Görsel

T24

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç, eski direktörü İdil Eser ve üyelerinin de aralarında bulunduğu 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı ve karar çıkması beklenen Büyükada davası 3 Nisan'a ertelendi. Savunmaları alınan hak savunucuları, insan haklarını savundukları için yargılandıklarını ve sivil toplumun itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını söylediler.

Çağlayan'da bulunan İstanbul 35'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davayı, Uluslararası Af Örgütü üst düzey yöneticileri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ahmet Şık, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Barış Akademisyenleri, Barış Vakfı yöneticileri ve çok sayıda gazeteci izlemek istedi. Ancak salonda yer olmadığı gerekçesiyle davayı takip etmek için gelen birçok heyet ve gazeteci içeri alınmadı.

Sanıklardan Nejat Taştan, Taner Kılıç, Veli Acu, İlknur Üstün ve Günal Kurşun önceki celse sunulan esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarını yapmak üzere mahkemede hazır bulundu.

Savunmalar başladı

Mütalaada 'örgüt üyeliği' suçundan cezalandırılması istenen Taner Kılıç, iddia edilenin aksine telefonuna ByLock kurmadığını, bunun emniyet tarafından verilen raporla da teyit edildiğini söyledi. Taner Kılıç, "Dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre ben gözaltına alındıktan sonra telefonum açılmış ve kullanılmış. Bilirkişi, telefonumda ByLock kurulup kaldırılmadığı ve telefonumun fabrika ayarlarına dönmediğini yazmış" dedi. Kılıç ayrıca "Dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre ben gözaltına alındıktan sonra telefonum açılmış ve kullanılmış. Bilirkişi, telefonumda ByLock kurulup kaldırılmadığı ve telefonumun fabrika ayarlarına dönmediğini yazmış" ifadelerini kullandı.

Kılıç: "Bu davada hem bizler hem de kurumlarımız itibarsızlaştırılmaya, kriminalize edilmeye çalışıldı"

Kılıç, mütalaada öne sürülen, BankAsya’ya örgüt liderinin talimatından sonra para yatırdığı ve hesap hareketlerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu iddialarını yalanladı. Kılıç savunmasını şöyle sürdürdü:

"Kız kardeşimin eşinin durumunun benim dosyamda delil olarak nitelendirilmesi suçta ve cezada şahsilik ilkesini ihlâl etmektedir. İnsan hakları savunucuları olarak birbirimizi uzun yıllardır tanıyan kişileriz. Bu davada hem bizler hem de kurumlarımız itibarsızlaştırılmaya, kriminalize edilmeye çalışıldı. Aleyhimizdeki kara propagandaya rağmen saygınlığımızı yitirmedik."

"İbrahim Kalın'a da dava açılmalı"

Taner Kılıç'ın ardından savunma yapan Günal Kurşun, "Taner Kılıç'a katılıyorum. Biz saygın insanlarız, menfaat beklemeden hepimiz insanlığa hizmet için çalışırız. Bu dava ile bizim saygınlığımız yok edilmek istendi" dedi.

Kurşun, gözaltında kaldıkları 13 gün boyunca yaşadıkları eziyet ve ayrımcılığı hatırlatarak, dava sürecinde gerekli araştırmaların yapılmadığını söyledi. Kurşun, "Bu davanın kamuoyunda bilinen ismi Büyükada, ama ilk duruşma dışında Büyükada toplantısı hakkında konuşulmadı. Son 10-15 senede yaptığımız bütün işlerin didiklendiği, insan hakları savunucularının ve insan haklarının yargılandığı bir davaya dönüştü. Telefonumda kayıtlı 4 bin numara arasında sadece bir kişide ByLock kullanımı çıkıyor. O da bizim eğitimlere katılan ve eğitim saati konuştuğum polis memuru. Bence sadece bu bile benim ne kadar temiz olduğumu gösteriyor. Cemaatin gazetesinde yazı yazmak eşittir FETÖ üyesi olmak anlamına getirildi. Bu yanlıştır, o zaman İbrahim Kalın'a da dava açılmalı. Ben ceza hukuku hocasıyım. Benim yazılarımda kimseye en ufak bir hakaret yok. Olsaydı Sayın Cumhurbaşkanı dava açmış olurdu zaten" diye belirtti.

