Image

SENDİKA.ORG

Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan “yokluğun tespiti” davası öncesi hak savunucuları İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. “İyi ki Varsın TTM” diyen 91 hak örgütünün ortak açıklamasında “Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin yanındayız” denildi.

On beş yıldır Tarlabaşı’nda çocukların ve kadınların bir araya gelebilecekleri güvenli alanları kurmak için çalışan Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne iki ayrı dava açıldı. Neredeyse bir yıldır medyanın hedef gösterdiği merkez, hakkında açılan bir davayı yine medyadan öğrendi. “Yokluğun tespiti” davası bugün (14 Nisan) İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görüldü.

Tarlabaşı Toplum Merkezi ile dayanışmak için kurulan “İyi ki Varsın TTM” inisiyatifi dava öncesinde Çağlayan Adliyesi’nde basın açıklaması yaptı. TİHV’den Ümit Efe’nin okuduğu 91 hak örgütünün ortak açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

"Bugün Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan bu haksız davaya ses çıkarmak için toplandık.

"2007 yılında Beyoğlu Tarlabaşı’nda kuruldu Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, daha çok bilindiği adıyla Tarlabaşı Toplum Merkezi…

"Dışlanan, derin yoksulluk ve göçün beraberinde getirdiği sorunlarla mücadele eden bölge sakinlerini güçlendirmeyi, mahalleye yönelik önyargıları azaltmayı, çocuklara, gençlere ve kadınlara destek olmayı amaçlayan gönüllü bir çabaydı.

"Başta Tarlabaşı’nda olmak üzere Türkiye ve dünyadaki her türlü ayrımcılığa karşı çalışmak, yerelde insan hakları uygulamalarını yaygınlaştırmak, hak temelli bir sosyal hizmet modeli geliştirmek ve sanatla iç içe birlikte üretmeyi ve ortak yaşama kültürünü geliştirmeyi dert edindi kendine. Yurt içinden ve yurt dışından birçok kuruluşla da işbirliği içerisinde güçlenmeye ve güçlendirmeye çalıştı 15 senedir.

"Ancak, Dernek, Haziran 2021’de, daha iyi bir toplum için çaba gösteren birçok sivil toplum örgütü ve bu alana gönül veren kişinin endişelerinden biriyle yüzleşti. Medyadaki nefret söylemi ve hedef gösterme haberleriyle başlayan, idari ve hukuki yaptırımlarla devam eden, keyfi ve öngörülemez bir süreç deneyimliyor Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği.

"Bugün susturulma ve kapatılma tehdidiyle karşı karşıya.

"Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği örneğinde bugün yaşananların Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan gerilemenin doğal bir uzantısı olduğunu düşünüyoruz. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin hedef gösterilerek ve yürüttüğü faaliyetler çarpıtılarak kapatılmaya çalışılması, tüm sivil topluma yönelik bir tehdit olarak karşımızda duruyor.

"Adil, insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir toplumun ancak güçlü bir sivil toplumla birlikte inşa edilebileceğine inanıyoruz. Bu nedenle Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin yanındayız.

"Bugün burada iyi ki varsın TTM diyerek kampanyaya imza veren 91 örgüt ve hak savunucuları olarak örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıların durdurulmasını ve sivil topluma yönelik baskılara son verilmesini istiyoruz. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne açılan davaların düşürülmesini ve güvenli bir şekilde çalışmalarına devam edebilmesini talep ediyoruz."

Açıklamanın ardından hak savunucuları ve basın davayı izlemek üzere adliyeye geçti.

Dava İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görüldü.

Valilik ve Aile Bakanlığı el ele!

İstanbul Valiliği tarafından İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde “Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiği” gerekçesi ile derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespit edilmesi talepli davanın ilk duruşmasına; Valilik avukatlarının yanı sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı da geldi.

