Dokuzuncu Boğaziçi Onur Yürüyüşü‘ne katılan 70 öğrenci “kanuna aykırı yürüyüşe katılarak ihtara rağmen dağılmamak”la suçlanıyor. Öğrencilerden ikisine “görevi yaptırmamak için direnme” suçu da yöneltiliyor. Fakat 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen yürüyüşün öncesinde polis, uyarı dahi yapmamıştı.
Onur Yürüyüşü’nde işkence ile gözaltına alınanlara İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle kamu davası açılmıştı. İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde açılan davanın ilk duruşması bugün görülüyor. Duruşma 29-30 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerinde üç gün sürecek.
Bugün (29 Mayıs) 9.30’da başlayan duruşmalar, Çağlayan’daki İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda görülüyor.
Ünikuir duruşmayı takip eden derneklerden biri ve Ünikuir’den yapılan açıklamaya göre; duruşma başlamadan önce duruşmayı takip etmek için gelen hak savunucularının tamamının girmesine “salon küçük olduğu” gerekçesiyle önce izin verilmezken ardından salona girişlere izin verildi.
Duruşmayı LGBTİ+ aktivistler ve dernekleri, Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi‘nden avukatlar, Boğaziçi Üniversiteli akademisyenler, hak savunucusu örgütler, konsolosluk temsilcileri takip ediyor.
Öğrenciler savunmalarına başladı
Yürüyüşe katılan A.İ., yaptığı savunmada o güne ilişkin olarak “Festival için kampüsteydim. O gün polis, ihtar bile yapmadı. Ablukanın içerisinde olmama rağmen poliselerden birisi ablukanın içerisine attı. Ters kelepçeyle üç saat boyunca beklettiler” ifadelerini kullandı. A.İ. savunmasının devamında şunları dile getirdi:
“Gözaltı sırasında ters kelepçeden bileğimin zarar gördüğünü söylememe rağmen açmadılar. Otobüste kesici aletle açmaya çalıştılar. Rapor alma imkanım ilk aşamada olmadı. Doktorun önündeyken polis yanımda olduğu için konuşamadım.”
‘İlacımı vermediler’
Ayrıca A.İ., “Düzenli olarak kullandığım bir ilacım vardı, doktora onu söyledim. Gözaltındayken talep etmeme rağmen polis dikkate almadı. İlacımı vermediler” dedi.
Polise o gün, ihtar yapmaları halinde dağılacağımızı söylediğimiz halde ihtar yapmadılar’
9. Boğaziçi Onur Yürüyüşüne katıldığı için gözaltına alınan bir diğer öğrenci E.Z.U. ise savunmasında şunları dile getirdi:
“Boğaziçi’nde her yıl düzenlenen yürüyüşe katıldım, ifade özgürlüğümü kullandım. Polise o gün, ihtar yapmaları halinde dağılacağımızı söylediğimiz halde ihtar yapmadılar, ablukaya alındık.”
E.Z.U., “İhtar yapınca dağılacağımızı söylediğimizde, polislerden biri ‘Her türlü gözaltına alınacaksınız’ dedi” ifadelerini kullandı.
‘Hiç kimse direnmiyordu ama bizi ters kelepçe ile gözaltına aldılar’
B.Y. ise polis ablukası içinde olmayan kişilerin yaka paça ablukaya alındığını belirterek “Hiç kimse direnmiyordu ama bizi ters kelepçe ile gözaltına aldılar” dedi ve ekledi:
“İfademiz alınması için yedi saat, ters kelepçe ile gözaltı aracında bekletildik. Bu süre boyunca aç ve susuz bırakıldık, tuvalete gitmemize izin verilmedi.”
Sabah 4.00 sularında hastaneden salındığını ifade eden B.Y., iki sağlık muayenesinde de kanunsuz olmasına rağmen odada polislerin bulunduğunu ifade etti.
Üniversitede aynı gün Taşoda Müzik Festivali olduğunu hatırlatan E.N.K. de kampüse geldiğinde yürüyüşün başladığını ve gördükleri karşısında şaşkınlığa uğradığını anlatıyor:
“Bir öğrenci uzaktan ablukayı videoya alıyordu. Polisler fark edince çocuğu tartaklamaya başladı. Olaylar çok hızlı gelişti, ben sadece izliyordum. Emniyet Amiri Hanifi Zengin yanına gelip ‘Sen kimsin!’ diye bağırmaya başladı. Ben ne cevap vereceğimi bilemeyince ‘Ya seve seve ya zorla alacağız sizi’ dedi.”
Boğaziçili öğrenci E.Ç. ise “Ablukaya açtıkları koridor direkt gözaltına aracına doğruydu. Araçlar, 3 saat boyunca kampüste bekledi. Biz de içeride bu süre boyunca ters kelepçeyle bekletildik” dedi.
