Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik başvurusunu 29 Aralık 2020’de reddeden Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararını açıkladı. AİHM’nin “hak ihlali” kararı vermesine, Avrupa Konseyi’nin, “Derhal serbest bırakın” çağrısı yapmasına karşılık 7’ye karşı 8 oyla alınan kararın gerekçesinde, Kavala’nın casuslukla suçlandığı, casusluk suçunun gizlilik gerektirdiği, soruşturulmasının da zor olduğu gibi gerekçeler sıralandı. Kararda, bu nedenle kararın alındığı sıradaki 2 yıl 10 aylık tutukluluk süresinin makul ve ölçülü olduğu, tutuklama tedbirinin de yerinde bulunduğu belirtildi. Karara muhalif kalan aralarında Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın da olduğu 7 üye ise çarpıcı karşı oy gerekçeleri yazdı. Arslan, bu mantıktan hareket edildiğinde, soyut suçlamalar karşısında anayasal güvencelerin işlevsiz hale geleceğini, istenilen sivil toplum kuruluşunun da etkisiz kılınacağını vurguladı. Muhalif üyelerden Engin Yıldırım, Kafka’nın Dava romanından alıntı yaparak, Kavala’nın da “Kafkaesk bir hukuk sarmalı içinde olduğunu” belirtti.
Kavala, yargılandığı Gezi Parkı davasında beraat ettiği gün daha önce resen tahliyesine karar verilen 15 Temmuz darbe girişimi dosyasından tutuklanmıştı. Aynı kanıtlarla casusluk suçundan da tutuklandıktan 11 gün sonra 15 Temmuz dosyasından tahliyesine karar verilen Kavala, casusluk dosyası nedeniyle cezaevinde kalmış, hakkında bu suçtan dava açılmıştı. Bu süreçte, AİHM, Kavala’nın siyasi nedenlerle cezaevinde tutulduğunu karara bağlamıştı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de Kavala’nın bir an önce serbest bırakılması için Türkiye’yi uyarmıştı. Kavala, bunun üzerine yeniden Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Başvurunun karara bağlanacağı gün, Kavala hakkında casusluk suçundan iddianame düzenlenmişti. Anayasa Mahkemesi, 29 Aralık’ta görüştüğü dosyada, Kavala’nın talebini reddetmişti. Kararın gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bakanlık yeni kanıtlar olduğunu savundu
Kararda, Adalet Bakanlığı’nın başvuruyla ilgili görüşleri yer aldı. Adalet Bakanlığı, Kavala ile Barkey arasındaki bağlantıya yönelik yeni kanıtlar elde edildiğini, Barkey’in yabancı devletler adına istihbari faaliyetlerde bulunduğuna yönelik delillere ulaşıldığını belirtti. Bakanlık, İstanbul Başsavcılığı’nın Kavala ile Barkey arasındaki yakın iş birliği, tanık beyanı ile iletişim tespitlerinden elde edilen verileri birlikte değerlendirerek, casusluk suçunu işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunduğundan Kavala’nın tutuklanmasının istendiğine vurgu yaptı. Bakanlık, mevcut tutuklama kararındaki kanıtlarla, AİHM kararına konu tutuklama kararındaki kanıtların farklı olduğunu savundu ve AİHM kararına ilişkin tutukluluğun sona erdiğini ileri sürdü. Bakanlık, tutuklamanın meşru ve ölçülü olduğunu da savundu.
Kavala ise buna karşılık Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, derhal serbest bırakılmasına yönelik çağrısını Anayasa Mahkemesi’ne iletti.
