Türkiye Cumhuriyeti gerek Anayasa uyarınca gerek uluslararası sözleşmelerin doğurduğu yükümlülükler bağlamında yasama, yürütme ve yargı pratiği ile temel hak ve özgürlükleri koruma mecburiyetinde. Anayasa’nın 90. maddesi Türkiye’de iç hukuk düzenlemeleri yani kanunlar ile uluslararası anlaşmaların ihtilafı halinde, temel hak ve özgürlükle ilgili uluslararası anlaşmaların kanunların üstünde olduğunu saptamış durumda. Yasal durum böyleyken insan hakları alanına ilişkin anayasal ve sözleşmesel yükümlülükler yerine getirilmeyerek son yıllarda hem insan hakları kurumları hem de hak ihlallerine karşı mücadele eden insan hakları savunucularına yönelik baskılar giderek arttı.
“Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi” olarak anılan, “Evrensel Olarak Tanınan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesinde Toplumsal Kuruluşların (Organların), Grupların ve Bireylerin Hakları ve Sorumlulukları Üzerine Bildirge”, insan haklarını savunmayı bir hak olarak tanır ve devletlere, insan hakları savunucularını koruma görevi verir.
Benzer şekilde, AGİT tarafından geliştirilen “İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına İlişkin Kılavuz İlkeler” de “insan haklarını savunmak evrensel olarak tanınan bir hak” olduğunu belirtir ve bu hakkın bölünmez, birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili evrensel insan haklarından doğduğuna işaret eder. Kılavuza göre, “AGİT katılımcısı devletler kendi topraklarında ve yetki alanlarında bulunan herkes için bu haklara saygı göstermeyi, hakları korumayı ve hayata geçirmeyi taahhüt etmişlerdir.”, “Korumanın Temı̇n Edı̇lmesı̇-İnsan Hakları Savunucuları Hakkında Avrupa Bı̇rlı̇ğı̇ İlkelerı̇” başlıklı belge de Avrupa Birliği üyesi devletleri, “İnsan hakları savunucuları, evrensel olarak tanınan insan hakları ve temel özgürlükleri geliştiren ve koruyan bireyler, gruplar ve toplum organlarıdır.” tanımını kabul etmeye, insan hakları savunucularını korumaya, desteklemeye, onlarla işbirliği yapmaya çağırır.
Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler ve tarafı olduğu AGİT’in ilkesel kararlarında yer alan tüm bu tavsiye ve yükümlülüklere rağmen insan hakları alanını ve insan hakları savunucularını yoğun baskı altında tutması, uluslararası hukukun ve Anayasa tarafından güvence altına alınan bir dizi hakkın ihlali anlamına geliyor.
Ne yazık ki Türkiye, zaten sorunlu olan “hukuk devleti” olma pratiğinin son dayanaklarını da hızla yitirirken “hukukun üstünlüğü” prensibi de süratle eriyor; keyfilik, yıldırma ve baskı politikaları yaygınlaşıyor. Sembol niteliği taşıyan isimleri de kapsayan çok sayıda Türkiyeli insan hakları savunucusu, mesnetsiz iddialarla hukuki taciz, soruşturma, yargılama, hapis cezaları, tehdit ve karalama kampanyalarına maruz kalırken baskıların ardı arkası kesilmiyor.
Bu bağlamda biz aşağıda imzası olanlar, insan haklarını savunmanın evrensel bir hak olduğunun altını tekrar çizerek; insan hakları savunucularına yönelik tüm baskıları en güçlü biçimde kınıyor ve tacizlere derhal son verilmesini talep ediyoruz. Bu talebimizin takipçisi olacağımızı ve bu amaçla İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı’nı (Solidarity Network for Human Rights Defenders – Turkey) oluşturduğumuzu ilan ediyoruz.
Çağrıcı Kurumlar: Af Örgütü Türkiye Şubesi, Civil Rights Defenders, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, Yurttaşlık Derneği