HRW İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye hükümeti tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin insan hakları savunucusu Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararına uyulmamasının, Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'ye yönelik işlem yapılmasını gerektirdiğini belirtti. Üç sivil toplum kuruluşu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasını denetlemekten sorumlu Avrupa Konseyi hükümetler arası organı olan Bakanlar Komitesi'ne tavsiyeler içeren bir bildirimde bulundu. Bakanlar Komitesi, 9-11 Mart 2021 tarihli oturumunda Türkiye'nin AİHM'in Kavala başvurusuna ilişkin kararını uygulamamasını dördüncü kez gözden geçirecek. Kavala, Kasım 2017'den bu yana tutuklu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Kıdemli Hukuk Danışmanı Aisling Reidy, “Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararını açıkça göz ardı etmesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ni Türkiye'ye karşı ihlal prosedürünü başlatmaya yöneltmelidir" dedi. Reidy, "Bakanlar Komitesi’nin Mart ayında yapacağı oturumda, Türkiye hükümetinde şüpheye yer bırakmayacak şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye için bağlayıcı olduğunu ve Osman Kavala başvurusunda kararın yerine getirilmemesinin istisnai önlemler gerektiren ciddi bir ihlal teşkil ettiğini ortaya koyması çok önemlidir.” dedi.
Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yerine getirmeyi reddeden bir Avrupa Konseyi üyesi devlete karşı ihlal prosedürünü başlatmayı tercih edebilir. İhlal prosedürü ilk olarak 2017'de, haksız yere hapsedilen muhalif politikacı Ilgar Mammadov'un koşulsuz olarak serbest bırakılmasının Azerbaycan hükümeti tarafından sürekli olarak reddedilmesi üzerine uygulanmıştı. Bu prosedür, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 46/4. maddesinde düzenlenmekte olup,başlatılması Bakanlar Komitesi’nin üçte ikisinin oyunu gerektirmekte. Prosedür başlatıldıktan sonra, dava hukuken bağlayıcı olan karara uyma yükümlülüğü hakkında görüş sunması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne geri gönderilir. Mahkeme, Türkiye'nin kararı yerine getirilmediğini doğrularsa, Bakanlar Komitesi Türkiye'nin nihayetinde oy haklarını veya Avrupa Konseyi üyeliğini askıya almaya varan ek önlemler alabilir. Bakanlar Komitesi, halihazırda Türkiye'nin kararı uygulayıp uygulamadığını birden fazla kez değerlendirerek bu konuda iki karar verdi. Komite bu kararlarında ve Aralık 2020'de verdiği ara kararda Türkiye'yi AİHM'nin Kavala'nın koşulsuz olarak serbest bırakılması kararına uymaya çağırdı. Ancak Aralık'ta verilen ara karardan bu yana Türkiye'deki yerel mahkemeler Kavala'nın tutukluluğunu dört kez daha uzattı. İstinaf mahkemesi, Gezi Parkı protestoları davasında Kavala hakkında verilen beraat kararını bozdu. Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi de Kavala'nın özgürlük hakkının ihlal edilmediğine karar vererek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını dikkate almamış oldu. Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi'nden Helen Duffy, "Kavala davası, Türkiye'de sivil topluma ve hukukun üstünlüğüne yönelik krizin bir simgesidir" dedi. Duffy, “İhlal prosedürünün istisnai olduğunu kabul ediyoruz, ancak bu prosedürün işletilmesini haklı kılacak bir dava varsa, Kavala davası odur. Türkiye hükümeti ve mahkemeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kavala'nın serbest bırakılması kararını ve kararın yerine getirilmesi konusunda Bakanlar Komitesi’nin tekrar eden çağrılarını görmezden gelerek bu krizi ve Osman Kavala'nın haklarının ihlalini sürdürmek ve derinleştirmek için birlikte hareket etmiştir. Türkiye aleyhine işletilecek bir ihlal prosedürü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bağlayıcı kararlarına uymama utancına işaret eden en güçlü yasal mekanizmayı sunmaktadır.” dedi. Sivil toplum kuruluşları bildirimlerinde, Osman Kavala'ya karşı açılan ceza davaları süresince ilgili hâkim ve savcıların, 2013 İstanbul Gezi Parkı protestolarını düzenlediği ve finanse ettiği, 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine müdahil olduğu iddialarına dayanarak Kavala'nın tutukluluğunu hukuka aykırı bir şekilde uzatmak için ceza muhakemesi kurallarını kötüye kullandıklarını ifade etti. Bu çabanın önemli bir yönü, farklı mahkemelerin Kavala'nın üç yıl dört ay boyunca tutukluluğunun sürdürülmesini meşrulaştırmak için ona karşı açılan dava dosyalarını birleştirmesi, ayırması ve tekrar birleştirmesi uygulaması oldu. Osman Kavala'nın en yakın tarihli yerel mahkeme duruşması olan 5 Şubat 2021'de, İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi, Kavala'ya açılan darbe girişimine ilişkin davanın, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Gezi Parkı protestoları davasıyla birleştirilmesi gerektiğine karar verdi. Birleşen davaların duruşması 21 Mayıs'ta yapılacak. Sivil toplum kuruluşları, bildirimlerinde Osman Kavala aleyhindeki davaların birleştirilmesi kararının, Türkiye'nin Bakanlar Komitesi önünde Kavala'nın mevcut tutukluluğunun AİHM kararı kapsamında olmayan ayrı bir dava dolayısıyla olduğu argümanını geçersiz kıldığını belirtti. Kuruluşlar ayrıca, Türkiye hükümetinin, Kavala kararını uygulamak için hazırladığı eylem planını gözden geçirerek kararda değerlendirilen yapısal sorunları ele alması gerektiğini ifade etti. Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Direktörü Róisín Pillay, “Davaları ayırmak veya yeniden birleştirmek, Türkiye mahkemelerinin ve hükümetinin üç yıldan fazla süredir Osman Kavala'yı maruz bıraktıkları adaletsizliği düzeltmeyecektir” dedi. Pillay, "Bu dava, bağımsız olmayan Türkiye mahkemelerinin, hükümeti eleştirenlere karşı ceza yasalarını ve ceza muhakemesi usulünü keyfi olarak kullandığı sistematik uygulamanın bir parçasıdır. Eylem planının yargı sistemindeki bu yapısal bozuklukları ele alması gerekiyor.” dedi. Kavala/Türkiye kararı, AİHM'in Türkiye yargı makamlarının, bir bireyin haklarına müdahale ederken AİHS'in 18. maddesine aykırı olarak, örtülü siyasi amaçlara hizmet ettikleri tespitinde bulunduğu kesinleşme tarihi bakımından ilk karar olması dolayısıyla özel bir önem taşımaktadır. Mahkeme kararında, Osman Kavala'yı Kasım 2017'den bu yana özgürlüğünden mahrum bırakıp kovuşturmakla, Türk makamlarının “insan hakları savunucusu olan Kavala'yı susturmak yönünde bir örtülü amaç taşıdıklarını" ifade ederekAİHS'in 18. ve 5. maddelerinin ihlal edildiğini tespit etmişti.