Image
dicle_durusma.jpg

EVRENSEL

Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı ve Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Dicle Müftüoğlu’nun mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt kurmak ve yönetmek” iddialarıyla yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Mahkeme, avukat savunmaları sona ermeden tutukluluğa devam kararı verdi! 18 Ocak 2024 tarihine ertelendi.

MA'nın haberine göre duruşmada savunma yapan Müftüoğlu, gazeteciliğin, basın ve ifade özgürlüğünün yargılanmak istendiğini söyledi. Müftüoğlu, kendisi ve 62 tutsak gazetecinin gerçekleri yazdığı, kadınların ve istismara maruz bırakılan çocukların haberlerini yaptığı için yargılandığını söyledi. Meslektaşları ile yaptığı telefon görüşmelerinin de iddianamede suç olarak gösterildiğini ifade eden Müftüoğlu, meslektaşlarıyla görüşmenin doğal bir durum olduğunu vurguladı. “Yüzyılda çok şey değişti ama Kürt gazetecilere baskılar değişmedi” dedi.

Müftüoğlu’nun savunması ardından savcılık tutukluluk halinin devamını istedi.

AV. RESUL TEMUR: TANIK İDDİASI GERÇEK DEĞİL

Avukat Resul Temur ise Müftüoğlu’nun beraatini istedi.

Açık tanık Kerem Gökalp’in ifadeleri doğrultusunda soruşturmanın başlatıldığına dikkat çeken Av. Temur, "Kerem Gökalp, 20 Kasım 2019 tarihinde KDP peşmergeleri tarafından Türkiye'ye teslim edilmiş ve teslim edildiği tarihten 6 gün sonra (26 Kasım 2019) 67 sayfalık teşhis işlemi yapmıştır. Daha sonra 7 Ocak 2020 tarihinde Ankara iline götürülmüş ve 52 sayfalık bir ifade vermiştir. Her iki işlemde de müvekkil Dicle Müftüoğlu’na yönelik bir beyan ya da teşhisi olmamıştır” dedi. 

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun (PSVK) 6’ncı maddesini hatırlatan Temur, “Dava dosyamızda yer alan fotoğraflı teşhis tutanağından anlaşılacağı üzere usul işlemlerinin hiçbiri dikkate alınmamış ve teşhis usule aykırı bir biçimde gerçekleştirilmiştir” dedi. Temur, Gökalp’in Müftüoğlu’nu “örgüt kampında gördüğünü" söylediği tarih ile resmi yurt dışı giriş çıkış tarihlerinin uyuşmadığını söyledi. 

Temur, Müftüoğlu’nun 2012 yılında trafik kazası geçirdiğini ve uzun yıllar fizik tedavi aldığını belirtti. Müftüoğlu’nun geçirdiği kaza ve tedavi gördüğüne dair belge ve fotoğrafları heyete sunan Temur, "Müvekkilin 2014 tarihinde yurt dışına çıkışı olmadığına göre; iddia, yasa dışı yollarla bir ülkeden bir ülkeye belki haftalarca dağlarda yürüyerek gidip gelmek üzerine kurulmuş. Sağlıklı bir insanın bile göze almayacağı bu rotaların, kaza geçirmiş müvekkil tarafından yüründüğü iddiası gerçeği yansıtmıyor.  Müvekkilin aynı dönem nerede olduğu araştırılmadan sadece tanık beyanını esas almanın hukuki niteliği bulunmamaktadır" ifadelerini kullandı. 

Müvekkilinin Kurdistan Bölgesi'ne gidişinin de haber takibi nedeniyle olduğunu söyleyen Temur, Ankara’da MA ve JINNEWS muhabirlerine yönelik operasyona gerekçe yapılan “K8Ç4B3LIT5” isimli gizli tanığın yaptığı teşhise değindi. Temur, "Her iki tanığın ortak noktası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dinlenilmiş olmasıdır. Soruşturmaya yetkili yer Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olmasına rağmen soruşturmanın Ankara'da yürütülmesi dahi dosyanın hukuki olmayan sebeplerle yürütüldüğünü açık biçimde ortaya koymaktadır” diye belirtti. 

