Mahkeme: Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2022/30
25 Mayıs 2021’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında SES Eş Genel Başkanı Selma Atabey ve önceki dönem SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden ile SES yöneticileri Fikret Çalağan, Belkıs Yurtsever, Rona Temelli, Bedriye Yorgun, Erdal Turan ve Ramazan Taş evlerine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı.
Sekiz gün gözaltında tutulan SES yöneticileri 1 Haziran’da savcılığa çıkarıldılar. Savcı ifade almadan 8 kişiyi tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. Mahkeme, adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılmalarına karar verdi ancak savcı itiraz etti. İtirazın ardından Gönül Erden hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve 21 Eylül 2021 günü evinden gözaltına alındı. Gönül Erden, 22 Eylül’de tutuklanarak Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.
Soruşturmanın tamamlanmasıyla sekiz SES yöneticisine yönelik “örgüt yöneticisi olmak”, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla hazırlanan 305 sayfalık iddianame, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. Mahkemenin iddianameyi kabul edilmesiyle 6 Nisan 2022’de davanın ilk duruşması görüldü.
5 Temmuz 2022’de görülen davanın ikinci duruşmasında sanıklar ve avukatları beyanlarda bulundu. Mahkeme, tutuklu yargılanan Gönül Erden’in tutukluluk halinin devamına, Selma Atabey’in de tutuklanmasına ve tutuksuz yargılanan sendika yöneticilerinin adli kontrol tedbirlerinin devamına karar verdi.
Davanın üçüncü duruşması 3 Ekim 2022 tarihinde görüldü.
Duruşma Öncesi
Duruşma saatinden yaklaşık yarım saat önce adliyeye geldik. Adliyenin girişi polis bariyerleriyle kapatılmış ve bahçede çevik kuvvet bekliyordu. Polis, SES’in adliye önünde yapmak istediği basın açıklamasına izin vermedi. Açıklama, adliyenin balkon kısmında yapıldı.
SES Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım, yaptığı konuşmada, “Bu dava, sendikamızın yıllardır verdiği mücadeleyi bazılarının hazmedememesi ve sendikamıza karşı yürüttüğü karalama politikasıdır. Geçmişten beri KESK’e bağlı sendikalarımıza karşı yürütülen birçok dava oldu ve bu davaların hepsi de beraatle sonuçlandı. Arkadaşlarımız da beraat edecek. Biz haklı mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz” dedi.
Basın açıklamasının ardından duruşma salonuna geçildi. Duruşma salonunun önünde iki çevik kuvvet polisi ve iki özel güvenlik bekledi.
Saat 10.00’da başlaması gereken duruşma, Gönül Erden’in Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden geç getirilmesi nedeniyle saat 11.30’da başladı. Salona girişte herhangi bir engellemeyle karşılaşmadık, izleyicilerin tamamı salona girebildi.
Duruşmaya Katılım
Selma Atabey, tutuklu bulunduğu Gebze Kadın Kapalı Hapishanesi’nden SEGBİS ile bağlanırken, Ankara Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde bulunan Gönül Erden duruşma salonuna getirildi.
Diğer sanıklar Fikret Çalağan, Bedriye Yorgun, Belkıs Yurtsever, Erdal Turan ve Ramazan Taş salonda hazır bulunurken, Rona Temelli ile müdafi Av. Emrullah Kardaş, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden SEGBİS ile bağlandı.
Sanık müdafileri Av. Öztürk Türkdoğan, Av. İddamin Karahancı, Av. Kenan Maçoğlu, Av. Linda Sevinç Hocaoğulları, Av. Mert Ekinci, Av. İsmail Erden, Av. Levent Kanat, Av. Alişan Şahin, Av. Zülfikar Erden de salonda hazır bulundu.
Duruşmayı KESK Eş Genel Başkanları Mehmet Bozgeyik ve Şükran Kaplan Yeşil, SES Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım ile çok sayıda sendika temsilcisinin yanı sıra İngiliz Kamu Sendikalar Birliği (UNİSON), Avrupa Kamu Hizmeti Sendikalar Federasyonu (EPSU), İnsan Hakları Derneği (İHD) de izledi.
