Image
Fırat Epözdemir

Evrensel

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Epözdemir'in ilk duruşması görüldü. Mahkeme heyeti Epözdemir'in tahliyesine karar verdi.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Fırat Epözdemir’in 25 Ocak 2025 tarihinden bu yana tutuklu olarak yargılandığı davanın ilk duruşması, bugün İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Mahkeme heyeti Epözdemir'in tahliyesine karar verdi.

Daha önce hakkında takipsizlik verilen davanın yeniden açılması sonucu Av. Epözdemir  hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından 8 yıl 6 aydan 20 yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenlenmişti. Av. Epözdemir, yurtdışı dönüşü uçakta gözaltına alınarak tutuklanmıştı.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde sabah saatlerinden itibaren toplanan yüzlerce avukat, baro temsilcisi ve sivil toplum örgütü, Türkiye Barolar Birliği’nin yanı sıra Türkiye’nin birçok ilinden baro başkanları Epözdemir’e destek için adliyeye akın etti.

Yalnızca Türkiye’den değil, uluslararası baro temsilcileri ve hukukçular ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu da dayanışma amacıyla Çağlayan’a geldi. Avukatlar ve STK temsilcileri duruşma salonlarına sığmadı. 24. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunun yetersiz kapasitesi nedeniyle duruşma, 26. ve 35. Ağır Ceza Mahkemesi salonlarına kurulan ekranlar aracılığıyla da izleniyor.

‘Kürt kimliğim hedef gösterildi’

Avukat Fırat Epözdemir, duruşmadaki savunmasına başladı. Hakkında hazırlanan iddianamenin yalnızca şahsını değil, İstanbul Barosu yönetimini hedef alan siyasi bir müdahale olduğunu ifade eden Av. Epözdemir, “Tutuklanmamın iddianamede yer almayan gerçek sebeplerini öncelikle aktarmak isterim. 2024 yılında yapılan seçimlerde Baro Yönetimini 22 yıl sonra başka bir gruptan alarak kazandık. Türkiye’nin küçük bir ölçeğiydik. Türk, Laz, Çerkez, Kürt, Göçmen, Sünni, Alevi, Liberal, Demokrat, Ulusalcı, Sosyalist, Muhafazakar birçok kesimden arkadaşımızla birlikte baroyu kazandık. Her kesimden insanı temsil eden bir listeydi. Ben de vardım, Kürt kimliği ile bilinen biri olarak. Biz kazanınca dediler ki ‘bu teröristler nasıl kazanır.’ Orada bizi işlevsizleştirme çalışmaları başladı. Kürt kimliğiyle bilinen isimler olunca, bazı çevreler tarafından hedef haline gelmemiz kaçınılmaz oluyor” dedi.

‘Baroya terörist ithamı, ardından soruşturma’

Seçimlerin ardından başlayan karalama kampanyalarına da değinen Epözdemir, “Bu söylemlerin ardından, seçimin üzerinden daha iki ay geçmeden 21 Aralık’ta yaptığımız bir basın açıklaması gerekçe gösterilerek başkanımız ve yönetim kurulu üyeleri hakkında savcılık tarafından aynı gün soruşturma başlatıldı” diye anlattı. Soruşturmanın usule aykırı şekilde başlatıldığını vurgulayan Epözdemir, Adalet Bakanlığı izni olmaksızın sürecin başlatıldığını, daha sonra bu iznin “telafi edici şekilde” sonradan alındığını hatırlattı.

‘Hedef yönetim kuruluydu’

Savcılık sürecinin 7 Ocak’ta ifade vermeleriyle devam ettiğini ve 14 Ocak’ta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kez İstanbul Barosu yönetiminin görevden alınması için dava açtığını hatırlatan Epözdemir, “Bu tarihler rastlantı değil. Yönetim kurulunu görevden alma girişiminin tutmadığını görenler bu kez daha ‘kullanışlı’ bir alan arayışına girdi. Bu dava da işte o arayışın ürünüdür. Gerekçesi ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası’. Bu davanın özü budur” dedi.

