin tespiti kararlarını biz İstanbul C.Başsavcılığı teknik bürodan istedik ancak DVD şeklinde gönderdi ve ilgili Sulh Ceza Hakimliklerine yazdık demiştim. Gizli evrakları bazen avukat portaldan göremiyorsunuz bir kısım Sulh Ceza Hakimlikleri de yine dediğimiz gibi ön gördüğümüz gibi gizli evrak kapsamında olduğundan teknik işlemler bürosundan talep edilmesi hususunda numaraları söylemişler, bunları da ara kararlarımızı kurarken dikkate alacağız.” dedi.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Baran’ın savunması ile devam edildi. Kendisi 2013 yılında Bekirhan Turizm şirketini kurduğunu, 2019 yılında şirketi Nurhayat Koçyiğit’e devrettiğini, şirketinin paravan olmadığını, geçimini yıllarca buradan sağladığını, turizm seyahat işleri yaptığını, Göç İz Der’in onlarca müşterisinden biri olduğunu ve etkinlikleri için biletleme yaptığını karşılığında hizmet bedeli aldığını beyan etti.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Boğakan ise savunmasında derneğin şuan başkanı olduğunu, suçlamaları kabul etmediğini belirtti.
Diğer tutuklu sanıklar Ramazan Kırkpınar ve Zelal Coşkun’un da savunmasının alınmasından sonra iddianamedeki sırayla tüm tutuklu sanıkların ifadesi alınmış oldu. Tutuksuz yargılanan ya da geçen celse sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen sanıkların savunması alınması için söz verildiğinden bu sanıklar süre sınırı nedeniyle tutuklu arkadaşlarının avukatlarına savunma sırası verilmesini talep ettiklerini söylediler. Yurtdışına çıkış yasağının kaldırılmasını istediler. Ayrıca sanıklardan Kamile Kandal, Malatya’da yaşadığını, annesi ve babasına baktığını ve hasta oldukları için orada kalmak zorunda olduğunu bu nedenle duruşmalardan vareste tutulmak istediğini belirtti.
Devamında tutuklu sanıkların avukatlarının tahliye talepleri sırasıyla alındı. Başkan yine saat 03.00’te duruşmayı kapatacaklarını bildirdi. Avukatlara çalışma yöntemlerini sordu. Bunun üzerine ilk sözü alan Av. Serhat Çakmak müvekkilleri Ramazan Kırkpınar ve Halit Karahan bakımından tahliye taleplerini dile getirirken soruşturmanın ve davanın hukuka aykırılığını genel olarak izah etti.
12.30’da duruşmaya ara verildikten sonra 13.45’te duruşma yeniden başladı. Başkan, arada sanık avukatlarının dilekçe sunduğunu ve savunma sırası ve planına dair bilgi verildiğini, bunun kendileri bakımından bir sakıncası olmadığını belirtti ancak saat 03.00’te duruşmanın bitirileceğini tekrar hatırlattı.
Aradan sonra tutuksuz sanıklardan Nurhayat Koçyiğit’in avukatı Cem Özcan söz alarak müvekkilinin savunmasının bu celse alınmasını istediklerini iletti. Nurhayat Koçyiğit savunmasında Bekirhan Turizm’i 2019 yılında devraldığını, şirketin paravan olmadığını, Göç İz Der’den gelen paraların aklama amacı olmadığını, hizmet karşılığı alındığını, 2020 yılına kadar dernek ile biletleme işlemi yapmaya devam ettiğini, sonra çalışmadığını belirtti.
Devamla Av. Emrah Baran, müvekkili tutuklu sanık Cihan Kartal bakımından tahliye taleplerini iletti. Davanın siyasi saikler ile açıldığını belirterek siyasi bir davanın niteliklerini saydı ve bu davanın bu özellikler ile nasıl uyumlu olduğunu ortaya koydu.