Salonda Gönül Erden’i getiren üç jandarmanın yanı sıra, bir çevik kuvvet polisi ve iki sivil polis bekledi.
Duruşmanın Seyri
Tanık Kerem Gökalp’in celse öncesi sunduğu dilekçede SEGBİS ile bağlanmak istediği ve talebi uygun görülerek Ankara Adliyesi’nde uygun bir mahkemede SEGBİS odasında hazır edildiği bildirildi.
Gizli Tanık Ulaş’ın 30 Eylül 2022 tarihinde beyanlarının alındığı belirtildi.
Tanık Hicran Berna Ayverdi adına çıkartılan tebligatın eline ulaşmadığı ve duruşma saatinde hazır olmadığı bildirildi.
Dosyaya celse arasında Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun etkin pişmanlık kapsamında sanıklar Bedriye Yorgun, Belkıs Yurtsever, Fikret Çalağan, Selma Atabey yönünden ilgili kısımların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu tarafından gönderildiği kaydedildi.
“Duruşma Dışı Bir Dinleme Faaliyeti Hukuka Uygun Değil”
Duruşmada ilk sözü alan Av. Öztürk Türkdoğan, tanık Kerem Gökalp’in SEGBİS’le ifade vermesine itiraz ederek, salonda hazır bulunması gerektiğini söyledi. Türkdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Ceza usul ilkeleri ile savunma hakkımızı ve tanık sorgulama hakkımızı etkin kullanma bakımından ve yüz yüzelik kuralına aykırı olduğu için bu kararınızdan dönmenizi istiyoruz.
Gizli tanığın dinlenmesi konusunda dilekçemizi verdik. Duruşmada tartışılmayan hiçbir delil esas alınmaz. Duruşma dışı bir dinleme faaliyeti hukuka uygun değil. Talebimizi kabul etmezseniz veya dinlemişseniz delil olarak kullanılmamalıdır.
Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun fotoğraftan teşhis beyanlarında bulunmuş ve bu dosyaya gelmiş. Biz bunu Cuma günü öğrendik. Bu, çelişmeli yargı ilkesine aykırı. Deliller soruşturma aşamasında toplanır, iddianame yazılır. Yeni iddialar ortaya çıkmışsa da bununla ilgili ayrı bir soruşturma yürütülür. Her celse biz burada ne olduğu belli olmayan, gerçeği ifade etmeyen tanık beyanlarıyla yargılamayı uzatacaksak ve müvekkillerimiz sürekli zan altında kalacaksa bu usul, usul değildir. Bundan da vazgeçilmesi gerekir. Böyle bir şey olamaz. Başka bir soruşturma açılacaksa açılsın ama sürekli bu şekilde olmaz.
Yani üç talebimiz var; Kerem Gökalp dinlenecekse burada dinlenmelidir. Gizli tanık dinlenecekse burada dinlenmelidir. Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun beyanları iade edilmelidir.”
Av. Kenan Maçoğlu da Mahkeme Heyeti’ne “Siz sadece ara karar veriyorsunuz, kimin dinleneceğine siz karar vermiyorsunuz. Siz ara karar vermişsiniz ama karar vericiler var. Bu işi tezgahlayan başka birileri var, siz de buna alet olmayın. Tanıklar dinlenecekse sizin belirleyeceğiniz tarihte dinlensin” dedi.
Mahkeme Başkanı, Maçoğlu’na “Kesinlikle kabul etmiyorum” yanıtını verdi.
Savcı, müdafilerin taleplerine ilişkin, “Açık tanık Kerem Gökalp’in duruşma salonunda dinlenilmesi taleplerinin kabulünü, diğer taleplerin ise esasa yönelik savunma içeriği taşıdığı için bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesini talep etti.
10 dakikalık aranın ardından ara karar açıklandı.
Ara Karar
-
Tanık Kerem Gökalp’in duruşma salonunda dinlenilmesi taleplerinin kabulüne,
-
Gizli tanık Ulaş’ın yeniden duruşmada sanık ve müdafilerin olduğu ortamda dinlenmesine ilişkin talebin, daha önce sanık ve müdafilerine süre verilmesine rağmen herhangi bir soru da sormadıkları gözetilerek reddine,
-
BTK kayıtlarının sanıkların savunması ve tanıkların beyanlarının sorgulanması yönünden önemli bir delili olduğu, güncel örgütlü suçlar yargılamalarında BTK kayıtlarından faydalanıldığı ve Yargıtay denetiminden geçen birçok karar olduğu gerekçesiyle BTK kayıtlarının dosyadan çıkartılması talebinin reddine,
-
Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun beyanlarının dosyadan çıkartılması talebinin reddine karar verildi.
