Image

T24 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, iş insanı ve Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun karara bağlanacağı gün tamamladığı ve mahkemeye sunduğu yeni iddianamenin detayları açığa çıktı.

Kavala hakkında hazırlanan yeni iddianamede 'anayasayı ortadan kaldırmak' başlıklı 309. maddeden ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 'casusluk' başlıklı 328. maddeden 20 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamede bu suçlamaların yanı sıra 'yasama organına' ve 'hükümete karşı' suç işlendiği vurgusunun yapılması Kavala hakkında 3 kez müebbet hapis istendiği yorumlarına yol açtı. Ancak iddianamenin sevk bölümünde Kavala için sadece 309'uncu madde uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edildi.

64 sayfalık iddianamede, 1073 gündür tutuklu bulunan Kavala hakkında, "Gezi olaylarını koordine ettiği" iddiasıyla açılan ancak beraatle sonuçlanan davadaki iddialar tekrarlandı. İddianamede, beraatle sonuçlanan bu davadaki iddialara benzer savlar esas alınarak, Kavala’nın, “casusluk” ve “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamalarından ceza alması talep edildi. Bu suçlamalar, iddianamede "ABD'li Henry Barkey ile Kavala arasında kritik zamanlardaki temaslar" ifadesi ile gerekçelendirildi, ancak herhangi bir "açık / somut bir  temas" ortaya konmadı. Barkey ile ilgili bir dizi ciddi suçlamanın sıralandığı iddianamede, Kavala’nın bu iddiaların neresine, nasıl dahil olduğuna yönelik somut kanıt yer almadı.

İddianamede Kavala ile ilgili suçlamanın temeli, "iki ismin telefon sinyallerinin birbirine yakın baz istasyonlarından alınmasının aynı mahalde bulunduklarını gösterdiği" savına oturtuldu. Ancak somut bir temasın ortaya konmadığı iddianamede, Kavala'dan "açık irtibat" elde edilememesi, "Barkey’in casusluk ve istihbarat konusundaki uzmanlığına" bağlandı.

Beraat ettiği gün tutuklandı

Kavala, Gezi olaylarını organize ettiği iddiasıyla yargılandığı davada beraat etmiş, tahliyesine karar verilmesine rağmen serbest bırakılmamıştı. İstanbul Başsavcılığı, hakkında “casusluk” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla iki ayrı dosya bulunduğunu gerekçe göstererek, Kavala hakkında yeniden tutuklama talebinde bulunmuştu.

Kavala, "15 Temmuz darbe girişimi" dosyası kapsamında tekrar tutuklandı, ancak kısa süre sonra bu dosyadan da tahliyesine karar verildi. Savcılık ise, bu tahliye kararından hemen önce, bu kez Kavala’nın "casusluk" suçlamasından tutuklanmasını talep etti ve 15 Temmuz dosyasındaki iddiaları yeniden sıraladı. Kavala, bu suçtan da tutuklandığı için hakkındaki iki ayrı tahliye kararına rağmen özgürlüğüne kavuşamadı.

AYM dosyayı görüşemedi

Kavala’nın, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru, geçtiğimiz hafta görüşülecekti. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aylardır elinde tuttuğu dosya ile ilgili iddianameyi, Anayasa Mahkemesi’nin gündem toplantısının yapılacağı geçen hafta salı günü mahkemeye sundu. Anayasa Mahkemesi de Kavala dosyasının görüşülmesini erteledi. T24, Kavala hakkında hazırlanan bu iddianamenin detaylarına ulaştı.

'Türk vatandaşı Barkey!'

Beraat ettiği Gezi olayları davasının ardından Kavala hakkında hazırlanan ikinci iddianame olma özelliği taşıyan, savcı Hasan Yılmaz imzalı 64 sayfalık iddianamenin girişinde Osman Kavala’nın, ABD’li stratejist, STK temsilcisi olarak bilinen, aynı zamanda Türk vatandaşı olan Henry Jak Barkey ile birlikte siyasal ve askeri casusluk yaptıkları, 15 Temmuz darbe girişimine katıldıkları gerekçeleriyle soruşturuldukları anımsatıldı. Hakkında bu nedenlerle soruşturma yürütülen farklı isimlerin de olduğu, o kişilerin dosyalarının ayrıldığı vurgulandı.

