İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı bir açıklamada, 3 Temmuz 2020 tarihinde, dört insan hakları savunucusu hakkında suç sayılabilecek herhangi bir eylemin varlığını gösteren deliller bulunmamasına rağmen verilmiş olan mahkumiyet kararının, Türkiye’deki insan hakları hareketinin meşru çalışmalarını sindirmeyi amaçlayan, siyasi saiklerle verilmiş bir karar olduğunu belirtti.
İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, Uluslararası Af Örgütü Türkiye onursal başkanı Taner Kılıç’ı terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum etti. Mahkeme diğer üç kişiyi de terör örgütüne yardım ve yataklık etme suçundan 25 ay hapis cezasına mahkum etti. Söz konusu üç kişi Türkiye Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin eski direktörü İdil Eser; insan hakları aktivisti ve Yurttaşlık Derneği isimli sivil toplum örgütünün üyesi Özlem Dalkıran ve İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Günal Kurşun. Mahkeme yedi kişi hakkında ise beraat kararı verdi, ancak savcılık makamı bunlardan ikisi, Nejat Taştan ve Veli Acu hakkındaki beraat kararlarını temyize götüreceğini açıkladı. Hakkında mahkumiyet kararı verilen dört kişi kararı temyiz ettiler ve halen tutuksuz yargılanıyorlar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “üç yıldır, emniyet teşkilatı ve savcılık makamı tarafından, yargılanan 11 insan hakları savunucusunun suç sayılabilecek bir eyleme katılmış olduklarını gösteren en ufak bir delil kırıntısı bile sunulmadı” dedi. Williamson “dört kişi, Türkiye’de yargı bağımsızlığının siyasi baskılar altında nasıl çökmüş olduğunu gösteren bir davada daha meşru insan hakları faaliyetleri sebebiyle mahkum edildiler,” şeklinde konuştu.
Kılıç ilk olarak İzmir’de 6 Haziran 2017 tarihinde gözaltına alındı ve birkaç gün sonra da tutuklandı ve 14 ay hapiste kaldı. Kılıç’ın davası, İstanbul Büyükada’da düzenlenmiş bir insan hakları eğitimi atölyesine katıldıkları sırada yapılan polis baskınıyla 5 Temmuz 2017 tarihinde gözaltına alınmış on insan hakları savunucusunun davasıyla birleştirildi. Söz konusu insan hakları savunucuları arasında bir Alman ve bir de İsveç vatandaşı vardı.
Söz konusu 11 kişi medya tarafından yoğun bir itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakılarak, ülkeyi karıştırmak için komplo kurmakla ve birçok yasadışı örgütün üyesi olmakla itham edildiler. Bu itibarsızlaştırma kampanyası hükümet yanlısı medya tarafından yürütüldü ve sanıklara yönelik ithamları hem savcılık iddianamesi hazırlanmadan evvel hem de yargılama sırasında dile getirdiler. İlk duruşması 2017 Ekim’de yapılan yargılamada, karar 13. duruşmada verildi.
Mahkeme mahkumiyet kararının gerekçesini açıklamadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü mahkemenin gerekçeli kararının açıklanmasını bekliyor.
Kılıç hakkındaki iddianamede Kılıç’ın telefonunda şifreli iletişim uygulaması ByLock’u kullandığı iddia ediliyordu. Söz konusu uygulamanın, Türkiye’nin 2016 Temmuz'undaki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu ve bir terör örgütü olarak gördüğü Fethullah Gülen hareketinin destekçileri tarafından kullanıldığı iddia ediliyor. Yargılama sırasında Kılıç’ta bu uygulamanın hiç bulunmadığı veya Kılıç tarafından kullanılmadığı yönünde birçok bilirkişi raporu sunuldu.
Büyükada’da gözaltına alınan on insan hakları savunucusunun davasında, iddianame sanıkların dizüstü bilgisayarlarından ve telefonlarından toplanan ve suç sayılabilecek bir eylemin varlığını gösterebilecek delil niteliği taşımayan belgelere dayanıyor.
Williamson “Mahkeme dört kişi hakkında mahkumiyet kararı verdi ama bu karar Türkiye’deki tüm insan hakları hareketine bir saldırı niteliği taşıyor” dedi. Williamson “üst mahkemelerin görevlerini yapacağını ve bu adli hatayı düzelteceğini umuyoruz,” şeklinde konuştu.