“Sanıkla Örgüt İçindeki Karşılaşmam Bir Eğitim Kampında Oldu”
Tanık Kerem Gökalp, salona alındı. Gökalp, Mahkeme Başkanı’nın sorusu üzerine sanıklardan hiçbirini isim olarak bilmediğini söyledi. Mahkeme Başkanı’nın salondaki sanıklardan tanıdığı olup olmadığını sorması üzerine kareli gömlekli kişiyi (Gönül Erden) tanıdığını söyledi.
Kerem Gökalp, beyanında şu ifadeleri kullandı:
“Sanıkla örgüt içindeki karşılaşmam bir eğitim kampında oldu. 2015 yılının Haziran sonu Temmuz başıydı. Kandil alanında KCK’nın Emek Komitesi’nin düzenlediği eğitim çalışmasında karşılaştım. Ben oraya eğitimci olarak katıldım. Bilim ve Aydınlanma Komitesi’ndeydim, eğitimlerden sorumlu komitedir. Ben orada 3 ya da 5 günlük iki ders şeklinde eğitim verdim. Orada gördüğümü hatırlıyorum. Ancak tam faaliyeti nedir, kod ismi var mı, görevi var mı, rütbesi nedir bilmiyorum. Başka bir bilgim yok.”
Mahkeme Başkanı’nın “Emek Komitesi nedir?” sorusu üzerine Gökalp, Emek Komitesi hakkında pek bilgiye sahip olmadığını, çalışma prensibini bilmediğini ancak KCK sisteminde sosyal alan çalışmalarında örgütlendirilmiş ve KCK’nın Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu ayaklarında sendikal faaliyetleri örgütleyen bir komite olduğunu söyledi.
Gökalp, Mahkeme Başkanı’nın bu eğitim çalışmalarına dışarıdan birilerinin katılıp katılamayacağı sorusunu şöyle yanıtladı:
“2015’teki ortama göre değerlendirdiğimizde bir sempatizanın katılma imkanı vardı. Ama o tür eğitimlere, yani dar bir grupla hızlandırılmış eğitimlere genelde aktif çalışanlar katılır. İdeolojik bir eğitimdi, KCK sistemi ve Öcalan’ın yazdığı kitaplar çerçevesinde anlatılır.”
Mahkeme Başkanı’nın eğitimin parça parça mı yoksa kesintisiz mi olduğu sorusuna Gökalp, eğitimin ara verilmeden 20-25 gün sürdüğünü ve 20-25 kişinin katıldığını anlattı.
Mahkeme Başkanı, eğitim için Kandil’e gelenlerin nelere dikkat ettiğini, telefon kullanıp kullanmadıklarını ve eğitime katılacak kişilerin nasıl çağrıldığını sordu.
Gökalp, bu konularda bilgisi olmadığını, telefona izin verileceğini sanmadığını ifade etti.
Mahkeme Başkanı, “Eğitime katılmış olmak örgüt içindekiler için terfi sebebi midir?” diye sordu.
Gökalp, “4-5 aylık eğitimler olur, bunlarda dediğiniz gibi görevlendirmeler yapılır ama bu eğitim için bir bilgim yok. Ben sadece eğitime katılırım, o komite yapmıştır, yapmamıştır; bilmiyorum” dedi.
Mahkeme Başkanı, “Ne zaman teslim oldun, ifadelerin sırasında baskı gördün mü?” diye sordu.
