Yaklaşık 3 yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala'nın avukatları, müvekkilleri hakkında hazırlanan iddianamenin Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 170. maddesinde yer alan yasal unsurları taşımadığını ve somut delillere dayanmadığını söyledi. Avukatlara göre iddianame, "varsayımsal kurgulardan öte değil" ve "kendileri adına herhangi bir hukuki değer taşımıyor".
Osman Kavala'nın eşi Prof. Ayşe Buğra ile avukatları Tolga Aytöre ve Köksal Bayraktar; iddianame ile ilgili olarak bir açıklama yaptı ve internet üzerinden düzenledikleri basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlandı.
Avukat Tolga Aytöre, Osman Kavala'nın 1 Kasım 2017'de tutuklandığını hatırlattı.
Aytöre, "Hakkında hazırlanmış tek bir dosya ancak dosyada iki suçlama vardı. Biri TCK'nın 309. maddesi diğer de TCK'nın 312. maddesi. Bu iki maddeden tek bir tutuklama vardı. Yargılama ilerlediğinde ise ani bir kararla savcılık bu dosyayı ikiye ayırdı. Sadece dosyaları değil tutuklamaları da ayırdı. Böylece birden bire hakim sorgusu olmadan bir hakimlik kararı olmadan iki tutukluluğumuz oluverdi" dedi.
'AİHM kararı yerine getirilmedi'
309. maddededen olan tutukluluğun, 11 Ekim 2019'da yargı reformu kapsamında kalktığını söyleyen Aytöre, "Bu arada 10 Aralık 2019'da AİHM başvurumuz karara bağlandı. Kararda Osman Kavala'nın makul şüphe bulunmadan siyasi gerekçelerle tutuklandığını bunun hak ihlali olduğunu ve derhal salıverilmesi gerektiğini söylüyordu. Daha önemlisi hem 309 hem de 312. maddeleri kapsıyordu" dedi ve AİHM kararının yerine getirilmediğini belirtti.
18 Şubat'ta Gezi Davası'ndan Osman Kavala hariç bütün sanıkların beraat ettiğini ve tahliye olduklarını söyleyen Aytöre, Osman Kavala'nın evine dönmeye hazırlanırken yeniden Vatan Caddesi'ndeki emniyet müdürlüğüne götürüldüğunu söyledi.
Aytöre şöyle devam etti;
"Çünkü başka bir suçtan tutuklandığını söylüyorlardı oradaki emniyet mensupları. Araştırdığımızda 11 Ekim 2019'da resen tahliye kararı verilen 309. maddeden tekrar tutuklandığını söylediler. Bunun bir yanlışlık olduğunu düşünüyorduk. Çünkü savcı resen bırakmış ve tutuksuz yargılanıyordu.
"9 Mart 2020 günü bir tutuklama kararı daha çıktı hakkımızda. İşte o tutuklama kararı bugün casusluk olarak nitelendirilen ve 'Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme' (TCK 328) üzerine kurulan suçlamaydı.
"Peki 18 Şubat'ta verilen beraat kararı, o gün verilen 309'a ilişkin tutuklama kararı ve arkasından 9 Şubat'ta yeni bir casusluk suçlaması. Tam bunların neden olduğunu düşünürken 20 Mart'ta bu sefer, Osman Kavala'nın salıverilmemesine neden olan 309. maddeden tahliye kararı verildi. "
'Hukuka karşı mücadele'
"29 Eylül'de Anayasa Mahkemesi, AİHM'nin vermiş olduğu hak ihlali kararını görüşecekti. Biz yine umutlandık. Toplantının yapılacağı gün 328. maddeden dolayı iddianame düzenlendiğini öğrendik. Böylece AYM toplantısı engellenmiş ve ertelenmiş oldu."
Avukat Aytöre yaşananları açıklamanın hukuken çok fazla bir yolunu bulamadıklarını ve bu yargılamaların Osman Kavala'yı tutuklu kılmak için hukuka karşı verilen bir mücadele olduğunu belirtti.
Aytöre hazırlanan iddianameyi de şu sözlerle eleştirdi:
"İddianameye baktığınız zaman birbiriyle örtüşmeyen birçok şey olduğunu gördük. İddianame varsayılan bir casusluk suçlamasından bahsediyor. Açıkçası Türk hukuk sisteminin bu ciddiyetsizliği hak etmediğini düşünüyoruz. Çünkü bir insanı vatana ihanetle yargılıyorsanız varsaymaktan, ima etmekten, kurgulamaktan öte bir şeyler sunmak zorundasınız."
'Aynı fiilinden ikinci kez yargılanacak'
"Gezi dosyası iddianamede kaynakça yapılmış. İddianamenin yarısına yakını Osman Kavala dahil tüm sanıkların beraat ettiği Gezi dosyasından alınmış. Bakıyoruz iddianamede Gezi dosyasından beraat etme bilgisi hariç her şey bulunuyor."
"İddia makamının sanık aleyhine olduğu kadar sanık lehine de olan delilleri toplama zorunluluğu var" diyen Aytöre "Burada lehine olan delillerin hiçbirisi toplanmamış. Beraat kararı dahi iddianameye konmamış. Biz hukukçular olarak "Herhalde ellerinde başka delil yok' diye düşündük.
Avukat Köksay Bayraktar da "Burada iddia makamı görülmekte olan bir davayı yeni olamayan iddialarla yeniden ortaya koymaktadır. Bu nedenle de bir başka hukuk ilkesi ihlal edilmektedir. Hukukta bir kişi bir fiilden dolayı ancak bir yargılanabilir. Kavala şimdi aynı fiilinden ikinci kez yargılanacak" diye konuştu.
Kavala'nın eşi Prof. Ayşe Buğra da şöyle konuştu;
"Karşılaştığımız durumun niteliğinin anlaşılması için, herkesin son iddianameyi okumasını isterdim. 64 sayfalık bir metnin okunmasının zor olduğu düşünülebilir, ama o kadar zor değil. Metinde pek çok siyasi tahlil ve pek çok tekrar var.
"Tahlil ve tekrarlar çıktıktan sonra, ortada makul şüphe zemini oluşturabilecek bir bilgi ve belge olup olmadığını okuyanlar takdir edebilir. Bir hukuk devletinde böyle bir iddianamenin hazırlanması mümkün müdür değil midir, okuyanlar bunu takdir edebilir."
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın geçen hafta İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği iddianamede, Kavala ve akademisyen Henri Barkey hakkında, ağırlaştırılmış müebbet ve 20 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamede Barkey de "15 Temmuz darbe girişiminde rol almakla" suçlanmıştı.