‘Öğrencilerin saç renklerine, cinsel yönelimine mi karışalım? ‘
16 yıl boyunca Boğaziçi Üniversitesi‘nde ders verdiğini aktaran İ.S. de kampüste önceki yıllarda hakim olan barış ortamını anlattı. İ.S. “Peki ya şimdi her yere takılan güvenlik kameraları kimin için, neden bir üniversiteye polis çağrılır? Öğrencilerin sürüklenerek gözaltına alınmasına seyirci mi kalsaydım? Yaşananlar, akademisyenlerin sessiz eylemini engellemek isteyen atanmış bir rektörün kampüse polis çağırması olarak açıklanabilir.”
Akademisyen savunmasında ayrıca “Öğrencilerin saç renklerine, cinsel yönelimine mi karışalım? Yedikleri lokmaları mı sayalım? Bu nasıl bir yönetim ki bize bunu reva görüyor? Hiçbir yönetim bana ve öğrencilerimize işkence yapma hakkına sahip değil” dedi.
Yargılananın bütün öğrencileri olduğunu aktaran akademisyen “Akademi ve hukuk tek bir grubun tekelinde olamaz. Yönetimler gelir geçer” ifadelerini kullandı. Savunmanın ardından duruşma salonunda alkışlar yükseldi.
‘Polisin, araçta bir arkadaşımın kafasına vurduğunu gördüm’
Savunma veren öğrencilerden S.B.Ö. ise “Ne olduğunu bile anlamadan okulun kuytu bir köşesinde ablukaya alındık. Kesinlikle ablukadan çıkış imkanı verilmedi. Polisin, araçta bir arkadaşımın kafasına vurduğunu gördüm” dedi.
Kendilerine yemek ve su verilmediğini belirten S.B.Ö. “Tuvalete giderken polis ‘Kelepçeni çıkarmama gerek var mı?’ diye sordu!” ifadelerini kullandı.
Duruşmaya verilen bir saatlik aranın ardından öğrenciler savunmalarına devam etti. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi B.S. “Polis yürüyüştekilere herhangi bir ihtarda bulunmadan ve dağılma isteğimize rağmen yaka paça gözaltı yaptı. Ablukadan çıkabilmemiz için tahliye koridoru da açmadı” dedi.
‘Aşkını aldık, artık sıra sende diyerek üstüme yürüdü’
İşkence ile gözaltına alınan öğrencilerden Y.O.A. beraatını talep ederek Emniyet Amiri Hanifi Zengin’in kendisine psikolojik ve fiziksel şiddette bulunduğunu söyledi:
“Aşkını aldık, artık sıra sende diyerek üstüme yürüdü. Zengin’den ve emrindeki polislerinden şikayetçiyim.”
Y.O.A şu ifadeleri kullandı:
“Yıllarca Onur Yürüyüşleri hiçbir şekilde suç sayılmazken 2015’ten sonra hem yürüyüşler hem yürüyüşe katılanlar kriminalize edilip hedef gösterilerek terörist diye yaftalanarak işkencelere maruz kalıyor. Gökkuşağı bayrağı bu coğrafyada yaşayan milyonlarca yurttaşın sahiplendiği bir bayrakken suç sayılıp bizi de suçlu konuma düşürüp yargılamalarını kabul etmiyorum!”
Devletin ayrıştırıcı politikalarına maruz kalan LGBTİ+’ların alanlarının sistematik bir şekilde daraltılmasının, kampüslere girmemesi gereken polislerin şiddet uygulamasının suç sayılmazken kendisinin yargılanmasının aslında LGBTİ+’lara karşı nefretin boyutunu gösterdiğini belirten Y.O.A., şunları ifade etti:
“Bileğimde beş tanesiyle, ters kelepçe yapılmışken bunun insanlık suçu olduğunu söyledim. Bir polis memuru ‘Siz böyle şeyleri sevmiyor musunuz?’ diye şiddeti sürdürdü. Hastanede kelepçemin açılmasını ve muayeneye polisin girmemesini istediğimde polis, ‘Buna sen değil, biz karar veririz’ dedi. 15 dakikalık arbede sonucu ters kelepçeli muayene odasına gönderildim. O polislerin yüzünü hatırlıyorum. Şikayetçiyim.”
‘Arkadaşım dövüldü’
Savunma için söz alan öğrenci B.Ö. ise şunları söyledi:
“Ablukaya alındığımın bile farkında değildim. Eğer direnmezseniz hastane kontrolünden sonra salınırsınız dendi. O sırada arkadaşımın dövüldüğüne tanık oldum. Ne yapıyorsunuz diye bağırdım. Ardından gözaltı aracına yönlendirildim, direnmedim.”
70 kişinin yargılandığı davada, yarın (30 Mayıs) ve 1 Haziran’da sanıkların savunmalarını tamamlanması öngörülüyor. Savunmaların verileceği celselerin ardından, dava 2-3 Kasım 2023 tarihinde görülmeye devam edecek.