Gökalp, şunları söyledi:
“Ben örgütten 2015’in Eylül ayında ayrıldım. 2015’in Eylül ayı ile 2019’un Kasım ayı arasında 4 yıl Kuzey Irak’ta kaldım, örgütle bir bağlantım yoktu. Orada çalıştım. 2019’un Kasım ayında Türkiye’ye gelmeye ve yasalardan yararlanmaya karar verdim. 2019 Kasım ayında Kuzey Irak’taki yerel asayiş güçleriyle görüştüm, Türkiye’ye gitmek istediğimi söyledim. Oradaki süreci tamamladıktan sonra tamamen kendi isteğimle 20 ya da 21 Kasım 2019’da peşmergeler, Habur Sınır Kapısı’ndan bizi Türkiye’deki güvenlik güçlerine teslim ettiler. Türkiye’ye geldikten sonra psikolojik ya da fiziksel herhangi bir baskıyla karşılaşmadım. 14 yıl boyunca örgüt içinde yaptığım faaliyetleri anlattım.”
“Türkiye’deki Yasal Sürecin Nasıl Gelişeceğini Göze Alarak Geldim”
Mahkeme Başkanı, Gönül Erden’e tanığa sorusu olup olmadığını sordu. Erden, olmadığını söyledi.
Mahkeme Başkanı avukatlara da soruları olup olmadığını sordu.
Av. Öztürk Türkdoğan, “Aradan 8 yıl geçmiş, o kadar badire atlatmış bir insan o kadar kısa süreli bir eğitimde tanıştığı insanları nasıl hatırlıyor? Şırnak’ta ifade verirken 10 bin 114 fotoğraf gösterilmiş kendisine. Bu fotoğraflar gösterildiğinde bu dosyadaki sanıklarla ilgili bir beyanı yok. Müvekkilimi neden o zaman teşhis edememiş de Ankara’da etmiş?” diye sordu.
Gökalp, “Sima olarak hatırlıyorum, bunun için özel bir hafızaya gerek yok. 2015’teki eğitim çalışmasını, katılan kişileri ve yerini net hatırlıyorum. Şırnak’ta fotoğrafı gösterilseydi Şırnak’ta teşhis ederdim, Ankara’da gösterildi” yanıtını verdi.
Av. Kenan Maçoğlu’nun sorusu üzerine Gökalp, Şırnak Cezaevi’nde kendisini ziyaret eden istihbarat görevlisi olmadığını ve Merdan Rüştü Ovalıoğlu ile cezaevinde tanıştığını söyledi.
Maçoğlu’nun “Merdan Rüştü Ovalıoğlu, Kobani davasında MİT görevlilerinin kendisiyle ve tüm tutuklularla defalarca görüştüğünü söylemişti” sözleri üzerine Mahkeme Başkanı, “Bunları beyan olarak söylersiniz ama şu an sorunuz varsa sorun” dedi.
Av. İsmail Erden, Gönül Erden’in kardeşi olduğunu belirterek, “Kerem Gökalp, Ankara’ya getirildikten sonra tutuklanması kalkmamış olunca ben daha fazla isim verirsem buradan daha hızlı çıkabilirim psikolojisine girmiş olabilir mi?” diye sordu.
Gökalp, “Yakalanmış olsaydım belki öyle düşünebilirdim. Ama 2015’te örgütten ayrıldım, 2019’da kendi isteğimle Türkiye’ye geldim. Türkiye’deki yasal sürecin nasıl gelişeceğini, hakkımda nasıl karar verileceğini göze alarak geldim. O yüzden herhangi bir baskı hissetmedim. Tamamen kendi irademle geldim. Öyle bir düşüncem hiç olmadı” dedi.
“Salt Bu İfade Yüzünden Bir Yıldır Özgürlüğümden Mahrum Bırakıldım”
Sanık Gönül Erden, tanık beyanlarına karşı şunları söyledi:
“Benim tanığı tanımam mümkün değil, beyanlarının tamamı yalan. Benim legal alanda olduğum, kendisinin gerilla olduğu bir dönemde karşılaşmamız zaten mümkün değil. Beni tanımadığı içeri girdiğinde belliydi. Ben burada tutuklu olarak oturmasaydım, eminim şurada 4-5 kişi olarak otursaydık, emniyette fotoğrafımı göstermiş olmalarına rağmen beni tanıyamazdı. Beni tanımadığı bakışlarından da belliydi. Bakarken fotoğraftan kendi hafızasını ‘Hangisiydi’ diye yokladığını hissettim.