Duruşmayı farklı kurumlardan yüzden fazla hak savunucusu ve gazeteci takip etmek için adliyedeydi. Salonun küçük olmasından dolayı hak savunucularının büyük bir bölümü salona alınmadı. Valilik ve Aile Bakanlığı avukatları salona birlikte girdi.

Valilik Avukatı Gülnur Kara Kucur, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nin Bilgi Üniversitesi projesi kapsamında kurulduğunu ve proje bittiğine sona erdiğini savundu. Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiğini iddia eden Valilik avukatı, “Davanın kabulünü talep ediyoruz” dedi.

“TTM’nin varlığı üniversitenin projesine bağlı değildir”

Ardından Bakanlık avukatı söz alarak davaya müdahil olma taleplerini iletti. “Her türlü ihmal ve istismara karşı ve duygularının sağlıklı gelişiminin temin etmek üzere çocuklara ve gençlere yönelik sosyal hizmet faaliyetleri bakanlık görev ve sorumluluğundadır. Davacı İstanbul Valiliği yanında müdahil olarak katılmamızda hukuki fayda vardır” dedi.

Dernek avukatlarından Sevgi Kalan öncelikle bakanlığın talebinin reddedilmesi gerektiğini hatırlattı, “Valiliğin dahi bu yönde bir iddiası yokken, davanın konusuyla bağlantısı olmayan bir şekilde müdahillik talebinin reddedilmesi gerekir” dedi.

Av. Kalan, derneğin 2007’den bu yana aktif faaliyet gösterdiğini, çok sayıda kamu kurum ve kuruluşuyla ortak faaliyetlerinin de olduğunu belirtti ve ekledi:

"Haliyle biz davacı tarafın ‘amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiğinden yokluğun tespiti’ iddiasını anlamak mümkün değil. Bilgi Üniversitesi projesinden bahsediliyor ve proje bittiği için merkezin de sonlandığı söyleniyor ancak TTM’nin varlığı üniversitenin projesine bağlı değildir."

“Tarlabaşı yoksulluğun olmadığı bir yer olursa ancak o zaman derneğin amacının ortadan kalkmasından bahsedebiliriz”

Av. Kalan, derneğin kendiliğinden sona ermediğinin sadece tüzüğe bakmakla bile ortaya çıkacağını belirtti ve davacıların çarpıttığı gerçekleri açıkladı:

"Derneğin tüzüğünün ikinci maddesinde amaçları açıktır. Toplum merkezi derneğin tek amacı da değildir. Derneğin diğer amaçları kadınlara ve çocuklara ihtiyaç duydukları desteği sağlamak, yoksulluğa ve gençlerin şiddete yönelmesine karşı mücadele etmektir. Siz de takdir edersiniz ki bu amaçların sona ermesi mümkün değildir. Derneğin çalışmalarından faydalanmak isteyen Türkiyeli ve Suriyeli çocuklarla çalışıyor, dezavantajlı bölgelerden biri olan Tarlabaşı’nda kadınları ve çocukları destekliyor, haklara erişimin önündeki engelleri kaldırmaya çalışıyor. Dernek, çeşitli zamanlarda devletle ortak işler de üretmiştir. Eğer ki Tarlabaşı’nda dezavantajlı kimse kalmazsa, Tarlabaşı yoksulluğun olmadığı bir yer olursa ancak o zaman derneğin amacının ortadan kalkmasından bahsedebiliriz. Dernekler kanunu, davacının aksine bu konuda sübjektif yorumlarla değil somut gerçeklerle hareket ediyor. Eğer ki 2030 yılında Dünya Kupası İstanbul’da olsun diye çalışacak bir dernek kurarsanız ve 2030’da kupa İstanbul’da olursa dernek amacını tamamlamış olur. Veya olmadığı durumda amaçlarını gerçekleştirmesinin mümkün olmadığından bahsedebiliriz. Birtakım sübjektif yorumlarla bu dava açılamaz. Dernek denetçilerinin yetkilerini alarak yaptığı yorumlar üzerinden bu davanın açılması dahi örgütlenme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahaledir. Hakkın kullanılmasını da imkansız hale getirmektedir. 15 yıldır varolan, hukuka uygun, pek çok kez denetimden geçen derneğinin amacının imkansız olduğuna ya da amacının sona erdiğine dair hiçbir gerçeklik mevcut değildir."