Gizli tanığın Ankara merkezli yürütülen davada dinlendiğini ve “devlet adına çalıştım” dediğini hatırlatan Temur, “Böyle bir durumda ortaya iki ihtimal çıkıyor; gizli tanık ya provokatif ajan olarak kullanıldı -ki bu durum yasak- ya da gizli soruşturmacı olarak görevlendirildi. Bu durumda da gizli soruşturmacının kolluk kuvveti olması gerekir. Her iki durumda aslında gizli tanığın beyanlarının hükme esas alınmaması gerektiğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı. 

Müvekkilinin kardeşi ile aralarında yaptıkları para transferlerinin de "örgütsel nitelikte" olarak kabul edildiğine dikkati çeken Temur, "Müvekkillerin yaşamlarını idame ettirebilmeleri için ihtiyaç duydukları maaşları bile suç delili olarak kabul edilmiştir" dedi. Temur, şöyle devam etti:

"Dicle Fırat Gazeteciler Derneği'nde gazetecilere açık biçimde yapılan mesleki eğitimler bile gizli tanık beyanları ile yasa dışı faaliyet gibi gösterilmeye çalışılmış. Gizli tanığın örgütsel eğitim olarak manipüle etmeye çalıştığı eğitimlere ben de katılıyorum. Bu eğitimlerin birçoğunda basın hukuku ve gazetecilerin hakları temelinde yarım gün katkıda bulunuyorum. Burada gazetecilik adına neyi tartışıyorsak orada gazeteciler aynı konuları tartışıyorlar." 

SAVUNMA SONA ERMEDEN KARAR VERİLDİ

Mahkeme heyeti, henüz diğer avukat savunmalarına geçilmeden tutukluluğa devam kararı verdi. 

Duruma MLSA Eş Direktörü Veysel Ok, “Savunma yapmadan tahliye talebini reddettiniz. Biz savunma yapmadan tutukluluğa devam kararı veriyorsunuz. Bu yargılama usulüne aykırı" diyerek karara tepki gösterdi.

Sonrasında savunmaya devam eden Ok, iddianamenin hukuki bir metin olmadığının altını çizdi. Ok, “Basın kanunundan, anayasadan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden bihaber polisler, delil diye savcılığın huzuruna haber, seyahat ve çalıştığı kurum dışında başka bir şey getirmemişlerdir. Savcılık da bu haberleri iddianamesinde kullanmıştır. Ama hukuk eğitimi almış Sayın Savcı, tüm bu hukuk metinleri bilmesine rağmen sizlerin önüne de gazetecilik dışında herhangi bir delili olmayan ve iddianame olduğu iddia edilen bu metni getirmiştir” şeklinde konuştu.

Müftüoğlu’nun gazetecilik anlayışının yargılandığına dikkat çeken Ok, “Dicle, gerçekleri haber yaptığı için yargılanmaktadır. Hiçbir savcı ya da yargıç, bir gazetecinin çalışma yöntemini, haberi nasıl yazacağını, haberi nerede yayınlayacağını, o haberi yaparken nerelere gittiğini, kimlerle görüştüğünü sorgulayamaz. Bu sorgulamayı yapanlar oldu geçmişte ve şu an hafızayı beşerde hiç iyi anılmamaktadırlar. Savcılık makamı niyet okuma yeri değildir. Savcılık açıkça niyet okuması yapmıştır. Ceza hukukunda niyetler üzerinden kurgulanmaz” dedi.

“Birbirleri ile çelişkili, birisi gizli olmak üzere iki tanık ifadesi ile müvekkil 7 ayı aşkın süredir tutukludur” diyen Ok, tahliye ve beraat talebinde bulundu.

Avukat Emine Özarslan da  “Kararınızı verdiğiniz için tahliye talep etmiyorum” dedi. 

Mahkeme heyeti, gizli ve açık tanık Kerem Gökalp’in dinlenmesine ve gazeteci Müftüoğlu hakkında başka soruşturma olup olmadığının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na sorulmasına, karar verdi. Duruşma 18 Ocak 2024 tarihine ertelendi.