Söylediği tarihler de dahil olmakla birlikte, 2015 yılının tamamında benim nerede olduğum, ne yaptığım belli. Sendikanın eş genel başkanıydım, neredeyse tüm illeri geziyordum, neredeyse haftada üç gün uçakla yolculuk yapıyordum, haftada bir basın açıklaması yapıyordum, eylemlere katılıyordum, sürekli şehirler arası yolculuk yapıyordum. Haziran 2015 deyince 7 Haziran seçim süreci vardı, çok net hatırlıyorum, Ankara’daydım, seçimde oyumu da kullandım. Seçimden sonra sendikamızın Merkez Temsilciler Kurulu vardı. Haziran sonunda Meclis Temsilciler Kurulu’nda konuşma yaptım, net hatırlıyorum. Arkasından devam eden sendikal faaliyetlerim var. Şimdi tek tek hatırlamasam da kayıtları vardır, belgelidir. THY’nin kayıtları vardır, haftada 2-3 kez uçağa biniyordum. Bunların tamamı yalan ve iftira. Kandil’e hiç gitmedim, eğitim almadım. Yurt dışına çıkışım pasaportumda belgelidir, nereye gittiğim bellidir. Ben sendikanın eş genel başkanıydım ve çok yoğun bir dönem geçirdim, oldukça da tanınan biriyim. Ankara Emniyeti de beni çok iyi tanır ve sevmezdi, bunu eylemlerde karşılaştığımızda da çok net ifade ediyorlardı. Bundan dolayı Emniyet’in benim fotoğrafımı önüne koyup teşhis etmesini istediğinden eminim.
Bir önceki mahkemede “Belki birine benzetmiştir” demiştim, artık buna da ihtimal vermiyorum. Beni tanımıyor. Emniyette önüne konulmuş fotoğrafım, ben öyle teşhis edilmişim. Ben 2018’den 2020’ye kadar bir soruşturma geçirdim. 2020 Kasım ayında dosyamla ilgili kovuşturmaya yer yok kararı çıkıyor. Ama bu fotoğraf sonradan eklenmiş. Bir kez daha söylüyorum, bunu belgelerle de katıldığım eylem ve faaliyetlerle de telefon konuşmalarıyla da kanıtlayacağız. Ben Kandil’e gitmedim, böyle bir eğitime katılmadım. Ben salt bu ifade yüzünden, başka hiçbir şey yok, bir yıldır özgürlüğümden mahrum bırakıldım.”
“Bir Kişi Yasadışı Örgütlere Katılacak, Sonra Kendini Kurtarmak İçin Birine İftira Atacak”
Av Öztürk Türkdoğan, beyanında Kerem Gökalp’in yalan söylediğinin bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çekerek, şöyle konuştu:
“Teslim olan bir kişi, tanımadığı insanları daha sonra sipariş üzerine nasıl tanıdığına biraz önce tanıklık ettik. Bir kişi üyesi olduğu örgütle ilgili bilgi verecekse ne kadar fotoğraf varsa önüne konulur. O sırada tanımıyor. Daha sonra Ankara’ya getirilerek fotoğraftan teşhis işlemi yapılıyor. Kerem Gökalp ilk ve ikinci celse gelmedi. İkinci celse aslında sabah gelmişti, sonra ne olduysa gitti. Bu celse de SEGBİS’le bağlanmak istedi. Siz de yüzleştirme işleminde salona girdiğinde izleyicilerden 4-5 kadın çağırılıp jandarmaların arasına oturtarak ‘Hangisi’ diyebilirdiniz…
Mahkeme Başkanı, “Talep etmediniz” dedi.
Türkdoğan, şöyle devam etti:
“Biz buna gerek duymadık çünkü yalan söylediğini biliyoruz. İki jandarma arasında oturan tek bir sanık var. Sizin şüphe etmeniz gerekirdi, siz bunu yapmak zorundasınız. Biz bütün tarihleri çıkarttık. Tanık Haziran sonu Temmuz başı diyor ya… 25-26 Haziran’da sendikanın Merkez Temsilciler Kurulu toplantısı var. Bununla ilgili en az 40 şahit gösteririz, toplantıyı açıyor, belgesi var, iki gün boyunca toplantıda yer alıyor. Temmuz ayında da katıldığı etkinlikler, yaptığı açıklamalar, yaptığı yolculuklar hepsinin belgesi mevcut. Müvekkilimizin bu tarihlerde başka bir yere gitmesi imkansız. Bunların belgesini de mahkemenize sunacağız. Hukuka aykırı şekilde yalan delil üretilmeye çalışılıyor. Bu dava artık örgüt yöneticiliği davası değil.