Barkey ile ilgili iddialar
Anayasa Mahkemesi kararında, öncelikle Kavala’nın başvurusunun kabul edilebilir olduğu belirtildi. Kararda, Barkey’in, Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Rumi Forum Vakfı’nın organizasyon komitesinde yer aldığı, örgüt liderinin çalışmalarını tanıtmak için lobi yaptığı, darbe teşebbüsünün yaşandığı gün faaliyetlerini kamufle etmek için bir toplantıya katılma görüntüsü altında Türkiye’ye geldiği yönündeki iddialar anımsatıldı. Kararda, Barkey ile Kavala arasında bağlantı bulunduğuna yönelik İstanbul Başsavcılığı’nın iddianamesindeki iddialar sıralandı. İki ismin telefonlarından aynı baz istasyonundan sinyal bilgisi alındığına yönelik tespitler aktarıldı. Savcılığın, iki isim arasındaki irtibatın hala araştırıldığına yönelik verdiği bilgi de vurgulandı. Kararda, Barkey ile ilgili 15 Temmuz’u yönlendirmek için Türkiye’ye geldiğine yönelik iddianın da altı çizildi.
“Casusluğu soruşturmak zor” gerekçesi
Kararda, Kavala’nın Barkey ile bağlantısına yönelik iddiaların göz ardı edilmemesi gereken bir durum olduğu belirtilerek, “Tutukluluğun bir amacı da kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek nedeniyle ceza soruşturmasını veya kovuşturmasını ilerletmektir” denildi. Kararda, isnat edilen suçların doğru olup olmadığını tespit etmenin, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinde bulunmadığı ifade edildi. Mahkemenin yetkisinin, tutuklama konu olguların kuvvetli suç şüphesi taşıyıp taşımadığının tespiti olduğu aktarıldı. Kararda, Kavala’nın özünde devlet sırrı olan belge ve bilgilerle ilgili olarak casuslukla suçlandığı anımsatıldı ve “Doğası gereği gizlilik içinde işlenen casusluk türü suçların ortaya çıkarılmasında, bunlara dair delil ve olguların değerlendirmesinde soruşturma mercilerinin diğer suçlara göre oldukça zor konumda oldukları hatırda tutulmalıdır. Dahası bu tür suçların konusunu oluşturan eylemlerin çoğu kez diğer ülkelerin istihbarat örgütleriyle iş birliği içinde icra edilmesi ve suçların faillerinin eylemlerini gizleme konusunda diğer şüphelilere göre daha kabiliyetli sahibi olması gibi olgular bunlarla ilgili en azından soruşturmanın başlangıcında veya tutuklama gibi koruma tedbirlerinin uygulandığı aşamada aranan delil türü ve düzeyiyle ilgili kısmen farklı ölçütler benimsenmesini zorunlu kılabilir” denildi.
7’ye karşı 8 oyla karar: Tutuklama hukuki
Kararda, Kavala ve Barkey ile ilgili iddiaların kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilebileceği ifade edildi. Kavala’nın, yabancı uyruklu bir kişiyle casusluk yaptığının iddia edildiği anımsatılarak, yurt dışı bağlantıları da gözetildiğinde yurt dışına kaçma imkanının başka şüphelilere göre daha fazla olduğu savunuldu. Kararda, bu nedenle, kaçma şüphesi nedeniyle tutuklama tedbirinin uygulanmasının olgusal temelden yoksun olduğunun söylenemeyeceği ileri sürüldü. Kavala’nın anayasal düzeni tehdit suçundan tutukluyken, casusluk suçundan ayrıca tutuklandığı anımsatılarak, tutuklamanın süreç yönünden ölçülü olduğu da belirtildi. Kararda, bu nedenle tutuklama tedbirinin hukukiliği konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesinin gerektiği vurgulandı.
Karara, Başkan Zühtü Arslan, Hasan Tahsin Gökcan, Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı, Emin Kuz, Yusuf Şevki Hakyemez muhalif kaldı.