DURUŞMA SONRASI AÇIKLAMA: YARGILAMA TİYATROYDU

Dicle Müftüoğlu’nun tutukluğunun devamına karar verilmesi sonrası yapılan açıklamada, “Gazetecilik suç değildir” denilerek karara tepki gösterildi.

Diyarbakır Adliyesi önünde yapılan açıklamaya, basın meslek örgütleri, Müftüoğlu’nun meslektaşları ve HEDEP Diyarbakır milletvekilleri Adalet Kaya ile Ceylan Akça da katılarak destek verdi.

Açıklamada söz alan DFG Eş Başkanı Serdar Altan, bugün bir kez daha hukuk garabetiyle karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Müfüoğlu’nun tahliyesini beklediklerini söyleyen Altan, "İddianame tamamen yalan ve iftiralar üzerine kuruluydu. Yapılan savunmalarla da bu boşa çıkarıldı. Hem bizim nezdimizde hem kamuoyu nezdinde Dicle Müftüoğlu’nun gazetecilik faaliyetlerinin yargılandığı net bir şekilde görüldü” diye konuştu. 

Mahkeme salonunda yaşanan hukuk garabetine de işaret eden Altan, “Hukuktan ziyade başka bir şey içeride görüldü. Dicle tahliye edilmedi. Bizler gazeteciyiz. Birçok arkadaşımız özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Dicle Müftüoğlu, Sedat Yılmaz ve diğer tutuklu arkadaşlarımız da bir an önce tahliye edilsin. Bu hukuksuzluk bir an önce son bulsun” dedi.

 

MLSA Eş Direktörü Veysel Ok ise “Bu yargılama bir tiyatroydu ancak tiyatronun da belli usulleri, kuralları var. Bu kurallara dahi uyulmayan bir yargılama oldu. Avukat savunmaları alınmadan karar açıklandı. Bu benim kişisel hukuk tarihimde gördüğüm ilk örnekti. Buna rağmen kayda düşsün diye iddianame değerlendirmesi yaptık. Bütün iddianame Dicle’nin gazetecilik faaliyetleri, yaptığı seyahatlerdi. Dicle’nin değil tutuklanmak bir gün dahi gözaltına alınmaması lazımdı. Ama Türkiye’nin hukuk devletinden uzaklaştığının farkındayız da bu kadar da yok olduğunu bugün bir kez daha gördük. Umuyorum ki diğer celse Dicle’yi de yanımızda görürüz” diye konuştu. 

TGS Genel Sekreteri Banu Tuna da gazetecilik faaliyetlerinin bir suçun deliliymiş gibi gösterildiğini belirtti. Tuna, “Öyle ki Dicle Müftüoğlu savunmasının büyük bir bölümünde gazeteciliğin ne olduğunu ve ne olmadığını anlatmak zorunda kaldı. Bu dava beraatla sonuçlanmaya mahkûm, bundan son derece eminiz de. Bu uygulama, bu uzun tutukluluk süreleri gazetecilerin, hak savunucularının peşinen cezalandırılması anlamına geliyor. Bir sonraki duruşma 18 Ocak’ta yapılacak. Bu demektir ki Dicle Müftüoğlu 9 aya yakın süre cezaevinde tutuklu kalacak. Ben sözlerimi Dicle’nin savunmasındaki son sözleri ile bitirmek isterim: Gazetecilik suç değildir” dedi.

MKG Yöneticisi Roza Metina ise “Gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz” dedi. Metina, “Bu duruşma ulusal ve uluslararası hukukun ihlalidir. Bu hukuksuzluk, adaletsizliğe karşı mücadelemizi yürütmeye devam edeceğiz. Dicle Müftüoğlu bugüne kadar halk için gazetecilik yaptı. Dicle bir kadın gazeteci olarak başını hiç eğmedi. Biz bu hukuksuzluklar karşısında gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz. Gazetecilik suç değildir ve yargılanamaz" dedi.