‘Baro grupları bile karşı durdu’

Baro içerisindeki farklı seçim gruplarının bu müdahaleye karşı ortak tutum aldığını söyleyen Epözdemir, “Tüm gruplar, ‘Eğer bu gerekçeyle bir genel kurul çağrısı yapılırsa aday çıkarmayacağız, mevcut yönetimi destekleyeceğiz’ dediler. Bu da siyasi müdahalenin planlarını boşa çıkardı” diye konuştu.

‘Baro yönetiminde olmasaydım, bu dosya açılmazdı’

Yüzlerce meslektaşının davayı takip ettiğini hatırlatan Epözdemir, “Şayet İstanbul Barosu yöneticisi olmasaydım bu dava da açılmazdı. Bu dosya, bir baro yöneticisinin kişisel geçmişinden çok, yürüttüğü görev nedeniyle karşılaştığı siyasi baskının ürünüdür” dedi.

‘Emniyetteki HDK tüzüğünde illegal bir faaliyet yok’

15 yaşından beri insan hakları hukukuyla ilgilendiğini, 26 Kasım 1993 tarihinde Tatvan’da dayısı İHD Temsilcisi Avukat Şevket Epözdemir’in katledilmesinden sonra insan haklarına ilgisinin daha da arttığını vurgulayan Av. Epözdemir, İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na “Hocam, niye bu insan haklarını bize öğrettiniz?​” dedi.

HDK’ye yönelik suçlamalara dair de konuşan Av. Epözdemir, “İddianamedeki en önemli iddia HDK üzerinden geliyor. Bu son dönemin en popüler suçlaması oldu. HDK legal midir, illegal midir? Bunu bilmiyorum, ancak Emniyet fezlekelerinde yer alan HDK tüzüğüne baktım, illegal bir faaliyet görmedim. HDK 2011 yılında kurulmuş, bugüne kadar 13 genel kurul yapmış, tabelası ve genel merkezi olan bir yapı. Eğer bu yapı illegal ise neden hâlâ faaliyetlerine izin veriliyor?​” diye sordu.

‘Savcı kendi yazdığına inanmamış’

Savunmasında Sokrates’e de atıf yapan Epözdemir, “Sokrates’in savunmasını bilirsiniz. İlk duruşmada Meletos’a döner ve der ki: ‘Bırak bizim inanmamızı, sen bile bu iddialara inanmıyorsun.’ Maalesef bu iddianameyi yazan savcı da kendi yazdığına inanmamış” dedi.

Savcının Cizre seyahatiyle ilgili iki iddiası olduğuna dikkat çeken Av. Epözdemir, “Birincisi, ‘Diren Cizre’ isimli WhatsApp grubunun HDK’nin talimatıyla kurulduğu. Biz 40 avukat bir seyahat organize edeceğiz, en temel şey nedir? Bir grup kurmak. Bir yemeğe giderken bile WhatsApp grubu kuruyoruz. Grubun ilk mesajında seyahat planlaması yazıyor. Dosyada tüm yazışmalar var, tek bir yasa dışı mesaj yok. Grubu sadece seyahati organize etmek için kurduk. Bunun için HDK’den talimat alacak insanlar değiliz. Peki delil nerede? Nerede bu talimat? “Savcının ikinci iddiası, Cizre’ye HDK açıklamasından sonra gitmişiz. Oysa biz 9 Eylül 2015’te gitme kararı almışız, HDK’nin açıklaması ise aylar sonra yapılmış. Ayrıca bu açıklamaların tam metinleri dosyada yok. Anladığım kadarıyla bir kısmı HDK Eş Sözcülerinin kendi adına yaptığı bireysel açıklamalardır. Somut bir bağlantı yok. Bu soyut iddialarla tutuklandım, dava açıldı” ifadelerini kullandı.

