
Silivri’deki Yargılama Anayasaya Aykırı
İstanbul Barosu Başkanı ve Baro Yönetim Kurulu üyeleri hakkında İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın ikinci duruşması 9-10 Eylül’de Silivri’deki Marmara Cezaevi Yerleşkesi Duruşma Salonu’nda görüldü.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu, İstanbul Barosu davası duruşmalarının Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi yerine Silivri’deki Marmara Cezaevi Yerleşkesi Duruşma Salonu’nda yapılmasına itiraz ederek, “durumun Anayasa’nın başta 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, 141. maddesinde düzenlenen duruşmaların aleniliği kuralı ve 2. maddesinde yer alan hukuk devleti gerekleri ile bağdaşmamaktadır. Zira bu hüküm, sınırları belirsiz ‘fiilî sebepler’ kavramına dayanarak ve herhangi bir ölçülülük değerlendirmesini de içermeksizin duruşmaların keyfî şekilde başka yerlere taşınmasına olanak tanıyarak, savunma hakkının özünün zedelemesine yol açtığını” söyledi.
İstanbul Barosu Başkanı Av. İbrahim Ö. Kaboğlu, mahkemeye sunduğu 35 sayfalık dilekçesinde, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ‘davanın nakli ve duruşmanın başka yerde yapılması’ başlıklı 19/3 maddesinin “Anayasa’nın başlangıç hükümlerinin yanısıra madde 2, 3,5, 6/son, 9, 10, 11, 13, 17, 36, 37, 38, 90, 135, 138,141 ve 142. maddelerine aykırı olması ve aykırılığının Anayasanın madde 152/11 doğrultusunda ‘ciddi bulunarak’ Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine ve AY.152/1 fıkrası son cümlesi uyarınca Anayasa Mahkemesince bir karar verilinceye kadar ‘davayı geri bırakma’ kararı verilmesini” talep etti.
Mahkeme heyeti, İstanbul Barosunun Anayasa’ya aykırılık ve ‘Adil Yargılanma Hakkının’ ihlal edildiği, CMK'nun ‘davanın nakli ve duruşmanın başka yerde yapılması’ başlıklı 19/3 maddesinin Anayasa 152.madde uyarınca Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine taşınması talebini reddetti. Cumhuriyet Savcılığınca esas hakkındaki mütalaanın hazırlaması amacıyla bir sonraki duruşmanın 5 Ocak 2026 tarihine ertelenmesine, yargılamanın Silivri’deki duruşma salonunda 5 gün kesintisiz olarak yapılmasına, duruşmanın Silivri'de yapılmasına ilişkin itirazın ise bir üst mahkeme olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilmesine karar verildi.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın 9-10 Eylül’deki ikinci duruşmasına, İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU, Başkan Yardımcısı Av. Rukiye Leyla SÜREN, Genel Sekreteri Av. Hürrem SÖNMEZ, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Ahmet ERGİN, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Metin İRİZ, Av. Mehmedali Barış BEŞLİ, Av. Yelde KOÇAK URFA, Av. Fırat EPÖZDEMİR, Av. Ezgi ŞAHİN YALVARICI, Av. Ekim Bilen SELİMOĞLU ve Av. Bengisu Kadı ÇAVDAR ile müdafileri hazır bulundu.
METİN İRİZ: SİLİVRİ’DE İRADEMİZ BASKI ALTINDA, SAVUNMA YAPMAYACAĞIM
Duruşmanın birinci günü duruşma öncesi sabah saat 08.15’de duruşma salonuna gelen İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU’nun duruşma salonun bulunduğu binada İstanbul Barosuna tahsisli baro odasına girmesine izin verilmedi. Binanın kapıları avukatların tepkileri üzerine 09.30’da açılıncaya kadar Kaboğlu duruşmayı izlemeye gelen uluslararası avukatlık meslek örgütlerinin temsilcileriyle binanın önündeki merdivenlerde oturarak bekledi.
Kaboğlu, bu durumu sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımdaki “Duruşmanın yapılacağı Silivri’deki mahkeme salonuna geldim. Ancak İstanbul Barosuna tahsis edilen odaya bile giriş yapamıyoruz. Bu durum bile Adil Yargılanma Hakkının nasıl zedelendiğini gözler önüne seriyor” sözleriyle duyurdu.
Davanın ikinci duruşması önceden kararlaştırıldığı gibi saat 10.00 yerine saat 11.00’de başladı.