Azami sınır kararı
Anayasa Mahkemesi, Kavala’nın üç yılı aşkın süredir tutuklu bulunmasının da ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali anlamına geldiği iddiasını da değerlendirdi. Anayasa Mahkemesi, Kavala hakkında ayrıca iddianame hazırlanarak kovuşturma aşamasına geçildiğini, bu nedenle verilecek bir ihlal kararının tahliyeye neden oluşturamayacağı, sadece tazminat sonucunu doğuracağı, bunun da yargılama sonunda verilebilecek kararlardan olduğu belirtildi. Bu nedenle, ilgili mahkemenin tutukluluk süresinin aşılması ile ilgili olarak tazminata karar verebileceği de kaydedildi. Kavala’nın öncelikle yetkili mahkemeden tazminat talebinde bulunması gerektiği savunuldu. Bu görüşle, Kavala’nın talebi bu kez 5’ye karşı 10 oyla reddedildi.
Yüksek Mahkeme, tutukluluk süresinin makullüğü konusunda ise toplam sürenin makul bulunmaması durumunda tahliye yönünde karar verilmesi gerektiğini belirtti. Kararda, bir kişinin tutukluluk süresinin makul olup olmadığının her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi. Kavala’nın Gezi Parkı davasının başka bir dosyadan tefrik edildiğinin anımsatıldığı kararda, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ilişkin olarak da tutukluluğunun sürdüğü belirtildi. Kararda, daha sonra bu suçlardan tahliyesine karar verildiği ancak anayasal düzeni bozmaya teşebbüs suçundan yeniden tutukluluk kararı alındığı belirtildi. Kararda, daha sonra casusluk suçundan tutuklandığı, anayasal düzenle ilgili suçlamadan sonrasında tahliye kararı verilse de casusluk suçlamasıyla ilgili tutukluluk kararının sürdüğü ifade edildi.
Kararın verildiği tarihe kadar Kavala’nın 2 yıl 10 aydır tutuklu olduğunun anımsatıldığı kararda, kuvvetli suç şüphesine vurgu yapıldı. Kararda, Anayasa Mahkemesi’nin de daha önce bu yönde karar verdiği anımsatılarak, milli güvenliği hedef alan nitelikteki suçlamaların, hukuk sistemindeki en ağır suçlamalardan olduğu vurgulandı. Kararda, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili delillerin toplanmasının güçlüklerine dikkat çekilerek, darbe soruşturmasının uluslararası boyut kazanmasıyla soruşturmanın zorluğunun daha da arttığı savunuldu. Kararda, bunun tutuklama ihtiyacını büyüttüğü, soruşturmanın özensiz yürütüldüğünü söylemenin mümkün olmadığı, tutuklamamanın meşru ve hukuki olduğu belirtildi. Bu nedenle 2 yıl 10 aylık sürenin de makul olduğu vurgulandı.
Bu karara da aynı 7 üye muhalif kaldı.
Böylece Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle Kavala’nın tutukluluğunun hukuki olmadığı, makul süreyi aştığı iddialarının kabul edilebilir olduğuna hükmetti. Ancak bu iddiaları görüştüğü, esasa ilişkin değerlendirmesinde, azami ve makul sürenin aşıldığı, tutuklamanın hukuki olmadığı iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali edilmediği sonucuna varmış oldu. Kavala da gerekçesi yeni yazılan, 29 Aralık 2020 tarihli bu karar nedeniyle hala özgürlüğüne kavuşamadı.
Başkan ve 6 üye karşı oy kullandı
Karara muhalif kalan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Kavala’nın Gezi olayları davasından beraatine karar verildiğini, sonrasında daha önce tahliye edildiği 15 Temmuz dosyasından yeniden tutuklandığını, ardından casusluk suçundan hakkında bir tutuklama kararı daha verildiğini anımsattı. Arslan, bu karardan sadece 11 gün sonra 15 Temmuz dosyasından tahliyesine karar verildiğine ancak casusluk suçlaması nedeniyle Kavala’nın tutuklu kaldığına işaret etti.
