2019 yılının ilk aylarında temelleri atılan, asıl olaraksa 17 Aralık 2019’da 13 kurumun çağrısıyla kuruluşunu deklare eden İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı olarak geride bıraktığımız yılın bir muhasebesini yapmak ve son aylarda insan hakları savunucularına karşı yoğunlaşan saldırılara değinmek üzere sizleri davet ettik.
Büyük bölümünü pandemi koşullarında geçirdiğimiz 2020 yılı boyunca sivil topluma, insan hakları savunucularına yönelik saldırı, engelleme ve baskılar hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti. Sizlere ilettiğimiz basın dosyasından da görebileceğiniz gibi hak savunucularının yargılandığı, bizim de sivil topluma yönelik sembol davalar olarak ele alarak yakından takip ettiğimiz Gezi ve Büyükada davaları sürerken sivil toplum faaliyetleri yeni davaların konusu edildi, onlarca hak savunucusuna çeşitli gerekçelerle yeni davalar açıldı, mahkumiyet kararları verildi.
Pandemi koşullarından yoğun bir şekilde etkilenen hekimler, sağlık çalışanları ve üretim alanında çalışan işçiler en temel hakları olan yaşam hakkını korumak/savunmak istedikleri her anda engellemelerle karşı karşıya kaldılar. Bu açıdan ifade, örgütlenme ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü haklarının kullanımı yaygın bir şekilde ihlal edildi. Hekimlere, sağlık çalışanlarına ve sendikacılara yönelik pandemi koşulları gerekçe gösterilerek uygulanan keyfi gözaltı ve tutuklama işlemleri neredeyse norm haline geldi. Bu uygulamaları haberleştiren gazeteciler de baskı ve müdahalelerden payını aldı.
Pandemi nedeniyle getirilen etkinlik yasaklamaları kimi zaman doğrudan, kimi zaman da genel kurul gibi rutin toplantıların da yasaklanması yolu ile dolaylı olarak sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini gerçekleştirmelerini, kurumsal mekanizmalarını işletmelerini engelledi ya da zorlaştırdı.
Bizzat devlet yetkilileri tarafından LGBTİ+ları hedef haline getiren nefret söylemi artarken Onur Yürüyüşleri engellendi. LGBTİ+ hak savunucularını ve örgütlerini güvensiz ve tehdit altında hissettiren bu ortama itiraz eden sivil toplum örgütleri ve Barolar soruşturmaya uğradı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarına yanıt olarak sokaklara dökülen kadın hak savunucuları başta sözleşmeye adını veren İstanbul olmak üzere Türkiye’nin hemen her şehrinde polis şiddetine ve haksız soruşturmalara maruz kaldılar.
Çevre hareketi ve alandaki hak savunucuları da bu dönemde gerçekleştirdikleri protestolar nedeniyle baskı ve şiddet gördüler. Suları, vadileri, dağları korumak isteyen hak savunucuları pandemi koşulları gerekçe gösterilerek kesilen para cezalarıyla yıldırılmaya çalışıldı.
İnsan hakları hareketinin ve mücadelesinin teminatı sayabileceğimiz özerk ve bağımsız baroları tehdit eden yasa değişikliğine karşı direnen avukatlar da bu saldırılardan nasibini aldı. Baroları muhatap almadan, hiç bir şekilde fikirleri alınmadan hazırlanan tasarı Ankara’ya yürüyen Baro başkanları Meclis bahçesinde nöbetteyken Meclis’ten geçti ve hızla yasalaştı. Çok sayıda avukat insan hakları alanındaki çalışmaları gerekçe gösterilerek soruşturmaya uğradı, gözaltına alındı ve yargılamalara maruz kaldı.
Cezaevinde haksız yere tutuklu bulunan hak savunucuları pandemi tedbirleri gereği çıkarılan yasa kapsamının dışında bırakılarak bir kez daha hak ihlaline uğradılar.
Evet bir yıl özetle böyle geçti ve 2020 sivil toplum için zor bir yıl oldu.
Bizler geride bıraktığımız bu zorlu yılda da tüm bu olanlar karşısında sesimizi yükseltmeye ve hak savunucularının maruz kaldığı uygulamaları kamuoyuyla paylaşmaya çalıştık. Bazen basın açıklamalarıyla, bazen uluslararası mekanizmaları bilgilendirerek, bazen önemli konularda deneyim aktarımını mümkün kılan toplantılar düzenleyerek, bazen de giderek yoğunlaşan baskılarla baş etmeye çalışan hak savunucularıyla iletişimi güçlendirerek, dayanışmayı sürekli kılmaya özen gösterdik.