Duruşmada ilk olarak birinci duruşmaya mazereti nedeniyle katılamayan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Metin İriz’in savunması soruldu. Sözlerine “Savunma yapmayacağım” sözleriyle başlayan Av. Metin İriz, “Mahkemeniz duruşmamızı Silivri cezaevine sürmüştür. Bizim davamızdan daha fazla sanık olan dosyalara Çağlayan’da baktığınızı biliyoruz. Duruşmanın burada yapıldığını bilen herkes ‘Silivri soğuktur’ diyor. Soğukta tutma bir işkence yöntemidir. Silivri Cezaevi de dünyada bu ünüyle anılan cezaevleri arasına girmiştir. Burada duruşma salonunun hemen karşısında cezaevi var. Bu irademizi baskı altına almaya çalışmaktır. Duruşmayı, Çağlayan’a taşımanız durumunda savunma yapacağım. Burada irademiz baskı altına alındığı için ‘savunma yapmayacağım’.” dedi.
KABOĞLU: ADİL YARGILAMA İLKELERİ İŞLETİLMİYOR
Av. Metin İriz’in ardından söz alan İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, soruşturma başlatılması anından itibaren çok sayıda hukuka aykırılık yaşandığını, ‘Adil Yargılanma Hakkının’ ihlal edildiğini, duruşmanın Silivri’de yapılmasıyla birlikte yürütülen yargılamanın hukuksuz olduğunu belirterek dava dosyasının Anayasa Mahkemesi taşınmasını talep etti.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, bir hukuk kurumunun, hukuk ihlal edilerek yargılanmasının dünyada eşi benzeri olmadığını belirterek “Çağlayan ile Silivri’de hukuk kuralları farklı uygulanıyor. Adil yargılama için duruşmanın Çağlayan’da yapılması şarttır” dedi.
Kaboğlu, Anayasanın “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” hükmünün yer aldığı 13. maddesine atıf yaparak duruşma yeri için Silivri tercihinin ölçülülük ilkesine de aykırı olduğunu ifade etti.
Kaboğlu ayrıca mahkemenin duruşmanın Silivri'ye taşınmasına dayanak gösterdiği ‘CMK 19/3’ maddesinin sınırlarının belirsiz olduğunu ifade ederek bu maddenin norm denetimi açısından AYM'ye taşınmasını talep etti. 35 sayfalık dilekçesini mahkemeye sundu.
ALKIŞLARLA PROTESTO EDİLDİ
Mahkeme Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun beyanlarının ardından İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri ile avukatlarının beyanlarını almadan Cumhuriyet Savcısından mütalaasını istedi. Avukatlar taleplere ilişkin beyanların tamamlanmadığını ifade ederek mütalaa istenmesine karşı çıktı. Mahkeme heyeti avukatların itirazlarını dikkate almadı. Duruşma savcısı da "Yargılamanın güvenli şekilde sürdürülmesi için yargılamanın mevcut salonda sürdürülmesini" istedi. Mahkeme heyeti, talep ve mütalaaya dair karar vermek için duruşmaya öğlen arası verdi. Avukat beyanlarına devam edilmesini istediklerini söyleyen avukatların talebi, mahkeme tarafından dikkate alınmadı. Avukatlar alkışlarla mahkeme heyetini protesto etti.
MAHKEME TALEPLERİ REDDETTİ
Mahkeme heyeti, öğlen arasının ardından duruşmanın Silivri yerine Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi'nde yapılması ve dosyanın AYM’ye taşınarak norm denetimi yapılması talebini reddetti.
TBB BAŞKANI SAĞKAN : MAHKEMEDEN KAYGILARIMIZI GİDERECEK BİR YARGILAMA BEKLİYORUZ
İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim KABOĞLU müdafi olarak söz alanTBB Başkanı Av. R. Erinç SAĞKAN ise taleplerin reddinin savunma hakkının kısıtlanması olduğunu ifade etti. Sağkan, karar öncesinde sanık avukatlarının beyanlarının alınmamasını ve somut norm denetimi talebinin ciddiye alınmamasını eleştirdi.