Tanığın beyanına kesinlikle itibar edilmemesi gerektiği, ceza almaktan kurtulmak için bunları söylediği, beyanlarının yalan olduğu açıktır. Bir kişi yasa dışı örgütlere katılacak, her türlü suçu işleyecek, sonra kendini kurtarmak için birine iftira atacak, sonra çıkıp gidecek. Ben bir vatandaş olarak bunu kabul etmiyorum, böyle bir adalet anlayışı olamaz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu yöntemine itiraz ediyoruz. Bunların hepsi yalan söylüyor. Bir devlet böyle bir düzenlemeyi nasıl yapabilir? Önlerine fotoğrafları koyuyorlar, bu kişi hakkında bunu anlat. Kerem Gökalp’in tanıklığının kabul edilmemesini istiyoruz. Belgeleri zaten size sunacağım, hiçbir hususu kabul etmiyoruz.”
“Siz Gereğini Yerine Getirmezseniz Biz Yalancı Tanıklıktan Suç Duyurusunda Bulunacağız”
Av. Zülfikar Erden, kendinin de Gönül Erden’in kardeşi olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Gizli tanığı bizden kaçırıyorsunuz. Açık tanığı bugün yüz yüzelik ilkesini ihlal edip SEGBİS’le dinleyecektiniz, itirazımız üzerine geldi. İddianame baştan sona kolluk tarafından ve kötü niyetle hazırlanmış. Her duruşmada yeni bir tanık, yeni bir delil… Bir sonraki duruşmada yeni bir tanıkla mı karşılaşacağız? Bir sonraki duruşma biri çıkıp ‘10 yıl önceki bir olayda parmak iziniz bulundu, buna karşı savunma yapın’ mı diyecek? Mahkeme, kolluğun bu art niyetli tutumuna bir dur denmeyecek mi?
Tanık geldi, sanık hakkında anlattı. Sizden de talep edeceğim, siz gereğini yerine getirmezseniz biz yalancı tanıklıktan suç duyurusunda bulunacağız. Sanığın örgütsel bir faaliyeti olup olmadığını bilmiyor, görevini bilmiyor, kod adını bilmiyor, örgüt tarafından herhangi bir görevlendirilmesi olup olmadığını bilmiyor. Tek bildiği Haziran sonunda ders verdiği ve orada gördüğü. Ama bu eğitimin 20-25 gün kesintisiz devam ettiğini söyledi.”
Gönül Erden’in Haziran ve Temmuz ayında gün gün hangi eylem ve etkinliklere katıldığını anlatan Av. Zülfikar Erden, şöyle devam etti:
“Ablamın Haziran başından Temmuz sonuna kadar gün gün nerede olduğu belliyken bizim için korkunç olan ne biliyor musunuz? Hazırladığımız bu liste bir önceki duruşmada da elimizdeydi ama tanık gelmeyince, dinlenmeyince biz bunu mahkemenize sunmakta kaygılandık. Bu liste tanığa ulaşır da farklı ifade verir mi diye, maalesef böyle bir kaygıyla son anda mahkemeye sunmaktan vazgeçtik.
Dosyada örgütsel bir faaliyet olarak değerlendirebileceğimiz tek bir eylem, tek bir faaliyet yok. Hepsi sendikal faaliyetler, toplantılar, basın açıklamaları, sendikanın eylemleri. Örgütten ne zaman ne talimat aldıklarına, ne yaptıklarına dair hiçbir şey yok. 2020’den 2022’ye kadar da bütün müvekkillerin telefonları dinleniyor ve 2 yılda telefon konuşmalarında örgüt bağlantısına dönük tek bir ifade, tek bir şüpheye rastlamıyoruz. Bunlara rağmen 1 yıldır tutuklu müvekkilim. Bu artık tedbir değil, bundan sonra infaza dönüşeceği kanaatindeyiz. Tutukluluğun artık sonlandırılması gerektiği kanaatindeyiz. En azından tutuklanma tedbirinin kaldırılmasını istiyoruz.”