‘Fotoğraf seçim çalışmalarından’

Av. Epözdemir, “Savcı diyor ki: ‘HDK açıklamasından sonra kendi iradeni örgütün iradesine teslim ettin.’ Benim iradem öyle basit bir irade değildir. Eğer bir gün irademi bir yere terk edersem, bu oğluma bırakılacak en kötü miras olur. Benim teslim edecek bir iradem yok. Örgüt üyeliği iddiası bir fotoğraf üzerinden kurulmuş. Oysa o fotoğraf, 7 Haziran seçim çalışmalarından. Ben o seçimde de sonrasında iki seçimde daha aday oldum. Yani bu bir siyasi faaliyettir. Demokratik haklar çerçevesinde yapılmış bir seçim çalışmasıdır” dedi.

Kaboğlu: Savunma, her yerde vardır

Duruşmada söz alan İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Av. Epözdemir’in serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Kaboğlu, hem anayasal normlara hem de insan haklarına dayalı çok yönlü bir savunma sunarak, tutukluluğun hukuksuz olduğunu belirtti.

Savunmasına “Sav, savunma, hüküm… Yargının üç kurucu unsurudur” sözleriyle başlayan Kaboğlu, “Karakoldan cezaevine kadar geçen her süreçte tek süje savunmadır, yani avukattır. Avukatların rolü ve önemi yadsınamaz. Ancak yönetimimiz dört aydır bir eksikle çalışıyor. Çünkü Fırat Epözdemir fiilen özgürlüğünden alıkonulmuş durumda. Bu durum hakkın özü açısından açık bir ihlaldir” dedi.

‘Anayasa 13 ve 19’a aykırı tutuklama’

Epözdemir’in tutukluluğunun anayasal güvencelere aykırı olduğunu belirten Kaboğlu, “Demokratik bir ülkede özgürlük asıldır, sınırlama ise istisna. Anayasa’nın 13. maddesine ölçülülük ilkesi eklendikten sonra bu istisna daha da daraltılmıştır. Anayasa 19/3 de tutuklama şartlarının ne denli sıkı koşullara bağlandığını ortaya koyar. Fırat Epözdemir’in tutuklanması için bu şartlar oluşmamıştır” ifadelerini kullandı.

Dava sürecinde usule aykırı uygulamalara işaret eden Kaboğlu, “Bu davadaki uygulamalar usule aykırıdır. Eğer usulü sürekli ihlal ediyorsanız, esasa ilişkin bir kuşkunuz var demektir. Zaten Fırat Epözdemir suçsuzluğunu ortaya koymuştur. Ancak keyfi bir biçimde özgürlüğünden alıkonulmaktadır. Bu durum Anayasa’nın 11. maddesiyle güvence altına alınan hukuk devleti ilkesine aykırıdır” şeklinde konuştu.

‘Çocuk ve aile hakları da ihlal ediliyor’

Tutuklamanın yalnızca Epözdemir’i değil ailesini de mağdur ettiğini belirten Kaboğlu, “Fırat Epözdemir yalnızca bir kişi değil; bir aile babasıdır. Anayasa’nın 42. maddesi, anne ve babaların keyfi şekilde özgürlüklerinden alıkonulmasını çocuk hakları açısından da ihlal sayar. Tutuklama, yalnızca bir bireyin değil, onun ailesinin de haklarını gasp etmektedir” dedi.

‘Müvekkillerinin hakları da ihlal ediliyor’

Epözdemir’in görev yaptığı alanlar nedeniyle, tutukluluğunun daha geniş bir mağduriyet yarattığını ifade eden Kaboğlu, “Epözdemir’in tutukluluğu, müvekkillerinin de haklarını ihlal ediyor. Anayasa’nın 36. ve 40. maddeleri uyarınca adil yargılanma ve hak arama özgürlüğü zarar görüyor. Aynı zamanda İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi olan Epözdemir’in özgürlüğünden alıkonulması, Anayasa’nın değiştirilemez 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik hukuk devleti ilkesinin de ihlalidir” şeklinde konuştu.

