3 Mart 2019’da, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, Barış için Akademisyenler tarafından hazırlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı barış bildirisine imza atan akademisyenler hakkında ilk istinaf kararını verdi. Mahkeme, bu kararında Galatasaray Üniversitesi’nden emekli siyaset bilimi profesörü Zübeyde Füsun Üstel’e verilen bir yıl üç aylık hapis cezasını onadı. Bu, tüm iç hukuk yollarının tüketildiği ilk karar oldu. Bu karar, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru haricinde, ulusal düzeyde herhangi bir yeniden değerlendirmeye açık değil. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru da hapis cezasının infazını askıya alan bir mekanizma değil. Kararın, aynı barış bildirisine imza atmış başka akademisyenlere dair istinafta bekleyen 25 ilişkili dosya için emsal oluşturması muhtemel.
Ocak 2016’da başlatılan imza kampanyasını toplamda 2212 akademisyen imzaladı. Bu akademisyenlerden haklarında dava açılan 653’ü şu anda hüküm giyme riskiyle karşı karşıya. Bildiri barış çağrısında bulunup, 2015’te başlayan ve özellikle Kürt illerini hedef alan askeri operasyonlara ve uzun süreli sokağa çıkma yasaklarına itiraz ediyordu. Özelde, ölçüsüz askeri müdahalenin son bulması, müzakerelerin başlaması için koşulların oluşturulması ve çatışmanın barışçıl çözümü için çağrı yapıyordu. Metinde ulusal ve uluslararası hukuk ihlallerine dikkat çekiliyor, insan hakları ihlallerinin izlenmesi ve rapor edilebilmesi için bağımsız gözlemcilere abluka altındaki kentlere giriş izni verilmesi talebinde bulunuluyordu. 24 saatlik sokağa çıkma yasaklarının binlerce sivilin yaşam, özgürlük ve güvenlik, bedensel ve zihinsel bütünlük, sağlık, beslenme, eğitim ve çalışma haklarını gasp ettiğini ifade ediyordu.[1] Söz konusu askeri operasyonlar, Şubat 2016’da Cizre’de en üst raddeye ulaştı. Türkiye’den hak örgütlerinin oluşturduğu bir koalisyon burada 178 silahsız sivilin yakıldığını ve sonrasında ölü bulunduğunu raporladı.[2]
Bildirinin yayımlanmasından bu yana, 549 imzacı akademisyen, barış çağrısı yaptıkları ve Türkiye yetkililerinin bu aşırı şiddet içeren askeri eylemlerin sorumluluğunu üstlenmeleri talebinde bulundukları için üniversitelerden atıldı.[3] Buna ek olarak yüzlerce akademisyenin pasaportları iptal edildi veya bunlara el konuldu ve 70’e yakın akademisyen gözaltına alındı. Kürt bölgesindeki ağır insan hakları ihlallerini kınamalarından ötürü 136 akademisyen hâlihazırda “terör örgütü propagandası” yapmak suçundan yargılanarak ceza almış bulunmakta.[4] Üstel’in de aralarında bulunduğu akademisyenlerin büyük çoğunluğu bu şekilde gözdağı verilerek sindirilmeye karşı mahkemede itiraz ederek ne insan hakları ihlallerine karşı ses çıkarmanın ne de barış çağrısında bulunmanın suç teşkil ettiğini ifade etti.
Hollanda Helsinki Komitesi (The Netherlands Helsinki Committee – Lahey), Eşit Haklar için İzleme Derneği (İstanbul) ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi (İstanbul) Türkiye’de akademik özgürlüğe uygulanan ciddi kısıtlamalardan endişe duyuyor. Erişilebilir haber kanallarının ve kaynaklarının büyük çoğunluğunun iktidardaki siyasi partinin görüşleriyle uyumlu içerik ürettiği bir toplumda, entelektüel merakların peşinden giderek sorgulama, birbirine karşıt fikirleri tartıştırma ve ifade özgürlüğünün sağlanması her zamankinden daha kritik önem arz ediyor. Görüşlerinden ötürü kişiler akademik dünyanın dışına itildikçe ve öğrenciler korkutulup sindirildikçe, Türkiye’de akademiye son dönemde uygulanan bu baskı yalnızca uluslararası ifade özgürlüğü standartlarını ihlal etmekle kalmıyor, öğrencilerin eğitim hakkı ve bilgi üretimi ve alışverişi süreçlerine katılım haklarını da ellerinden alıyor. Eğitim kurumları tartışma zemini sunamadıklarında çoğulluk gelişemez. Türkiye’de kutuplaşma derinleştikçe, bağımsız akademisyenlerin baskı altına alınmaması, tam tersine kamusal tartışmaya katkı sağlamak için çeşitli verilere dikkat çekebilmeleri ve alternatif görüşler ifade edebilmeleri şarttır. Buna ordunun işlediği insan hakları ihlallerinin kınanması ve yetkililere gerçekleştirdikleri ihlaller için sorumluluk alma çağrısında bulunmak da dâhildir. İçinde bulunduğumuz konjonktürde, ay sonundaki yerel seçimler yaklaşırken, Mahkeme’nin Üstel kararı dâhil insan hakları savunucularına yönelik artan baskı ve Osman Kavala ve diğerleri hakkında Gezi Parkı protestoları kapsamında hazırlanan iddianame hükümeti eleştiren herkese tüyler ürpertici bir sinyal veriyor.