“Ayverdi’nin Çalıştığını İddia Ettiği Hastanede Hiç Çalışmadım”
Sanıklar Fikret Çalağan, Bedriye Yorgun, Belkıs Yurtsever, Erdal Turan ve Ramazan Taş söylemek istedikleri bir şey olmadığını belirterek, adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını talep etti.
Rona Temelli de bebek beklediğini bu yüzden adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını ve vareste tutulmayı talep etti.
Selma Atabey, beyanını SEGBİS aracılığıyla verdi ancak söylediklerinin büyük bölümü anlaşılamadı. SEGBİS’in kapatılıp yeniden açılmasına ve Atabey’in çağırdığı görevlilerin uğraşına rağmen sorun giderilemedi. Atabey, şu ifadeleri kullandı:
“21 yıllık hemşireydim ve 2016 yılında görevimden ihraç edildim. OHAL Komisyonu’na göreve iade için başvurdum, 6 yıl sonra bana dönüş yapıldı ve şu an yargılandığım dava gerekçe gösteriliyor. 2016 yılında ihraç edildim, 2021 yılındaki davam gerekçe gösteriliyor.
Hicran Berna Ayverdi ile ilgili de konuşmak istiyorum. Onunla 1993-1995 yıllarında Dicle Üniversitesi hemşirelik bölümünde aynı sınıftaydık. Ayverdi’nin ifadesindeki tek gerçek budur. Ayverdi ile 1995 yılından sonra hiçbir şekilde karşılaşmadık bile…”
Atabey konuşurken sürekli “Anlayamadım, tekrar eder misiniz, şöyle mi dediniz” diyen Mahkeme Başkanı, Atabey’in söylediklerinin çoğunun anlaşılamaması üzerine “Hala anlayamıyorum, siz hareket ettiğinizde mi ses gelmiyor acaba, mikrofona mı dokunuyorsunuz, siz beni duyabiliyor musunuz? Görevliden yardım ister misiniz, bir baksınlar” dedi.
Atabey, beyanlarının devamında, Ayverdi’nin çalıştığını iddia ettiği hastanede hiç çalışmadığını belirterek, şunları kaydetti:
“Hastaneden örgüt üyelerine ilaç götürdüğümü söylemiş. Kamu hastanesinde servislerde, ameliyathanelerde, yoğun bakımda elimizin aldığında ilaç yoktur. Hastaya ilaç uygulamamız gerektiğinde eczaneden alır, uygularız ve uyguladığımıza dair de dosyaya alırız. Hastanelerde ilacın kaybolması diye bir şey olamaz. Kamu hastanelerinde malzemeler oldukça kısıtlıdır. Personelin kafasına göre bir şeyi alıp götürme şansı yoktur. Ben 2012’den beri nükleer tıp bölümünde çalıştım. Orada iyot hemşiresi olarak çalıştım. Elimizin altında enjektör dahi yoktur.”
Atabey’in söylediklerinin yine anlaşılamaması üzerine SEGBİS kapatıldı ve yeniden arandı. Atabey, şöyle devam etti:
“Ben SES Eş Genel Başkanıydım, bu kadar göz önündeyken nasıl örgütle ilişkide olabilirim? Kesinlikle reddediyorum. Bizim birçok çalışmamız zaten kolluk güçleri tarafından takip ediliyordu ve bize bunu hissettiriyorlardı. Hatta bir gün iş çıkışı uzun zamandır görmediğim arkadaşıma gitmiştim. Oradan çıktığımda yunus polisi arabamın önünü kesti, ‘Bugün rotayı değiştirdiniz, nereye gittiniz?’ dedi. Yani zaten bir illegal çalışmam olsa o dönemde çok rahat tespiti yapılır ve herhalde gereği yapılırdı diye düşünüyorum.”