‘Vicdani kanaatinizle karar verin’

Konuşmasını Anayasa’nın 138. maddesiyle bitiren Kaboğlu, “Siz bir yargıç olarak vicdani kanaatinizle karar verme hakkına ve sorumluluğuna sahipsiniz. Anayasaya ve kanuna uygun bir karar ortaya çıkarmanızı bekliyoruz. Fırat Epözdemir’in dört aydır keyfi şekilde özgürlüğünden mahrum bırakılması, yalnızca onun değil; müvekkillerinin, ailesinin, yurttaşların ve Baro’nun da mağduriyetidir” diyerek mahkeme heyetine çağrıda bulundu.

Muş Barosu Başkanı Av. Kadir Karacelik: “Bizden terörist çıkmaz, biz insan hakları savunucularıyız”

Kaboğlu’nun ardından söz alan Muş Barosu Başkanı Av. Kadir Karacelik, 2015 yılında yaşanan sokağa çıkma yasakları dönemindeki tanıklığını aktararak, avukatların çatışma koşullarında dahi yaşam hakkı için devreye girdiğini hatırlattı:

“2015’te hendek olayları olarak bilinen süreç ilk olarak Muş’un Varto ilçesinde başladı. Elektrikler yoktu, iletişim kesikti. Sokağa çıkma yasağı vardı. Biz beş avukat olarak bir şekilde Muş Valisi’ne ulaştık. Vali sorumluluk aldı, girişimlerimiz sonucunda Varto’da can kaybı minimumda kaldı. Buna vesile olduk. Çünkü biz avukatız, çünkü biz insan hakları savunucusuyuz. Misyonumuz budur.”

Karacelik, İstanbul Barosu gibi dünyanın en büyük barolarından birinin yönetiminde yer alan bir avukatın cezalandırılmaya çalışılmasının yalnızca bireysel değil, kurumsal bir yıpratma girişimi olduğunun altını çizdi:

“Dünyanın en büyük barolarından birinin işlerliğini sekteye uğratmaya dönük bu girişimi üzüntüyle izliyoruz. Biz işkence gören, haksızlığa uğrayan insanlar için çaba gösteren bir mesleğin mensuplarıyız. Bu nedenle bizden terörist de çıkmaz, terör de.”

Fırat Epözdemir’in yalnızca meslektaş değil, hukuksal muhakemesi güçlü bir dost olduğunu vurgulayan Karacelik, “Bu hukuk kırımı son bulmalı. Bu hak ihlalinden geri dönülmesini bekliyoruz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Müdafii Av. Baran Doğan: “Ortaçağ karanlığında mı yargılama yapıyoruz?​”

Av. Fırat Epözdemir’in müdafii olan Av. Baran Doğan ise dosyada hiçbir somut delilin bulunmadığını vurguladı. Doğan, iddianamenin yalnızca kolluk tutanaklarına dayandığını ifade etti:

“İddianamede kolluk tutanakları dışında hiçbir delil yok. Bunlar masa başında hazırlanmış. Delil niteliği taşımıyorlar. Dijital materyal yok, arama kararları yok, HDK’nin yasa dışı faaliyetine dair hiçbir şey yok. Bu yargılama neye dayanıyor? Havanda su mu dövüyoruz?​”

HDK’nin İstanbul’un göbeğinde açık açık genel kurullar gerçekleştirdiğini, bu yapının yasa dışı olduğuna dair herhangi bir kanıt sunulmadığını belirten Doğan, “PKK da gelip genel kurul yapsın o zaman, bu mümkün mü? Eğer bu yapıya bu serbestlik tanınıyorsa, bu HDK’nin illegal olmadığını gösterir. Devlet yurttaşına tuzak kurmaz” dedi.