Gezi iddialarını sürdürdü

İddianamede, Kavala’nın Gezi olayları nedeniyle yargılandığı ve İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nce beraatine karar verilen iddianamedeki iddialar yeniden aktarıldı. Savcılık, beraat kararına itiraz ettiği dilekçesindeki iddiaları yineledi ve Kavala’nın Gezi olaylarının organizatörü olduğunu, Açık Toplum Vakfı Başkanı George Soros’a bağlı bulunduğunu savundu.

Savcılık, “Gezi Parkı Kalkışması” olarak nitelendirdiği olayların “tam da FETÖ/PDY'nin Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal, ekonomik, yargı, askeri, mülki gibi önemli alanların yanında diğer tüm alanlarını ele geçirmek için yaklaşık 40 yılı aşkın çalışmalar yapıp devlet aygıtının en kılcal birimlerine nüfuz ettiği süreçler sonrası devlet yönetimini önce adli yargı süreçlerini kullanarak ele geçirmeye çalıştığı, Ergenekon, Balyoz, 7 Şubat MİT kumpası girişimleri ile meşru hükümetin açıktan zayıflatılmaya çalışıldığı süreçten sonra vuku bulduğunu” belirtti.

“Gezi kalkışmasının başarısız olması üzerine önce 17/25 Aralık kumpasının, ardından MİT tırları kumpasının gerçekleştirildiği" anlatılan iddianamede, bu organizasyonlar da başarısız olunca 15 Temmuz’un gerçekleştiğini vurgulandı.

'Delil yok ama...'

İddianamede, Gezi soruşturmasında, Henry Jak Barkey hakkında yeterli bilgi ve bulgulara ulaşılamadığı açıkça vurgulandı. Buna rağmen, Barkey’in “Gezi Kalkışması sürecindeki tespit edilebilen eylem ve faaliyetlerinin normalin ötesinde dikkat çekici olduğu” belirtilerek, şöyle denildi:

“Gezi Kalkışmasının yasal meşru hükümet tarafından alınan önlemlerle durdurulması sonrasında 15 Temmuz darbe girişimine kadar devam eden süreçte şüpheli Mehmet Osman Kavala ile aynı amaca yönelik olarak birbiriyle uyumlu olduğu görülmüştür.”

Sivil toplum suçlaması: Türkiye’yi hedef aldılar

İddianamede, "Soros’un ve Açık Toplum Vakfı’nın Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal ve demografik yapıdaki farklılıkları öne çıkararak ülke yönetimini değiştirmeyi hedeflediği, Osman Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür ve yöneticisi olduğu diğer sivil toplum kuruluşlarının da sözde demokratik özgürlükleri geliştirip toplumsal tabana yayma söylemi ile eylemler yaptığı" öne sürüldü.

İddianamede, Kavala için, “Bu yolla, demokratik meşru hükümeti işlevsiz hale getirmek, toplum içinde ayrımcılığı körüklemek, vatandaşların devlet ve millete olan birlik ve beraberliğini ülke menfaatlerimiz aleyhine, yabancı devletler ve istihbarat örgütlerinin lehine zayıflatarak zarar vermek olduğu tespit edilmiştir” denildi.

Açık Toplum Vakfı’na yönelik Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 2018 tarihli bir raporu da bu iddiaya dayanak gösterildi.

'Dersim’de köylerin yakıldığı ve boşaltıldığı iddiası…'

İddianamede, Kavala’ya ait telefon ve flash bellekten çıkan bazı çalışmalar da bu iddialara kanıt olarak öne sürüldü.

YPJ’li kadınlarla yapılan röportajların yer aldığı video içeriği için, “5 dakika 58 saniyelik Rojava’nın Işıkları – Kadın Devrimi isimli belgeselin bulunduğu, belgesel içeriğindeki konuşmalarda 'Kürt kadınlarının özgürlükleri için dağa çıkmalarının' özendirildiği anlaşılmıştır” denildi.

“Küçük Kara Balıklar – Güneydoğu’da Çocuk Olmak” isimli belgesel filmi için de “Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Kürt kökenli vatandaşları öldürdüğü, algısı oluşturan anlatımların olduğu anlaşılmıştır” değerlendirmesi yapıldı.

İddianamede, “Dersim’de köylerin yakıldığı ve halkın zorla göç ettirildiği” algısı oluşturan 1994 isimli belgesel filmini hazırlamak için yönetmen Devrim Tekinoğlu’na maddi kaynak gönderdiği de anlaşılmıştır” ifadesi de kullanıldı.