Sanıklardan Makbule Altuntaş müdafii Av. Cemile Turhallı Balsak söz aldı ve öncelikle 7 aydır müvekkilinin tutuklu olduğunu, kendisinin bu duruşma için Diyarbakır’dan geldiğini, bu nednele süre sınırı konulamayacağını, buna itiraz ettiklerini, savunma haklarının kısıtlandığını, 15 dakikaliık bir savunma dahi yapamayacağını, 20 avukatın tahliye talep etmek için beklediğini belirtti. Kısa bir tartışmadan sonra Başkan cevaben süre konusunda net olduklarını bildirdi. Av. Cemile Turhallı Balsak devamında örgüt üyeliği suçunun unsurlarını anlatarak, müvekkiline yönelik suçlamanın örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağını anlattı.
Bilal Yıldız ve Veysi Yıldız müdafii Av. Polat Yamaner savunmasında, müvekkillerinin insan hakları savunucusu olduğunu hatırlattı. Devamla “İnsan hakları savunuculuğu aynı zamanda hukuki bir temel de içerir bundan kısaca size bahsetmek isterim. Dosyayı bu prestektifle yorumlamanın ve müzakereyi de bu şekilde yürütmenin faydalı olabileceğini düşünüyorum muhakeme açısından insan hakları savunuculuğu ile alakalı en temel hukuki belge Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 8 Mart 1999 tarihinde kabul ettiği ve BM Türkiye daimi temsilcisinin de ‘evet’ oyu kullandığı İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’dir. Bu bildirge uyarınca insan hakları savunucularının bireyler kurumlar ve kollektifler olabileceği, insan hakları ihlallerinin gerçekleşmesini önlemek, bu ihlalleri görünür kılmak ve bu ihlallerle alakalı onarım mekanizmalarına ulaşmalarını sağlamak, bizzat mağdurların gibi fonksiyonlarının olduğundan belirtiliyor. Bu bildirgenin özellikle birinci maddesinin 5.maddesinin c bendinin ve 12.maddesinin 2.fıkrasının göz önünde tutulmasını talep ediyorum. Sunacağım ilk belge budur. Birleşmiş Milletler bildirgesinin yanı sıra Avrupa İnsan Hakları hukuku rejimi uyarınca da korunan bir kavram olduğunun, bir statü olduğunun insan hakları savunuculuğunun söylenmesi gerekiyor. Özellikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 6 Şubat 2008 tarihinde verdiği 1017 nolu toplantıda kabul edilen İnsan Hakları Savunucularının Korunması Deklarasyonu ve parlamenterler meclisinin 1891 ve 2225 sayılı tavsiye kararlarının da göz önünde tutulmasını talep ederim aynı zamanda AİHM’in Türkiye üzerinden verdiği Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş (2) kararlarında 18.madde altında ceza hukuku araçlarının kötüye kullanıldığı insan hakları savunucularının, sivil toplum temsilcilerinin, gazetecilerin, avukatların baskı altında tutulduğu ile alakalı ve bu gidişattan, bu uygulamalardan gerek idari gerek yargı mercileri
tarafından dönülmesi ile alakalı çağrıların dikkate alınmasını talep ediyorum. Bu yalnızca benim
söylediğim bir durum değil, ulusal ve uluslararası bir çok gözlemci kurum tarafından defaatle dile
getirilen bir durum eminim siz de basından ve insan hakları mekanizmalarının erişim tabanlarından takip ediyorsunuzdur bu duruma ilişkin yine nazara alınabilecek bir belge olarak Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın Türkiye'de ki insan hakları savunucularının karşılaştığı baskı engel ve zorluklara ilişkin bilgi notunu dikkatinize sunmak istiyorum en son hazırlanan 4 aylık bilgi notunda 4 aylık periyot içinde 1415 kişinin yargısal, idari taciz, tehdit, misillime veya müdahalelerinden en az birine maruz kaldığı tespit ediliyor bu belgeyi de aynı zamanda dikkatinize sunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi sizin de tensip zaptında dosyaya celbini istediğiniz bir belgeydi. Göç İzleme Derneği ile alakalı Bakırköy 38. Asliye Hukuk Mahkemesi önünde bir kapatma davası mevcut. Bu kapatma davası bir örüntünün parçasını oluşturuyor. Sayın başkan, benzer şekilde Tarlabaşı Toplum Merkezi ile alakalı yine İstanbul'da görülen iki ayrı kapatma davası mevcut ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği için de bir kapatma
