2006’da Ankara’da trans kadınlara saldıran çeteden dört kişinin yargılandığı ve Yargıtay’ın bozması üzerine yeniden görülen Eryaman-Esat davasının ikinci duruşması bugün (1 Haziran) Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Pembe Hayat Derneği’nin çağrısıyla davayı LGBTİ+ aktivistlerinin yanı sıra Halkların Demokrasi Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da izledi. Pandemi bahanesiyle duruşma salonuna izleyiciler alınmadı. Hak savunucuları duruşmayı ancak salon dışından takip edebildi.
KaosGL‘nin aktardığına göre, duruşmaya mağdurlardan bir kişi katıldı. Mağdurların Avukatı Senem Doğanoğlu, 17 Mayıs Derneği’nden Av. Kardelen Yılmaz ve Kırmızı Şemsiye Derneği’nden Av. Evrim Demirtaş duruşmada yer aldı.
Sanıklardan Şammas Taşdemir, duruşmaya cezaevinden katıldı. Duruşmanın sonuna doğru sanıklardan Ayhan Günay da salona girdi. İfadesini tekrarladığını belirledi.
Dava, eksiklerin giderilmesi için bir kez daha ertelendi. Bir sonraki duruşma 24 Eylül saat 9.30’da görülecek.
Basın açıklamasını engel aktivistlere ve basına saldırı
Duruşmanın ardından, basın açıklaması yapmak isteyen LGBTİ+ aktivistleri, polis engeliyle ve saldırısıyla karşılaştı.
Sivil giyimli bir polis tarafından, gazeteci olduğu ve basın kartını göstermesine rağmen saldırıya uğrayan ve telefonuna el konularak görüntü alması engellenen, Kaos GL editörü Yıldız Tar şunları anlattı:
“Polis ilk andan itibaren agresif bir tutum sergiliyordu. Adliye önünde açıklamaya izin vermedi. Aktivistler adliyenin karşısına geçti. Pembe Hayat’tan Efruz Kaya basın açıklaması okurken polis aktivistleri iteklemeye başladı. Bunun üzerine aktivistler yürümeye ve yürürken açıklamayı okumaya başladı. Aktivistlerin, “Sadece açıklama okuyup dağılacağız” demesine, avukatların bütün itirazlarına rağmen polisin saldırıları devam etti. Birden orta yaşlı, sivil giyimli bir polis memuru aktivistlerin ortasına dalarak trans bayrağını almaya çalıştı. O anı yakalamaya çalışırken bana da saldırdı. Omuz ve dirsek darbeleriyle itti. Gazeteci olduğumu söyleyip, basın kartımı gösterdiğimde ise telefonumu zorla elimden aldı. İtiraz ettiğimde beni uzaklaştırıp telefonuma el koymaya çalıştılar. Aktivist ve avukatların itirazı üzerine telefonumu alabildim. Ardından yüksek bir yerde çekim yapmaya çalışırken bu sefer sivil giyimli üç polis gelerek, ‘İn aşağı, git buradan’ diye bağırmaya başladı. Yine gazeteci olduğumu söylememe rağmen zorla indirdiler.”
Ne olmuştu?
2006 yılının nisan ayında Ankara Eryaman’da bir çete trans kadınlara saldırdı. Birçok trans kadın yaşadıkları Eryaman’ı terk etmek zorunda kaldı. Bir kısmı şehir değiştirdi, bir kısmı Esat’a taşındı. Saldırılar Esat’ta da devam etti.
Saldırıya uğrayan trans kadınların suç duyurusu üzerine açılan dava 2008’de sonuçlandı. Sanıklardan Şammas Taşdemir, trans kadınların gittikleri kuaföre yönelik baskında silahla yaralamadan 45 ay; diğer sanıklar Harun Çardak ve Ahmet Günay 40’ar ay, Kurtuluş bölgesindeki trans kadınlara yönelik silahla yaralama eylemlerinden dolayı Ahmet Günay’ın 34 ay cezalandırılmalarına karar verildi.
Mahkeme, saldırganların çete olduğuna hükmetti ancak hükmü alt sınırdan kurdu. Yağma iddiasından ceza vermedi. Karar temyiz edildi.
2008’den günümüzde kadar ise yargı süreci adeta yılan hikayesine döndü. Yargıtay, 2011 yılında kararı bozdu. O sırada davaya bakan mahkemeler değişti. Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki değişiklikler ile dava bir mahkemeden diğerine gitti, geldi. Nihayetinde 2018 yılında dava yeniden Yargıtay’a gitti. Yargıtay, 21 Eylül 2020’de aldığı kararla yerel mahkemenin saldırganlara verdiği cezayı bozdu.
Yargıtay bozma kararında saldırganların “çete olduğuna ilişkin” araştırma yapılması gerektiğini söyleyerek o dönemki telefon kayıtlarının incelenmesini talep etti. 30. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın bu kararına uyarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan saldırganların birbiriyle haberleşip haberleşmediğine dair bilgi istedi.
Dava yeniden görülüyor ancak bir yandan davayı zaman aşımı tehlikesi de bekliyor.
Av. Senem Doğanoğlu o dönem trans kadınlara dönük saldırıları ve göçe zorlanmalarını şöyle anlatmıştı:
“Eryaman denmesinin sebebi Eryaman’da olması ama aslında bizim şu anda bahsettiğimiz dava Esat olayları bir yandan. Eryaman’da inşaat sektörü canlanması vardı ve orada yaşayan trans kadınlara dönük organize çete saldırıları yaşanmaya başladı. Zamanla hem polis işbirliği içerisinde hem de bu inşaat firmalarının tuttuğu adamlar bir çete olarak trans kadınlara saldırıları arttırdı. Bir zaman sonra ‘haraç vereceksiniz bize’ denmeye başlandı paramiliter güç tarafından. Ancak temel amaç sürgündü. Evlere doğru saldırı başlayınca kızların birçoğu Mersin’e kaçtı. Bir grup da Esat’a yerleşti.
Eryaman’da da bir dava açtırabildik Şammas Taşdemir hakkında. 2008 yılında öldürülen Dilek İnce de şikayetçiler arasındaydı. Şammas Taşdemir’in mala zarar vermekten yargılandığı bir davayı da takip ettik. Bu kişi ceza aldı ama para cezasına çevrildi. Ödedi. Karar kesinleşti ve bitti. Adli cezadan hükme bağlanmış oldu ve saldırganların motivasyonları araştırılmadı.
Eşzamanlı olarak Esat olayları başlayınca çok uzunca bir süre bir şey yapmadı emniyet. Artık her gece birilerinin yaralandığı, malına zarar verildiği, telefondan da tehdidin başladığı bir sürece döndü ve o zaman işte kefenli eylem dönemi başladı. ‘Artık bu şiddet önlenmiyorsa biz açlık grevine yatıyoruz’ dendi. Her gece mumlu eylemler yapılmaya başlandı. Kefenlerle eylemler yapıldı. LGBTİ+ örgütlerinin ve kadın örgütlerinin katıldığı, sessiz protestolar başladı.
Yaralamalar oluyordu. Kuaföre, araçlara zarar veriliyordu. Geceleri sallama satırla kendi araçlarından inip kızların üzerine yürüdükleri ve bir kısmını yaraladıkları vukuatlar çok fazlaydı. Hepsini bir araya getirdik. Şikayetler teker teker alındı. Ardından faillerin hepsi toplandı. Tutuklandılar ve dava süreci başladı.”