“HAKKI SAVUNMAK AVUKATLARIN GÖREVİDİR”
Silivri'de görülen duruşmalara dair kamuoyunun ciddi bir suç işlendiği inancını taşıdığını ifade eden Sağkan, bu nedenle baro yöneticilerinin baskı altında beyanda bulunduğunu vurguladı. Dosyada suçun unsurlarının bulunmadığını ifade eden Sağkan, "Bu açıdan görece kolay çözülmesi gereken bir dosya olduğunu düşünüyoruz ancak içimiz rahat değil. Biz bu dosyaya böyle bakamıyoruz. Bunun iki nedeni var. Birincisi soruşturma süreci rutinin dışında ilerledi. Soruşturmanın başlatıldığı gün Adalet Bakanlığından soruşturma izni geldi. Böyle başka bir örnek göremezsiniz. Adalet Bakanlığı bunu yaparken kendi genelgesini ihlal etti. Çünkü bir acele var. Peşinden de davaname süreci başlatıldı. Baro yöneticilerinin görevleri dışında faaliyet yürüttükleri iddiasıyla görevden alınması istemiyle davaname hazırlandı. Aynı başsavcılık davanamede de usulsüzlük yaptı. Soruşturma ve davaname usulüne dair kaygı yaratan gelişmeler yaşandı. Bu nedenle hukuki sınırlar içerisinde yapacağımız savunmaların adaleti sağlayacağı fikrinde değiliz. Biz mahkemeden kaygılarımızı giderecek bir yargılama bekliyoruz" dedi.
Av. Sağkan, ikinci sebep olarak da "Bazen savunduğunuz alan riskli olabilir. Bazen bu riske rağmen hakkın savunusu gerekebilir. Bazen de devletin ve kamuoyunun rahatsız olacağını bilerek hakkı savunmak avukatların görevidir" dedi.
"BAROLAR TOPLUMUN ZİNDE GÜCÜDÜR"
TBB Başkanı Av. Erinç Sağkan'dan sonra söz alan İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa YILMAZ, "Özellikle 2010 ve 2017 anayasa değişiklikleri sonrası tek adam rejiminin inşasına girişildi. Toplumsal hakların reddedildiği bir süreci yaşıyoruz. Barolar hukukun üstünlüğünü korumakla yükümlüdür. Biz, esas amaçlarımızı yerine getiriyoruz. Bunu yaparken de linç ediliyoruz. Avrupa’da bir söz var: Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları için ‘toplumun zinde güçleri’ denir. Ben baroları toplumun zinde gücü olarak görüyorum. Çünkü diğer kamu kurumlarının da haklarını savunur. Barolar, Hakim ve savcıların da haklarını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Biz onlara sanık demiyoruz. Kendileri Başkanımız ve Yönetim Kurulu üyelerimiz” dedi.
Ankara Barosu Başkanı Av. Mustafa KÖROĞLU da "Baro yöneticileri bugün yaşadıklarını göze alarak görev alıyor. 1969'da elde ettiğimiz bağımsızlık hakkımız bugün yargılanıyor. Oysa baro yöneticileri gördüklerini söyledi. Baroların görevi iktidarın hoşuna gidecek şeyleri söylemek değil, hukuku savunmaktır." ifadelerini kullandı.
Bursa Barosu Başkanı Av. Metin ÖZTOSUN, "İktidar temsilcileri 'hukuk üstündür' dese de istatistiki veriler bu söylemlerin ne kadar boş olduğunu gösteriyor. En temel anayasal haklar yok sayılıyor, yok ediliyor. Tüm hukuk sistemini altüst eden, hukukun araçsallaştırıldığı kararlarla karşı karşıyayız. Bu tip dava ve kararlarla ülkemiz otoriter bir rejim altına alınmak isteniyor. İstanbul Barosu davası da bu örneklerden biridir." dedi.
Muş Barosu Başkanı Av. Kadir KARAÇELİK "Silivri yargısal bir tecrit mekanıdır. Kamuoyunun takip edeceği davaların taşındığı bir tecrit alanıdır" diyerek mahkemenin duruşmanın İstanbul Adliyesi'ne taşınması talebine dair verdiği ret kararını ve avukat beyanları alınmadan karar verilmesini eleştirdi.
Manisa Barosu Başkanı Av. Sevgi Başak YEŞİL ise “Bu salondaki tek kadın baro başkanıyım. Meslektaşlarımın baro faaliyetleri nedeniyle sanık sandalyesine oturtulması vicdanımı yaralıyor. Barolar sadece avukatların özlük haklarını belirleyen kurumlar değildir” diyerek derhal beraat kararı verilmesini istedi.