davası mevcut. Yine bu derneğin üyelerinin ceza soruşturmalarına ve kovuşturmalarına tabi tutulduklarını biliyoruz, gerek müvekkilimin gerek dosyada yargılanan kişilerin insan hakları faaliyetleri ve sivil toplum faaliyetleri sebebi ile yargılandığının altını önemle çizmek istiyorum ve bu durum yalnızca ulusal mecralar tarafından değil, uluslararası insan hakları mekanizmaları tarafından da tam da bu dosya ile alakalı da dile getirilen bir gerçek. Birleşmiş Milletler’in üç tane özel raportörlüğü Azınlık Meseleleri Özel Raportörü, İnsan Hakları Savunucularının Korunması Özel Raportörü ve İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Özel Raportörü ortaklaşa bir kominikasyon yayınladı. 16 Eylül 2022 tarihinde yayınlandı ve burada 10 sayfalık bir belge içinde TCK 314/2 madde hükmünün çok geniş uygulandığını, insan hakları savunucularına ve sivil toplum temsilcilerine karşı bir araç haline getirildiğini ve delil yetersizliğine rağmen insanların tutuklandığını ve hatta mahkumiyet hükmüne çarptırıldığı ile alakalı çok çeşitli beyanlar yer alıyor. Özellikle BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Özel Raportörü
geçen duruşma öncesine de bu duruşma öncesinde de duruşmayı dikkate takip ettiğini ve insan hakları savunucularının, müvekkilim Bilal Yıldız’ın derhal serbest bırakılması yönünde çağrıda bulunduğunu da belirtmek istiyorum, bu belgeyi ayrıca dikkatinize sunuyorum.” dedi ve müvekkili Bilal Yıldız’ın telefon görüşmeleri ve banka hareketlerinde dair beyanda bulundu. Ayrıca gözaltına alınırken işkenceye maruz kaldığını, 3 Haziran 2022 tarihinde Prof.Dr.Cemil Taşçıoğlu şehir hastanesinden alınan bir genel adli muayene raporu olduğunu, gövdesine tekme darbesi aldığını, başına silah dayandığını, ölüm tehdidi aldığını ve bu koşullar altında
yakalanıp insanlık onuru ile bağdaşmayacak kapatma koşulları ile 8 gün boyunca gözaltında tutulduğunu ve bu 7 aylık süre boyunca aşırı kalabalık hücrelerde oldukça kötü şartlar altında kimi zaman ilaçlarına dahi erişmekte zorlanarak tutuklu kaldığını vurguladı.
Devamla diğer tutuklu sanık avukatları söz aldıktan sonra saat 03.00 itibariyle savunmalar sona erdirildi. Buna itiraz eden avukatlar ile Başkan arasında yaşanan diyaloglara rağmen saat 03.02’de iddia makamına söz verildi. İddia makamı ise tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti. Duruşmaya karar için ara verildi. Salon boşaltıldı ve saat 17.11’de başlayan duruşmada ara kararlar şöyle:
Tutuklu sanıkların tahliyesine ve yurtdışına çıkış yasağı adli kontrolünün uygulanmasına,
Tutuksuz sanıkların yurtdışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin kaldırılması taleplerinin reddine,
İşkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığını ifade eden sanıkların, bu konuda suç duyurusunda bulunabileceklerine, (Mahkeme’nin bu konuda bir suç duyurusu yapmayacağını ifade etmektedir)
Bilirkişi raporu alınması, keşif yapılması vs gibi delil araştırması taleplerinin reddine,
Sanıkların iletişimin tespitine dair alınan kararların ilgili makamlardan istenilmesine,
Göç İz Der’in tüzüğünün Dernekler Masası’ndan istenilmesine,
Mazeret sunan avukatların mazeretlerinin kabulüne, savunması alınmayan tutuksuz sanıkların bir sonraki celse savunma yapmak üzere süre verilmesine, bir sonraki celse savunma yapmamaları durumunda susma hakkını kullanmış sayılacaklarının ihtarına karar verildi.
Bir sonraki duruşma 03-04 Mayıs 2023 günü saat 10.00’da Silivri 1. No’lu Mahkeme Salonu’nda devam edecek.