Görsel

DW

Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilen iş insanı Osman Kavala, tutukluluğu ile ilgili düşüncelerini DW’ye anlattı. Kavala, beraat kararına rağmen yeniden tutuklanmasının bir "işkence" olduğunu söyledi.

İki bin günü aşkın süredir Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan iş insanı ve insan hakları savunucusu Osman Kavala, avukatı aracılığı ile DW'nin sorularını yanıtladı. Kavala, cezaevindeki günlerine dair hislerini "Sanırım burada farklı bir zaman hissi yaşıyorum. Zaman daha hızlı akıyor. Günler ve aylar arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor; birbirine karışıyor" sözleriyle anlattı.

18 Ekim 2017'de Gaziantep'te gözaltına alınan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala, 1 Kasım'da tutuklanmış ve cezaevine gönderilmişti. Kavala, gözaltına alındığı günü şu sözlerle anlattı:

"Uçaktan iner inmez, güvenlik görevlileri beni gözaltına aldı. Savcı beni sorgulamaya bile gerek duymadan tutuklanmamı istedi. Başlangıçta birkaç gün içinde serbest bırakılacağımı düşünüyordum, ancak gördüğüm muameleden, özellikle de savcının davranışından, bunun öyle asılsızlığı hemen anlaşılacak bir şüpheden kaynaklanan yanlış bir önlem olmadığını anladım."

Kavala yargılandığı Gezi davası kapsamında hakkındaki "casusluk" suçlamasından 18 Şubat 2020'de beraat etti, ancak aynı gün 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında yeniden gözaltına alındı. Kavala, geçen sene ise "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Kavala,suçlamalarla ilgili DW'ye "Protestolar sırasında parka bir hoparlör ve bir plastik masa götürdüm. Biraz da kurabiye… Gezi iddianamesinde, protestoları finanse ettiğim iddiasına dayanak gösterilen kanıt, hatta tek kanıt bunlar" dedi.

Hukuki süreci "Bir işkenceydi" sözleriyle değerlendiren Osman Kavala, "Cezaevindeki odamda eşyalarımı topladım, komşu odalarda kalanlarla vedalaştım. Binanın kapısında bekleyen jandarma aracına bindirildim. Bir an önce evimde olmayı umuyordum. Gelen avukatımdan, Cumhurbaşkanı'nın beraat kararlarını sert biçimde eleştirmiş olduğunu öğrendim. Cumhurbaşkanı'nın tercihlerine uygun düşmeyen bir yargısal tasarrufun olamayacağını idrak ettim. Bu, elbette bir işkenceydi" şeklinde konuştu.

AYM'den AİHM'e uzanan süreç

Osman Kavala, Anayasa Makmesi'nin bireysel başvurusunda "kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edilmediği" kararı sonrası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) de başvurmuştu. AİHM, 2019 yılındaki kararında Kavala'nın derhal serbest bırakılmasını talep etmiş, 2022'de ise Türkiye'nin Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46. maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti. Kavala, gelişen hukuki süreci "Bu siyasi davanın farklı aşamalarının, tutukluluğumu uzatmak için farklı suçlamalar kullanılmasının ve son olarak hakkımda verilen kararın, Türkiye'deki yargı süreçlerine yönelik manipülasyonu ve Türk ceza sisteminin kötüye kullanılmasını çok açık şekilde ortaya koyduğunu düşünüyorum" sözleriyle değerlendirdi.

Kendisi hakkındaki iddianamede, azınlık gruplarını hükümete karşı kışkırtmak için onlarla birlikte çalıştığı ve bu faaliyetleri, "kültürel program" kisvesi altında yürüttüğünün yazılı olduğunu belirten Kavala, "Türkiye'nin güneydoğusunda yirmi yıldır çalışıyoruz ve ilk defa resmi bir makam, böyle düzmece bir suçlama yapıyor. Bence bu, siyasi alanda, azınlık karşıtı, otoriter bir zihniyetin yükselişini gösteriyor" dedi.

Silivri'de geçen yıllar: "Depremde özgür olsaydım"

Osman Kavala, yaklaşık beş yıldır tutuklu bulunduğu Silivri Cezevi'nde koşulları, "Buradaki koşullar ve muamele hakkında şikâyet edecek fazla bir şey yok. Bence burası Türkiye'nin nispeten iyi yönetilen cezaevlerinden biri. Odamda yalnız yaşamaya alışkınım. Bu yalnızlığı, hücremi başkalarıyla paylaşmaya tercih ederim. Daha çok eşimle birlikte evimizde yaşamayı özlüyorum…” şeklinde anlattı.

Cezaevinde daha çok kitap okuduğunu belirten Kavala DW'nin sorularına verdiği yanıtta, "Çoğunlukla kurgu kitaplar okuyorum. Başkalarının hayatlarına girmek, başka dünyalara seyahat etmek, fiziksel kısıtlamaları aşmaya yardımcı oluyor. Burada çağdaş romanların yanı sıra klasikleri de yeniden okudum ve daha önce fark etmediğim veya anlamadığım birçok yeni boyut keşfettim…." dedi.

Osman Kavala 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde özgür olamamanın kendisini üzdüğünü de belirterek, "Bu çaresizlik duygusunun ne kadar korkunç olduğunu tahayyül ettim. Destek ve dayanışma çabalarına katılamıyor olmaktan çok rahatsız oldu" diyor. Kavala, "Deprem günü özgür olsaydım, bölgede yaşayan arkadaşlarıma ulaşmaya çalışır, yardım faaliyetlerinin organizasyonunda yer alırdım" şeklinde konuştu.

Kavala'ya göre deprem sonrası meydana gelen durum, "Vatandaşlarının yaşamını ve esenliğini korumakla görevli devlet kurumlarının düzgün işlemediğini" gösterdi.

Osman Kavala'nın durumu 14 Mayıs'ta yapılacak seçimler öncesi yeniden gündeme geldi. CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir programda yaptığı açıklamada Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarını hatırlatarak "Hukuk devletiyseniz o zaman bırakacaksınız” dedi.

Kılıçdaroğlu, "Osman Kavala neden? Selahattin Demirtaş neden? Hiçbirisi terörden ötürü mahkum olmadı, yalan söylüyorlar millete. Halka doğruları söyleyeceksiniz. Bir insanı eleştirebilirsiniz, buna kimse bir şey diyemez. Haklı ise kendime çeki düzen veririm. AİHM kararı var. Anayasa'ya koymuşsunuz, 'herkes uymak zorunda' diye. Siz hukuk devleti misiniz? Evet ise o zaman bırakacaksınız" dedi.

Editörün notu: DW'den Linda Vierecke'nin Osman Kavala ile ilgili belgeselinde kullanılan söyleşi DW Türkçe tarafından haberleştirilmiştir. Belgeseli DW'nin YouTube hesabından izleyebilirsiniz.