“Somut araştırma yapmaya bile gerek duymamışlar”

Av. Kalan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da hatırlatarak konuşmasını sonlandırdı. Ardından Av. Buse Karataş, Aile Bakanlığı’nın müdahilliğine ilişkin hiçbir hukuki dayanağın bulunmadığını vurguladı, İçişleri Bakanlığı’nın denetim yetkisini kötüye kullandığını ve aştığını belirtti:

"İstenilen her belge ivedilikle sağlanmasına rağmen 15 yıllık bir derneğin yokluğunu ifade ederken somut araştırma yapmaya bile gerek duymuyor. Keyfi ve hukuka aykırı bir durumla karşı karşıyayız. Bu dava edebi eser olsaydı türü fantastik olurdu."

“Aile Bakanlığı çocuk ve kadınlarla birlikte çalışan bir derneğin karşısında değil yanında olmalıydı”

Av. Karataş savunmasının devamında bakanlık denetçilerinin araştırmaya zahmet etmediği “toplum merkezi” kavramını açıkladı. Karataş’ın savunması devam ederken Valilik avukatları sözünü kesti. Engellemenin ardından Av. Karataş, “Bu davada bir derneğin kurulduktan üç ay sonradan beri olmadığı iddia ediliyor. 15 yıldır bu dernek yapıyor? Bir sürü idari makamla ortak projeler geliştiriyor. Dernek yoksa bu çalışmaları idari makamlarla kim yaptı?” dedi.

Av. Selmin Cansu Demir ise, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Aile Bakanlığı’na sivil toplumla ortak çalışma yükümlülüğü verildiğini belirterek, “Aile Bakanlığı çocuk ve kadınlarla birlikte çalışan bir derneğin karşısında değil yanında olmalıydı” dedi. Eski bakanlardan Fatma Şahin’in de merkezi ziyaret ettiğini belirtti.

91 hak örgütünün “İyi ki Varsın TTM” diyerek imza kampanyası başlattığından da bahseden Av. Demir, “Bütün bu önde gelen sivil toplum örgütleri, dernek yoksullukla, şiddetle mücadele ettiği için ‘iyi ki varsın’ diyor. Yanı sıra Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Avrupa Birliği Özel Temsilcisi, Birleşmiş Milletler özel raportörleri, Avrupa Parlamentosu milletvekilleri; TTM faaliyetlerinin önemli ve meşru olduğunu, sivil toplum örgütlerine müdahalenin kabul edilemez olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

“TTM, ayrım yapmadan sevmeyi öğretiyor”

Av. Demir, karalama kampanyalarıyla mahalleden birçok kişinin hem kendilerine konuştuğunu hem de sosyal medyada merkezin işlevlerini anlattığını vurguladı:

"Bir faydalanıcı sosyal medyada şöyle diyor: ‘TTM, hiç kimseyi hiçbir şeye özendirmiyor aksine ayrım yapmadan sevmeyi öğretiyor.’ Şimdi TTM’nin olmaması demek kendini yalnız ve kimsesiz hisseden kadın ve çocuklara sizin bir aileniz yok demektir."

Av. Demir’den sonra valilik avukatı tekrar söz alarak TTM hakkında açılan fesih davasından da bahsetti ancak davada verilen faaliyet durdurma tedbir kararının kaldırıldığını söylemedi.

Mahkeme; Aile Bakanlığı’nın müdahillik dilekçe ve eklerini sunması, dernek vekillerinin derneğe ait defterleri sunması ve delillerin dosyaya sunulası için iki hafta süre verdi. Dava 29 Eylül saat 10.40’a ertelendi.