Siirt Baro Başkanı Av. Muhammed ALPTEKİN “Silivri’ye her geldiğimde aldığım bir ders oluyor. Buradaki yargılamaların tümünün canlı yayınlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu salonda ne bir fail ne de bir fiil var. Buraya gelmemizin tek nedeni tarihin neresinde durduğumuzun not düşülmesidir.” dedi.
"BU DAVA SAVUNMA HAKKINI ÖLDÜREBİLİR"
Av. Turgut Kazan ise “Bu dava savunma ve adil yargılanma hakkını öldürebilecek bir davadır” ifadelerini kullandı. Av. Turgut Kazan, “Allah’ın unuttuğu bir yerde yargılama yapılıyor. Cezaevi kampüsü içerisinde yargılama olmaz. Biz buraya gelirken jandarmalara kimlik göstermek zorunda kalıyoruz. Burada yapılan yargılama aleni değildir. Aleni yargılama için kolayca ulaşım sağlanabilmesi gerekir” dedi.
Av. Tuğçe Duygu Köksal da "Bu dosyadaki iddialar yalnızca polislerin iddiasına dayanıyor. Daha soruşturmadan yapılan başsavcılığın açıklamasından aleyhe suç yaratıldığını görüyoruz. Ve bu açıklama polis raporuna dayanıyor. Bu raporun dikkate alınmamasını talep ediyoruz" dedi.
Av. Baran Doğan, “Silivri’de yargılama yapılmasını istemiyoruz” sözlerinin ardından Silivri’nin adının kirletildiğini ifade etti. Baro yönetim kurulunun yargılanmasının da Silivri Cezaevi karşısındaki duruşma salonunu kirlettiğini ifade eden Doğan, mahkemenin duruşmanın Silivri’de yapılması yönündeki kararına kanuni dayanak göstermesi gerektiğini söyledi. Yaptıkları itirazın 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
'AMİCUS CURİAE RAPORU BAĞLAYICI OLMALI, DERHAL BERAAT KARARI VERİLSİN'
Av. Damla Atalay da dava dosyasına sunulan ‘Amicus Curiae’ raporuna değinerek raporda yer alan kurum görüşlerine dikkat çekti. Raporun avukatların örgütlenme özgürlüğü hakkının ihlaline odaklandığını ifade eden Atalay, Türkiye’nin raporda işaret edilen uluslararası hukuka bağlı olduğuna ifade etti. Raporda görüşü bulunan hukukçuların bazılarının da duruşmayı takip ettiğini söyleyen Atalay, mahkemenin bu raporu dikkate almasını talep etti.
Av. Hülya Gülbahar da yine Amicus Curiae raporunu işaret ederek bunun hukuksal alan açısından önemli bir bilimsel rapor olduğunu ifade etti ve mahkeme açısından bağlayıcı olması gerektiğini vurguladı. Gülbahar bu doğrultuda mahkemenin derhal beraat kararı vermesini istedi.
“ADALET BAKANLIĞI VE MAHKEMENİZ POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ YERİNE GETİRMEMİŞTİR”
Av. Prof. Dr. Nihal Saban da köprü ve otoyollar üzerinden müteahhitlere milyarlarca lira kaynak aktaran iktidarın Çağlayan’da fiziki koşulları uygun bir duruşma salonu yapmamasının bir politik tercih olduğunu belirterek “Adalet Bakanlığı ve mahkemeniz pozitif yükümlülükleri yerine getirmemiştir” ifadelerini kullandı.
“AVRUPANIN EN BÜYÜK ADLİYESİNDE YARGILAMA İÇİN BÜYÜK BİR SALON YOK”
Av. Elkan Albayrak da duruşmanın görüldüğü salonun yargılama değil bir tecrit alanı olduğunu ifade etti. Güvenlik tehdidi olmamasına rağmen ve dava dosyasında tutuklu sanık bulunmamasına rağmen salonda jandarma bulundurulmasını eleştiren Albayrak, “Burada 100 jandarmanın ne işi var?” diye sordu. Çağlayan için Avrupa’nın en büyük adliyesi diye övünüldüğünü söyleyen Albayrak, “Ne hikmetse o büyük adliyede bize bir duruşma salonu bulunamadı. Bu fiziki koşullarda bir adil yargılama yapılamaz. Peki neden buraya alındı yargılama? Birileri İstanbul Barosu’na ders vermek istiyor çünkü” ifadelerini kullandı.