Arslan, soruşturma mercilerinin sayılan iddialar dışında Kavala ile Barkey arasındaki irtibata yönelik delil ortaya koyamadığını belirterek, bu iddiaların casusluk suçuna yönelik kuvvetli belirti kabul edilemeyeceğini savundu. Arslan, aynı baz istasyonundan telefonların sinyal vermesinin casusluk suçu belirtisi sayılması konusunda ise “Ancak varsayıma dayanan ve soyut değerlendirmelerle bu mümkün olabilir” dedi.
Kavala’nın devletin gizli belgelerini temin ettiğine yönelik ne tutuklama kararlarında ne iddianamede kanıt olmadığını belirten Arslan, STK’ların casusluk amaçlı kullanıldığının da somut belgelerle ortaya konulması gerektiğini ifade etti ve “Aksi takdirde her STK benzer suçlamalarla etkisiz ve işlevsiz hale getirilebilir” dedi.
Arslan, casusluk suçunun temel özelliğinin gizlilik olduğu tespitinden hareketle varsayımlara dayanan, soyut ve genel açıklamaların kuvvetli delil olarak sayılmasının son tahlilde anayasadaki kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından sağlanan güvenceleri anlamsız ve işlevsiz kılabileceğini de vurguladı. Arslan, kararın verildiği tarihte tüm delillerin toplanıp dava açıldığını da anımsattı.
Zaten dosyada vardı
Tutuklamanın ölçülü olmadığını da savunan Arslan, Barkey ile iddia edilen temasların 2013-2016 yılları arasında yapıldığını belirterek, casusluk suçundan tutuklama konu edilen delillerin zaten üç yıldır savcılık dosyasında bulunduğunu, bu süre içerisinde casusluktan tutuklanmasını haklı kılabilecek yeni delil bulunamadığını kaydetti.
Aynı delillerle üç tutuklama
Arslan, “Başvurucu hakkında son üç yıl içerisinde aynı delillere dayalı olarak üç kez tutuklama, üç kez tahliye, bir kez de beraat kararı verilmiştir. Barkey ile ilişkisi baştan itibaren tüm tutuklama kararlarında yer almıştır. İlk tutuklama kararında 15 Temmuz soruşturmasına dair kuvvetli suç şüphesi yapılan aynı deliller varken, tahliye kararı verilmiştir. Bu kez Gezi davasında beraat verildikten sonra aynı suçtan, aynı delillerle yeni tutuklama kararı verilmiştir. Burada da Barkey ile ilgili aynı iddialar vardır. Casusluk suçundan üçüncü kez tutuklanması da Barkey ilişkisine dayandırılmıştır. Aynı delillerle daha önce iki kez tutuklama kararı verilmesi en önemlisi bunlardan birinde resen tahliye uygulanmasına karşın aynı delillerin casusluk bakımından dayanak sayılması, tutuklamanın ölçüsüz olduğunu ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.
Arslan, tutuklamada azami sürenin aşıldığını, makul sürenin de geçildiğini, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini belirtti.
Kafkaesk bir hukuk sarmalı
Muhalif oy kullanan Engin Yıldırım da benzer gerekçeleri sıralayarak, Kavala’ya aksi ispat edilemez soyut suçlamalar yöneltildiğini savundu. Yıldırım, “Kafka’nın Dava romanında Josef K. Kendisini aniden bir hukuk sarmalının ve labirentinin içinde bulmuştu. Josef K. bir hukuk devletinde yaşıyordu. Bütün kanunlar sapasağlam yürürlükteydi” alıntısını yaptığı karşı oy yazısında, “Aynı olguya dayalı suçlamalarla ve kuvvetli şüphe uyandıracak önemli yeni deliller ortaya konulmadan iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanması da Kafkaesk bir hukuk sarmalına benzemektedir” ifadelerini kullandı.
Diğer muhalif üyelerde tutuklama kararlarının spekülatif ve ölçüsüz olduğunu savundu. Ancak bu görüşler sonucu değiştirmedi.