Eş Genel Başkanımız Öztürk Türkdoğan, 19 Mart 2021 günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında, 10 kişi ile birlikte sabahın erken saatinde evi aranarak gözaltına alınmış, gözaltına alındığının öğrenilmesi üzerine gerek ülke içi gerek ülke dışında gösterilen demokratik tepkiler ve konunun Adalet Bakanlığına intikal ettirilmesinden sonra aynı gün içinde savcılık tarafından ifadesi alınarak adli kontrol ve yurt dışı yasağı konulup serbest bırakılmıştır. Bu muameleyi hiçbir koşulda kabul edemeyeceğimizi tüm şubelerimiz ve Türkiye’deki insan hakları örgütleri ile birlikte kamuoyu ile paylaşmıştık. Gözaltına alınan 10 kişinin dört günlük gözaltı süresi uzatılmış olup halen gözaltındadırlar.
Soruşturma gizli olduğu için savcılık sorgusu sırasında sadece polis fezlekesi incelenebilmiştir. Bu fezlekede genel başkanımızın İHD Başkanı olarak basına yaptığı açıklamalar, dernek ve avukatlık mesleki faaliyetleri çerçevesindeki bazı telefon konuşmaları hakkında sorular üretilmiş ve buradan hareketle yasa dışı silahlı örgüt üyeliği suçlaması yöneltilmiştir. Genel Başkanımız suçlamanın asılsız olduğunu, tüm faaliyetlerinin insan hakları savunuculuğu kapsamında ve dernek başkanı olarak yürüttüğü çalışmalar olduğunu belirtmiştir.
Bu soruşturmada ilk etapta tespit ettiğimiz hukuka aykırılıklar şunlardır.
Genel Başkanımızın avukat olmasına rağmen konunun Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezine iletilmemesi, İHD Genel Başkanı olması nedeni ile konunun Adalet Bakanlığına intikal ettirilmemesi, soruşturmanın gizli olmasına rağmen polis tarafından gözaltına alındıktan sonra emniyete götürülürken çekilen görüntülerin Demirören Haber Ajansına sızdırılıp yayın yapılması, soruşturmanın kısıtlamayı gerektirmediği halde keyfi olarak kısıtlama kararlarının alınması, soruşturmanın yapılan basın açıklamalarına dayanması nedeni ile CMK 140’a göre çağrı alma üzerine ifade alma yönteminin uygulanmayıp gözaltı yapılması, tamamen serbest bırakma yerine adli kontrol ve yurt dışı yasağı konulması gibi birçok hukuka aykırılığı belirtebiliriz.
Bu kadar açık bir hukuka aykırılık bizzat savcı tarafından görülmesine rağmen ve derhal adli kolluk tedbiri olmaksızın serbest bırakma kararı verilmesi ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi gerekirken, kuvvetli bir suç şüphesinin varlığına bağlı olarak verilebilen adli kolluk tedbirinin uygulanması kararı, sürecin amacını tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. Eş genel başkanımız, adeta sürekli bir kontrol altına alınmış, yapacağı insan hakları çalışmaları nedeniyle her an hakkında adli işlem yapılması tehdidi altında bırakılmıştır. Tüm adli sürecin haksızlığı bir yana bu süregelen durumun da kabul edilmesi mümkün değildir.
Esasında Eş Genel Başkanımıza yapılan bu muamele Türkiye’de her gün onlarca insana yapılmaktadır. Bu durum Türkiye’deki siyasi iktidarın yargı yolu ile siyasi ve toplumsal muhalefette bulunan muhalif kişileri baskı altında tutmayı ciddi bir politika haline getirdiğini göstermektedir. Bütün bu yaşananlar demokrasi ve insan hakları mücadelesi verenler bakımından Türkiye’nin kapalı ve açık cezaevi haline getirildiğini göstermektedir.
İçişleri bakanının 16 Şubat 2021 günü TBMM kürsüsünden doğrudan doğruya İHD’ye yönelik “canı çıkasıca dernek” deyimini kullanıp hedef göstermesinden sonra böyle bir operasyonun yapılması göstermektedir ki İnsan Hakları Eylem Planının hayata geçmesi için İçişleri Bakanlığında değişiklik yapılmasının şart olduğudur. Güvenlikçi anlayış değişmeden Türkiye’nin özgürlüklere yönelmesi mümkün değildir.
Siyasi iktidarın İnsan Hakları Eylem Planını açıklaması ve insan hakları alanında farkındalık yaratacağını taahhüt etmesinin sonucu olarak Türkiye’nin en eski ve en yaygın örgütü olan İHD’nin genel başkanını gözaltına aldırtmak insan hakları alanında oldukça ironik bir görüntü ortaya çıkarmıştır. Bu durumu kamuoyunun taktirine sunuyoruz.
Bu süreçte Türkiye ve dünya insan hakları hareketi ve bu hareketin içerisinde yer alan insan hakları örgütleri, aktivistler, uluslararası alanda insan haklarını koruyan mekanizmalar oldukça önemli dayanışma ve dostluk göstermişlerdir. İnanıyoruz ki insan hakları hareketinin duyarlılığı ve gücü dünyada ve Türkiye’de insan hakları savunucularını koruyan en önemli güçtür.
BM’nin, Avrupa Konseyi’nin, Avrupa Birliği’nin ve AGİT’in insan hakları savunucularının korunması için oluşturduğu mekanizmalar bu süreçte harekete geçirilmiştir. BM İnsan Hakları savunucularının Korunması Bildirgesi insan haklarını savunmayı bir hak olarak düzenlemiş ve savunucuların özel olarak korunması gerektiğini düzenlemiştir. Devletlerin insan haklarını koruma, geliştirme, gerçekleştirilebilmesi, kullanımı için önlem alma sorumluluklarını/yükümlülüklerini düzenlemiştir.
Türkiye son yıllarda uluslararası sorumluluklarını sıkça yerine getirmemektedir. Türkiye’nin bu tutumu genel bir alışkanlık halini almış ve uluslararası alanda teşhir olmuştur.
Türkiye’nin ülke içinde oluşturduğu insan hakları koruma mekanizmalarının bu süreçteki sessizliği bu mekanizmaların bağımsız ve tarafsız olmadığını, siyasi iktidara bağlı çalıştığını maalesef bir kez daha göstermiştir.
Türkiye’deki siyasi muhalefetin oldukça önemli bir kesiminin ve demokrasiden yana toplumsal muhalefetinin ve elbette ki insan hakları ve demokrasiden yana halkın İHD ile dayanışması ve dostluk göstermesi oldukça önemlidir.
Bu vesile ile dayanışma, destek ve dostluk gösteren herkese bir kez daha teşekkür ediyoruz.
İHD 35 yıldır, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmaktadır. İHD Eş Başkanına , insan hakları alanındaki çalışmaları nedeniyle soruşturma açılması, gözaltına alınması, adli kontrole tabi tutulması, yurtdışı yasağı uygulamasına maruz bırakılması Türkiye’nin taraf olduğu ulusalüstü insan hakları belgelerinde yer alan taahhütlerine aykırıdır. İnsan hakları savunucularına yönelik bu baskı ve gözdağı politikası ve uygulamasına son verilmelidir.
İnsan hakları savunucularının mücadelesi kesintisiz bir şekilde kararlılıkla sürecektir.