Son aylarda ise çok ilginç tartışma ve söylemlere tanık olduk. Bir vakitler demokratikleşmenin, hukuka ve insan haklarına saygılı bir Türkiye’nin gündemi olan “AB üyeliği” tartışmaları “reform” vurguları ile yeniden gündeme getirildi ve “kendimizi Avrupa’da görüyoruz” türünden açıklamalarla uzun yıllardır ihmal edilmiş, yıpratılmış AB ile ilişkilerin telafisine açık olunduğu şeklinde sinyaller verildi. Bu tartışma hükümet içinde az sayıda kişiden gelen kesinleşmiş AİHM kararına rağmen hapiste tutulmaya devam edilen Osman Kavala’nın tahliyesi yönünde telkinlerle devam ettirildi. Bununla eş zamanlı olarak Osman Kavala’yla ilgili nefret ve düşmanlığı körükleyecek konuşmalar ve haberler eşliğinde bir kez daha sivil toplum örgütlerinin ve sivil toplum faaliyetlerinin hedef gösterildiği bir karalama kampanyası da yürütüldü.
Sadece bu da değil. Aynı günlerde Diyarbakır merkezli gerçekleştirilen operasyonda aralarında onlarca avukat, sivil toplum temsilcisi ve siyasetçinin bulunduğu 72 kişi gözaltına alındı. Sonrasında tutuklanan 4 kişi arasında geçmiş dönem TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Şeyhmus Gökalp de yer alıyordu. Aynı tarihlerde bir başka doktor, TİHV Cizre Referans Merkezi başvuru hekimi ve Şırnak Tabip Odası Başkanı Dr. Serdar Küni de yeniden yapılan yargılama sonucunda “örgüt üyeliği” suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı.
Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda yıllardır gerçekleştirdikleri oturma eylemine yönelik engellemenin başladığı Ağustos 2018 tarihli 700. Hafta buluşmasında gözaltına alınan 46 kişiye açılan dava da aynı sürece denk geldi.
2016 yılında Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla başlatılan Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına katıldığı için “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanan hak savunucuları TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve gazeteci-yazar Ahmet Nesin hakkında 17 Temmuz 2019’da verilen ve yargılanan onlarca diğer hak savunucusuna emsal teşkil eden beraat kararının da TTB seçimlerinden hemen sonra İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından bozulması dikkat çeken manidar bir gelişmeydi.
Yine bu süreçte Osman Kavala, Bakanlar Komitesi’nin çok açık taleplerine rağmen içerde tutulmaya devam edildi, Büyükada Davası’nda verilen mahkumiyet kararları olağanın dışında bir hızla istinaf mahkemesince onaylandı.
Kısacası 2020’nin son aylarında yoğunlaşan baskılar ve sivil topluma ve insan hakları savunucularına nefes aldırmama, demokratik bir toplumda insan haklarının korunması için üstlendikleri çok önemli sorumluluğu yerine getirmelerine engel olma, yaptıkları işler nedeniyle onları cezalandırma ve yıldırma amaçlı politikalar bu ağı neden kurduğumuzu, hak savunucularının kendilerine yönelik baskı ve saldırılara karşı her koşulda dayanışmayı yükseltmesinin önemini ve bu ihtiyacı karşılamak için çalışmalarımızı daha da güçlendirmemiz gerektiğini bize bir kez daha gösterdi.
Bugün ağın bileşeni olan 22 örgütle birlikte bizler, önümüzdeki dönemde de arkadaşlarımızın, çalışmalarımızın, kurumlarımızın hedef gösterilmesine, engellenmesine, soruşturma ve davalarla yıpratılmaya çalışılmasına karşı dayanışma içinde kalmaya devam edeceğimizi; özellikle hak savunucularının çalışmalarının çok daha önemli hale geldiği tüm insanlığın mücadele halinde olduğu pandemi krizinde, hakları savunmanın suç addedilmesinin her zaman karşısında duracağımızı sizlere bildiriyoruz.
Bugün kuruluş deklarasyonumuz 1. yılını geride bıraktı. Daha önümüzde çok yol var. Önümüzdeki dönemde de haklarımızı savunmaya ve hak savunucuları için elverişli ortam sağlanması talebimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı
Civil Rights Defenders, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kaos GL, Kırkayak Kültür, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Punto 24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, Research Institute on Turkey, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, SPoD LGBTİ+, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Türkiye-Almanya Kültür Forumu, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, Yurttaşlık Derneği