Hollanda Helsinki Komitesi, Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu’nu Türkiye’de akademisyenlerin maruz kaldığı kısıtlamaların araştırılması ve Türkiye yetkililerine Zübeyde Füsun Üstel kararını yeniden gözden geçirmeyi ve barış bildirisine attıkları imzadan ötürü yargılanan akademisyenler hakkında tüm suçlamaları düşürmeyi tavsiye etmesi için çağrıda bulunmaktadır.
Hollanda Helsinki Komitesi, Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Hollanda hükümetine, AB Üye Ülkelerine ve Avrupa Dış Eylem Servisi’ne:
- Türkiye hükümetiyle çift taraflı ve çok taraflı görüşmeler sırasında Zübeyde Füsun Üstel ve diğer Barış Akademisyenleri’nin davalarını gündeme getirmeleri ve
- Türkiye’yle bağların – bilhassa ekonomik bağların – güçlendirilmesine, Terörle Mücadele Kanunu’nda ifade özgürlüğü hakkı ile akademisyenlerin araştırma yapma ve endişelerini kamuoyuyla paylaşma alanını kısıtlama aracı olarak kullanılmasını engelleyecek şekilde reform yapılması şartı koymaları için çağrıda bulunmaktadır.
Hollanda Helsinki Komitesi, Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Uluslararası Üniversiteler Birliği ile Hollanda ve diğer AB ülkelerindeki akademik kurumlara, Türkiye’de akademisyenlerin son dönemde maruz kaldığı baskıları kınamaları ve akademik/araştırma platformlarına çevrimiçi erişim dâhil Barış için Akademisyenlere profesyonel çalışmalarını devam ettirme kolaylığı sağlamaları çağrısında bulunmaktadır.
Hollanda Helsinki Komitesi, Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Türkiye yetkililerini:
- Zübeyde Füsun Üstel’e karşı tüm suçlamaları düşürmeye;
- temel hak ve özgürlüklerini kullanan muhalif sesleri bastırmak ve susturmak için yasaların OHAL kararnamelerine benzer şekilde uygulanmasına son vermeye;
- her türlü muhalefeti kapsamlı terör suçlamalarıyla kriminalize etmeyi bırakmaya; ve
- Barış için Akademisyenlerin davalarını Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ışığında değerlendirmeye çağırmaktadır.
[1] Bakınız: Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (Şubat 2017): Güneydoğu Türkiye’de insan haklarının durumu raporu, Temmuz 2015 – Aralık 2016:https://www.ohchr.org/documents/countries/tr/ohchr_south-east_turkeyreport_10march2017.pdf
[2] Bakınız: Diyarbakır Barosu, Gündem Çocuk Derneği, İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (Mart 2016): 79 Günlük Sokağa Çıkma Yasağının Ardından Cizre Ortak Gözlem Raporu, s.36: https://tihv.org.tr/79-gunluk-sokaga-cikma-yasagi-ardindan-cizre-ortak-gozlem-raporu/
[3] Söz konusu akademisyenler ya doğrudan çalıştıkları üniversiteler tarafından işten çıkarıldılar ya da daha sonra Olağanüstü Hal sırasında Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç edildiler. Ayrıca, akademisyenlerin ciddi bir bölümü de istifa etti/ettirildi veya emekli oldu/edildi:https://barisicinakademisyenler.net/node/314.
[4] Bu 136 akademisyenden 108’i hakkında “hükmün açıklanması geri bırakıldı”. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, davalının hükmün beş yıllık bir süre boyunca askıya alınmasını kabul ettiği anlamına gelir. Bu beş yıllık süre boyunca davalı başka suç işlememelidir. Yargılanan kişi bunu kabul ettiği takdirde hüküm adli siciline işlenmeyecektir. Hapse atılma ve kamudaki işlerinden edilme riski bu 108 akademisyeni söz konusu “açıklanması geri bırakılmış” hükümleri kabul etmeye itti. Bu hükümlerin temyiz yolu kapalı. Üstel, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını, kararı üst mahkemeye taşıyabilmek ve çatışmanın barışçıl çözümü talebinin suç teşkil edemeyeceğini burada da savunabilmek adına reddetti. 136 akademisyenden 3’üne ceza ertelemesi verildi. Bu hüküm, sanığın pişmanlık ve iyi hal gösterdiği takdirde hapse girmeyeceği anlamına geliyor. Üstel’e ise, ifade özgürlüğü hakkını kullandığı için herhangi bir pişmanlık emaresi göstermediğinden ötürü, böylesi bir erteleme de verilmedi. Son olarak, bu 136 kişi arasında Üstel dâhil 25 akademisyen hapis cezasına mahkûm edildi. Onunki ise istinaf mahkemesinde karara bağlanan ilk dosya oldu. Bakınız: https://bit.ly/2Trxigh.