“Soruşturma izni alınmadan böyle bir yargılama olmaz”

Av. Doğan, soruşturmanın başından itibaren savcılığın yetki aşımı yaptığını, Anayasa’ya ve ilgili mevzuata göre bir kamu görevlisi olan baro yönetim kurulu üyesi hakkında soruşturma açılmadan önce izin alınması gerektiğini söyledi: “Eğer savcılık soruşturma izni almış olsaydı bu tablo yaşanmazdı. Öncelikle durma kararı verilmeli, soruşturma izni için müzekkere yazılmalıydı. Bu yapılmadan başlayan bir süreç zaten baştan hukuka aykırıdır.”

Savcının dosyadaki delillerle kendi tezleriyle çeliştiğini belirten Doğan, “Bu delillerle mi yargılama sürdürülecek? Savcılık adil yargılanmanın bir unsuru olan dürüst işlem ilkesine göre hareket etmelidir. Ama burada savcı taraf gibi davranıyor” dedi.

“Avukatlık faaliyetleri nedeniyle yargılama olmaz”

Avukatlık mesleğinin cezalandırılmasına karşı sert tepki gösteren Doğan, yargılamanın mesleki faaliyetler nedeniyle yapıldığını ima eden savcılık tutumunu eleştirdi:

“Tarihte hiçbir iktidar, ‘Ben bu kişiyi avukatlık faaliyetleri nedeniyle yargılıyorum’ dememiştir. Şimdi ise gazetecileri, siyasetçileri, avukatları toplu toplu gözaltına alıyorlar ama ‘gazetecilikten değil’, ‘avukatlıktan değil’ diyorlar. O zaman niye alıyorsunuz?​”

“Bir avukatı keyfi şekilde gözaltına alamazsınız. Bir sanatçıyı, bir siyasetçiyi mesleği nedeniyle tutuklamıyorsanız, avukatı da mesleği nedeniyle alamazsınız. Mesleki faaliyet cezalandırılıyor.”

“Ortaçağ karanlığında mı yargılama yapıyoruz?​”

Dosyada yargılamayı haklı kılacak hiçbir unsurun bulunmadığını ve adil yargılanma hakkının sistematik şekilde ihlal edildiğini ifade eden Doğan, mahkeme heyetine şu çağrıyı yaptı:

“Topluma bir hukukçuyu, bir baro yöneticisini tutukladığınızı anlatamazsınız. Delillerin ortaklığı yok, başlangıç şüphesi yok. Biz neyi tartışıyoruz burada? Ortaçağ karanlığında mı yargılama yapıyoruz?​”

“Tutuklamanın şartları tartışılır ama ön şartları da vardır. Müvekkilim yurt dışından gelmiş, her gün 3-4 duruşmaya giriyor. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi. Bu kişi neden tutuklu? Bu tutuklama haklı mı?​”

Duruşma salonundaki “Adalet mülkün temelidir” yazısına işaret eden Doğan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Arkanızda ‘Adalet mülkün temelidir’ yazıyor. Ama bu mülk adaletsizliğin temeli olmasın. Müvekkilimin dört aydır süren tutukluluğu artık vicdani bir meseledir. Karar sizin vicdanınıza emanettir.”

Duruşmaya ara verildi

Duruşmada söz alan Fırat Epözdemir’in müdafii Av. Pınar Bayram, müvekkiline isnat edilen “örgüt propagandası” suçlamasına ilişkin olarak suçun yasal unsurlarının oluşmadığını belirtti. Bayram, iddia edilen fiilin varlığı kabul edilse dahi yasal sürede soruşturma yapılmadığını vurguladı: “Propaganda suçunun unsurları oluşmamıştır. Kaldı ki oluştuğu varsayılsa bile, üzerinden geçen süre dikkate alındığında zamanaşımı süresi dolmuştur. Müvekkilimin bihakkın tahliyesini talep ediyoruz.”

Avukat Bayram’ın beyanlarının ardından duruşma savcısı, tutukluluğun devamı yönünde mütalaa verdi. Mahkeme heyeti karar öncesi duruşmaya ara verdi.

Verilen aranın ardından Mahkeme heyeti, Epözdemir'in tahliyesine karar verdi.