"Farklı örgütlere aynı anda nasıl üye olunur"

Daha önce Adana'da yargılandığı FETÖ davasında beraat ettiğini hatırlatan Kurşun, "Ama şimdi yine gazeteden aldığım telifler nedeniyle suçlanıyorum. Savcılık örgüte yardımdan cezalandırılmamı istiyor. Fakat bırakın delili, ne iddianamede ne de mütalaada bir tek emare bile yok. FETÖ, PKK-KCK, DHKP-C terör örgütlerine üyelikle suçlanıyoruz. Mahkemenize sormak isterim. İdeolojik olarak birbirinden büyük farklılık gösteren bu örgütlere aynı anda üyelik nasıl mümkün olabilir?" diye sordu.

"İnsanları savunduğumuz için yargılanıyoruz"

Ardından İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Uluslararası Af Örgütü üyesi Veli Acu savunmasına başladı. Acu savunmasına Leonard Cohen'in "Herkes biliyor geminin su aldığını, herkes biliyor. Kaptanın yalan söylediğini ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu" sözleriyle başladı. Tek kimliğinin insan hakları savunuculuğu olduğunu söyleyen Acu, “İyi niyetli eylemlerimiz burada yargılanıyor. Biz insanları savunduğumuz için yargılanıyoruz” diyerek beraatını talep etti.

Beş dakikalık aranın ardından Avrupa Kadın Lobisi’nin Türkiye Koordinatörü ve Kadın Koalisyonu Koordinatörü İlknur Üstün savunmasına başladı. Üstün, "Kadın hakları ve insan hakları için çalışıyorum. Ben birçok insanla çalıştım ve çalışıyorum ve iyi ki çalışmışım. Bu çalışmalarım sayesinde ülkemizde çok yol kat ettik. Dünyaya örnek olan İstanbul Sözleşmesi bizim sayemizde kabul edildi. Hakkımda savcının mütalaada istediği beraat talebini yerinde görüyorum ve beraatımı talep ediyorum" dedi.

"Mücadeleye devam edeceğim"

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Eşit Haklar için İzleme Derneği üyesi Nejat Taştan savunmasına, "Biz suçlu olduğumuz için sizin karşınızda değiliz" diyerek başladı. Davanın Türkiye'de insan hakları savunucuları ve sivil topluma gözdağı vermek için açıldığını ifade eden Taştan, "Biz gözaltındayken medyada yer alan karalama kampanyalarının hepsi bu dosyanın içinde var. İnsan hakları için mücadeleye devam edeceğim, beraatımı talep ediyorum" dedi.

"Hiçbir suç işlemedim"

Hak İnisiyatifi üyesi Şeyhmus Özbekli ise savunmasında savcının mütalaasına katıldığını belirterek, "Ancak katılmadığım husus suç işlediğimin sabit olmaması nedeniyle beraat talebidir. Ben hiçbir suç işlemedim, beraatımı talep ediyorum" ifadelerini kullandı.

"İnsan hakları savunucularının özel olarak korunmalı"

Hak savunucularının beyanlarının ardından avukatların beyanlarına geçildi.

İlknur Üstün'ün avukatı Oya Aydın, kimse dokunulmaz olmadığını ancak yargılamanın, Anayasanın 90. maddesi gereği BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması sözleşmesine göre yapılması gerektiğini söyledi. Davada derhal beraat kararı verilmezse AİHS madde 18'in ihlal edileceğini belirten Aydın, "İnsan hakları savunucularının özel olarak korunması gerektiğini kararınızda belirterek beraat kararı vermenizi talep ediyorum" dedi.

Taner Kılıç avukatı Murat Dinçer, Kılıç'ın bu dosyayla ilgisi olmadığını belirterek, "İzmir 16. ağır ceza mahkemesi dosyanın zayıf olduğunu gördü ve bu dosyada zayıf olunca Taner sadece bu insanları tanıdığı ve toplantıyı bildiği için bu davalar birleştirildi." ifadelerini kullandı. Kılıç'ın telefonunda Bylock olmadığına dair 4 sayfalık rapor olmasına rağmen savcının mütalaadaki iddiaları sürdürmesinin kabul edilemez olduğunu kaydetti.