'Direnç noktaları oluşturdu'

İddianamede, Kavala’nın, George Soros’un Türkiye’deki en önemli uzantısı olduğu, "Soros’la birlikte, kadın hakları, çocuk istismarı, kadına şiddet, azınlıkların asimilasyonu, ifade özgürlüğü, çevre duyarlılığı gibi son derece masumane konularda toplumun çeşitli kesimlerinde direnç noktaları oluşturdukları" kaydedildi ve şöyle denildi:

“Bu projeler için bir araya gelecek insanlara ortam hazırladıkları, istedikleri zaman da herkesin derdinin aynı olduğu, özgürlüklerin önündeki engelin mevcut iktidar olduğu ve iktidarın değiştirilmesi gerektiği savıyla birbirinden bağımsız bu toplulukları istedikleri her yönetime karşı kışkırtabildikleri ve böylelikle amaçlarına engel gördükleri tüm yönetimleri kitlesel kalkışmalarla saf dışı bırakmayı denedikleri anlaşılmıştır. Nitekim Mehmet Osman Kavala'nın ayrıştırıcı faaliyetlerinde Kürt kökenli ve Ermeni kökenli vatandaşlarımızı hedef aldığı anlaşılmıştır. Açık Toplum Vakfı kendi emellerine hizmet edecek tüm STK’ları legal görünüm altında fonlarken, Anadolu Kültür A.Ş. faaliyetlerini daha ziyade toplumsal ayrımcılık yapmak üzerine yoğunlaştırmıştır. Şüpheli Mehmet Osman Kavala, gerek Açık Toplum Vakfı’nın gerekse Anadolu Kültür A.Ş.’nin ülke genelinde toplumsal ayrışmayı tetikleyici faaliyetlerdeki rolünü bizzat bilen ve bu çalışmaları yürüten kişidir.”

İddianamede, Kavala’nın, Gezi olayları sırasında İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair-Webb’le çok sıkı ilişki içerisinde olması da iddialara kanıt olarak öne sürüldü.

Aynı yerde değiller ama...

İddianamede, Gezi olayları ile irtibatının tespit edilemediği belirtilmesine rağmen Barkey’in yaptığı seyahatler sıralandı. Ardından Kavala’nın seyahatleri ve temasları aktarıldı. Kavala ve Barkey’in bu tarihlerde bir araya gelmemiş olmalarına rağmen, bazı tarihlerde cep telefonlarının Taksim civarındaki baz istasyonlarından sinyal almasına dikkat çekildi.

Bu iddiayı desteklemek için, Barkey’in 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleştiği gece bulunduğu Büyükada Splendid Otel’de şef garson olarak görev yapan kişinin ifadesinin alındığı kaydedildi. Garson A.U. ifadesinde, “Henri Barkey ile kısa bir süreliğine resepsiyonun önünde muhabbetim oldu. Kendisi orada bana bu olan olaylar (darbe girişimi) ile ilgili ne oluyor falan der gibi konuştu. Daha sonra bana İstanbul’a 3 kere geldiğini, ilk geldiğinde HSBC isimli bankada patlamaların olduğunu, ikinci gelmesinde Gezi parkı eylemlerinin olduğunu, üçüncü geldiğinde ise böyle bir olayın (darbe girişimi) başına geldiğini bana söyledi ...” dediği aktarıldı.

'Eşiyim diyor ama…'

İddianamede, Barkey ile birlikte Ellen Beth Laipson’un da kayıtları sıralandı. Laipson’un "Barkey’in eşi olduğunu beyan ettiği ancak bu durumun ABD’de evlendiklerinden tespit edilemediği" kaydedildi. Buna karşılık, Laipson’un Barkey ile birlikte sıkça Türkiye’ye gelmesi, 15 Temmuz’da aynı odada kalmaları, ayrılırken sıkça telefon irtibatı kurmaları da sıralandı.

Yapılan iletişim analizlerinin Barkey’in "Gezi Kalkışması" sürecinde de aktif rol aldığına dair bulguları ortaya koyduğu, -delil bulunamadığı söylenmesine rağmen-  vurgulandı.

Barkey'in IŞİD uyarısı ve iddianamedeki yorumu

İddianamede, Barkey’in, “Türkiye’nin yapması gereken çok önemli bir şey var. IŞİD altyapısını mümkün olduğu kadar temizlemek. Çünkü eninde sonunda bu altyapı, Türkiye’nin içinde Türkiye’ye saplanmış bir hançer gibi. Düşünün Ankara gibi Türkiye’nin en iyi muhafaza edilmiş, en çok polisin var olduğu yerde uluorta 100 kişinin canını alan bir katliam yaptılar. Bunu bu kadar kolaylıkla yapmışlarsa, bunu İstanbul’da da, başka yerde de yapabilirler. Türkiye’nin dikkatli davranması lazım. IŞİD’in daha fazla katliamlara sebep vermemesi lazım. Öte yandan yarın öbür gün İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde yapsalar ne olacak? Türkiye’nin turizme ihtiyacı var ...” şeklindeki konuşması aktarıldı ve hemen ardından benzer saldırıların yapıldığına dikkat çekildi. Barkey’in farklı konuşmalarıyla da PKK ve IŞİD’in bombalı eylemleri eşleştirildi.

'Gülen bebek' vurgusu

İddianamede, benzer eşleştirmeler Kavala için de yapıldı. Zaman gazetesinin, 15 Temmuz’dan 9 ay önce, Ekim 2015'te “Gülen Bebek” adıyla bir reklam filminin yayınlandığı, reklam filminde, örgüt tabanına darbe imalı bir mesaj verildiği ifade edildi.

Kavala’nın bu reklamdan kısa süre önce Türkiye’ye gelen Soros’la 6 Kasım 2015’te buluştuğu, İshak Alaton, Soros ve Kavala’nın bir davete katıldıkları, Kavala’nın bu davette Soros ve Alaton’un fotoğraflarını çektiği belirtildi.

Hemen ardından Alaton’un ABD’li Graham Fuller, Fethullah Gülen’in yeşil kart alması için tavsiye mektubu veren ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz'le olan bağlantıları sıralandı.

Bu ifadelerin ardından iddianamede “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün yayın organı Zaman Gazetesi’nin 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık 9 ay 10 gün önce yayınladığı 'Gülen Bebek' adıyla bilinen reklam filminden birkaç hafta sonra gerçekleşmesi ve şüpheli Mehmet Osman Kavala’nın İshak Alaton’la birlikte George Soros ile görüşme yapması oldukça dikkat çekicidir” denildi.

'Darbe' tespitine, seyahat delili

İddianamede, Barkey ve Kavala’nın telefonlarının birçok defa aynı zaman diliminde aynı bölgeden baz sinyali verdiği tekraren vurgulanarak, Barkey’in 15 Temmuz öncesindeki seyahatleri sıralandı.

Barkey’in, faaliyetlerinin bir bölümünün tespit edilememesi için “şüphelinin yakalanmamak için uyguladığı tedbirlerden dolayı hem Karaisalı İlçesi’nde hem de Seyhan İlçesi’nde kimlerle görüştüğü teyit edilememiştir” ifadesi kullanıldı.

Barkey’in, 3 Temmuz 2016’da Türkiye’den çıkış yaptığı, 15 Temmuz’da, "Büyükada’daki bir toplantı bahanesiyle, aslında darbe girişimini takip etmek amacıyla Türkiye’ye tekrar giriş yaptığı" vurgulandı.

İddianamede, Kavala’nın da Barkey’in Türkiye’den ayrılmasından sonra 6 Temmuz 2016 tarihinde Fransa'ya  gittiği, 6 Temmuz-10 Temmuz 2016 tarihleri arasında Fransa’da bulunduğu ifade edildi. İddianamede, “Yukarıda anlatılan süreç göz önünde bulundurulduğunda, şüpheliler Mehmet Osman Kavala ve Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki faaliyetlerinin darbe girişimi hazırlıkları ile kesiştiği, bu durumun her iki şüphelinin de 15 Temmuz darbe girişiminden önceden haberdar oldukları ve darbe girişiminin alt yapısını oluşturmak için yurtiçi ve yurtdışı bir dizi bağlantı kurdukları, son olarak da şüpheli Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz günü Türkiye’ye gelerek darbe girişimini İstanbul Büyükada’da sabaha kadar takip ettiği ve yurtdışı bağlantılarını gece boyu devam ettirdiği anlaşılmıştır” denildi.

Ancak iddianamede, bu yorumun hangi kanıta dayandırıldığı, Kavala ile Barkey’in eylemlerinin nasıl birbirine bağlandığı, suç unsurlarının ne olduğu yolunda somut bilgi, kanıt ve bağlantılara yer verilmedi.

Barkey ve Büyükada anlatımı

İddianamede, Barkey’in, daha önce mayıs ayında yapılmasını istediği İran konulu bir toplantıyı, tam 15 Temmuz gününe aldığı ve darbe girişiminden etkilenmemek için Büyükada’da yapılmasını istediği de ifade edildi. 15 kişilik toplantının katılımcılarının sıralandığı iddianamede, Splendid Otel’in şef garsonu A.U.’nun, “Barkey, Ellen Laipson, Ali Vaez veya Ahmed Moorsy isimli şahıslardan birisinin olduğu üçlü grup darbe gecesi bar kısmında gece geç saatlere kadar oturdular ve sürekli kendi aralarında istişare yaparak önlerinde bulunan laptop ile sürekli gündemi takip ettiler, özellikle Barkey sürekli bilgisayar ile bir şeyler yazıyordu. O sıra gece iki buçuk üçtü ve ben o sırada Ellen Laipson’a bitki çayı, Ali Vaez veya Ahmed Moorsy isimli şahıslardan tam olarak hatırlayamadığım birisine konyak içkisi götürdüm. Barkey o gece herhangi bir şey içmedi. Onların bu esnada bir sıkıntılı ve endişeli oldukları belliydi ...” dediği aktarıldı.

'Bir laptopuna gidip bir kanepeye geliyordu'

Splendid Otel’in işletme müdürü olarak görev yapan L.A.’nın da "Henri Barkey’in eşi olan Ellen Laipson bana İngilizce ‘Bu yaşanan olaylarla ilgili ne düşünüyorsunuz?’ diye sorunca ben de kendisine ‘Bence dünyada bu tür yaşanan olaylar Amerika ve CIA’in bilgisi olmadan gerçekleşmez’ dedim. Henri Barkey de bana ‘Komplo teorileri’ dedi. Bu arada Henri Barkey’in lobide oturdukları yerin biraz ilerisinde sehpada laptopu vardı. Bir laptopuna gidip bir kanepeye geliyordu. Devamlı bir hareket halindeydi. Hatta ‘Bu yaşanan olaylar bizim için bir felaket siz ne düşünüyorsunuz, bu yaşanan olay sizce ciddi mi?’ diye kendilerine sorduğumda Henri Barkey Türkçe konuşarak ‘Bu olay çok ciddiydi ve teğet geçti’ dedi. Garson o sırada içeceklerini getirince ben yanlarından ayrılarak diğer misafirlerin yanlarına gittim ...” dediği belirtildi.

İddianamede, Barkey’in o sabah saat 05:00’e kadar ABD, İngiltere ve Fransa’ya kayıtlı birçok uluslararası telefon numarası ile irtibatlarının devam ettiği anlatıldı.

'Darbe girişimini otelde izleyip kontrol ettiler'

İddianamede, Barkey’in olaylar yaşanırken, “Bu ciddi bir darbe olsaydı, Cumhurbaşkanı ve Başbakanı yakalarlardı” tweetini attığı, yaklaşık 30 dakika sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konakladığı Marmaris’teki otele darbeci teröristler tarafından saldırı yapıldığı ifade edildi. Erdoğan’ın otelden ayrıldığının ve uçakla başka bir şehre gitmek üzere olduğunun darbeci teröristler tarafından anlaşılması üzerine, şüpheli Henri J. Barkey ve Ellen B. Laipson’un da analist olarak çalışmalarına katıldığı Stratfor’un resmi Twitter hesabından uçağının uçuş bilgileri ve koordinatlarının yayınlandığı kaydedildi.

Barkey’in, açık kaynaklarda eşi olarak görünen Laipson’la farklı uçaklarla Türkiye’ye giriş-çıkış yapmaları da" şüpheli eylem" olarak nitelendirildi. İddianamede, “Buna rağmen şüpheli Barkey, darbe girişimini takip etmek için bulunduğu Splendid Otel’de 14 numaralı odada Ellen B. Laipson ile birlikte konaklamış olmaları darbe girişimini birlikte izleyip kontrol ettiklerini göstermektedir” denildi.

Pensilvanya imzası

İddianamede, Barkey’in otele girerken, polisin, “Pensilvanya imzası” diye nitelediği bir kartvizit bıraktığı anlatıldı. Otel işletmecisinin de ifadesinde, “Onlar gittikten kısa bir süre sonra Funda Hanım yanıma gelerek Barkey’in giderken resepsiyon bankosunun üzerine yan tarafta görülen zili bıraktığını, üzerinde Pensilvanya yazısının olduğunu ve kendisinin bu zili dolaba kaldırdığını söyledi. Ben de zili getirmesini söyledim ve Pensilvanya yazısını görünce tekrar İlçe Emniyet görevlilerini arayarak Henri Barkey’in bıraktığı bir şey olduğunu, teslim etmek için karakola geleceğimi bildirdim ve gelerek zili tesli ettim ...” dediği aktarıldı.

Üzerinde Pensilvanya yazılı çanın görüntülerine de iddianamede yer verildi. Henri Barkey doktorasını Pennsylvania Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde yapmış bir isim.

'Kavala bağlantısı' telefon sinyalleriyle kaldı

İddianamede, Barkey’in aktarılan trafik ve faaliyetlerinin Kavala ile bağlantısının ne olduğu konusunda açık kanıt gösterilmedi. Kavala’nın gazeteci Can Dündar ile görüşmeleri, ülkeye giriş çıkışları sıralanarak, şöyle denildi:

“Yukarıda anlatılan süreç göz önünde bulundurulduğunda, şüpheliler Mehmet Osman Kavala ve Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki faaliyetlerinin hayatın olağan akışına aykırı bir şekilde darbe girişimi hazırlıkları ile kesiştiği, bu durumun her iki şüphelinin de 15 Temmuz darbe girişiminden önceden haberdar oldukları ve darbe girişiminin alt yapısını oluşturmak için yurtiçi ve yurtdışı bir dizi bağlantı kurdukları, son olarak da şüpheli Henri Jak Barkey’in 15 Temmuz günü Türkiye’ye gelerek darbe girişimini İstanbul Büyükada’da sabaha kadar takip ettiği ve yurtdışı bağlantılarını gece boyu devam ettirdiği anlaşılmıştır.”

İddianamede, Barkey ile Kavala’nın açık irtibatının ve telefon görüşmelerinin bulunmamasına da açıklık getirilmeye çalışıldı. Kavala ile Barkey’in telefonlarının baz istasyonlarından alınan sinyallerinin kimi zamanlar “aynı mahalde” bulunduklarını gösterdiği kaydedildi.

Kavala’nın, "kullandığı telefonu, gözaltına alınmadan önce değiştirmesinin dikkat çekici olduğunun, bunu deşifre olmamak için imha etmiş olabileceğinin değerlendirildiğinin" anlatıldığı iddianamede, 2015 ve 2016’daki birçok baz istasyonu sinyali için Barkey ile “aynı mahalde” olabilecekleri vurgusu yapıldı.

'Kavala-Barkey irtibatı az, çünkü...'

İddianamede, “iletişim analizinde her iki şüphelinin, şüpheli Barkey çok kısıtlı dönemde Türkiye'ye gelmesine karşın yukarıda liste halinde verilen 50'ye yakın farklı numara ile ortak iletişimleri olmasına rağmen aralarında doğrudan iletişim irtibatının az olmasının, şüpheli Barkey'in istihbari taktik ve usulleri bilmesinden ve uygulamasından ve bu hususta özel gayret göstermelerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır” denildi.

'Casus ve iştirakçisine ağırlaştırılmış müebbet' talebi

İddianamede, "Barkey’in casusluk eylemlerinde bulunduğu, yerel işbirlikçisi olan Kavala’nın da darbe girişimine hazırlık hareketlerinde bulunduğu" öne sürüldü.

Bu nedenle, iki ismin “Anayasal düzeni değiştirme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını tamamen engelleme suçlarını” işledikleri iddia edildi.

Bu suçtan ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen iki ismin aynı zamanda “siyasal ve askeri casusluk” suçundan da 20 yıla kadar hapisleri talep edildi.

Osman Kavala, tam 1073 gündür tutuklu. Henri Barkey ise Türkiye dışında  bulunduğundan dosya kapsamında ”firari” durumda.