“Tanık Beyanları Hiçbir Şekilde Hükme Esas Alınamaz”
Av. İddamin Karahancı, “Müvekkilimin ilaç götürdüğü iddia ediliyor ama hastanede çalıştığı yer nükleer tıp, orada bulunabilecek tek şey iyot. Hastanede giren her ilaç ve kullanılan tek enjektör ucu dahi tutanakladır. Müvekkilim o dönem SES Eş Genel Başkanı, tüm eylemlerde, açıklamalarda yer alıyor. Polisler kendini tanıyor, az önce anlattı, değiştirdiği rotaya kadar biliyorlar. Dolayısıyla tanık beyanları hiçbir şekilde hükme esas alınamaz, çelişkiler ortada. Bu beyanların kesinlikle hükme esas alınmamasını talep ediyoruz” dedi.
Savcı, Atabey ve Erden’in Tutukluluk Hallerinin Devamını Talep Etti
Savcı mütalaasında, dinlenilmesi gereken tanıkların zorla getirilmesi yönünde tekrar talimat yazılmasına, HTS kayıtlarına yönelik bilirkişi inceleme raporunun kapsamı da dikkate alınarak incelenebilmesi adına tüm taraflara süre tanınması ve bir an önce dosya arasına alınması için bilirkişinin uyarılmasına, vareste taleplerinin HTS kayıtları dikkate alınarak, sanıklara soru sorma ihtiyacı ortaya çıkabileceği için reddine, adli kontrol tedbirleri altında yargılanan sanıkların tedbirlerinin aynen devamına, tutuklu iki sanığın üzerlerine atılı suçun niteliği, dosyaya yansıyan deliller, bu celse ifadesi alınan tanık beyanı dikkate alınarak tedbirlerin devamına karar verilmesini talep etti.
“Bugün SEGBİS’ten Dolayı Savunmamı Bile Yapamadım”
Mahkeme Başkanı, Selma Atabey’e tutukluluk halinin devamının istendiği mütalaaya karşı söyleyeceği bir şey olup olmadığını sordu.
Atabey, “Somut hiçbir şey yok, bu bir kumpas davası. Ne söyleyebilirim? Bugün SEGBİS’ten dolayı savunmamı bile yapamadım. Ev hapsi tedbiriyle de olsa bir sonraki celsede bulunmak, Ankara’da olmak istiyorum. Bu da tahliyemle mümkün. Tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Av. İddamin Karahancı da “Tanıkların çelişkilerini açıkça ortaya koyduk. Diğer deliller evinden çıkan kitap ve sosyal medya paylaşımları. Bunlar olsa olsa en fazla ‘propaganda’ olabilir. Deliller boş. Bugün bu delillerle müvekkilin beraat ihtimalinin yüksek olması nedeniyle elektronik kelepçe de dahil gerekli tedbirlerin de alınarak tahliyesini talep ediyoruz” diye konuştu.
“Dosyamda Sendikal Faaliyetlerimin Dışında Bir Şey Yok, Bunlar Suç Değil”
Gönül Erden, 1 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu ve bir tedbir yöntemi olması gereken tutukluluğun artık cezalandırmaya dönüştüğünü vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
“Ben 1 yılı aşkın süredir ailemden, hayatımdan, işimden, sevdiklerimden ayrı şekilde cezaevinde tutuluyorum. Cezaevinde de 1 yıllık sürecin 6 ayını tek başıma tecritte geçirdim. Bunu da anlamış değilim.
Ben hayatımın hiçbir döneminde başka bir ülkede yaşamayı düşünmedim, hiç de böyle bir niyetim yok. Hele ki şu dönemde hiç gitmem. Annemi, babamı, kardeşlerimi bırakıp gitmem bir yere. Kaçma düşüncem, planım, isteğim yok. Burada yaşamakta ısrarı sürdüreceğim.
Mahkemelerle, haksızlıklarla, hukuksuzluklarla ilk defa karşılaşmıyorum. Muhalif kimliğimden dolayı, Kürt, kadın, Alevi olmamdan dolayı sürekli haksızlıklarla, hukuksuzluklarla karşılaştım ve hep mücadele ettim. Ama şu 1 yıllık süreçte her geçen gün adalete, adil yargılamaya olan inancımı kaybetmeye başladım ve sadece benim değil, toplumun büyük bir kesiminin bu sorgulamayı, bu güvensizliği yaşadığını çok net görüyoruz.
Adalet, adil yargılama toplumun kendini güvende hissetmesi için önemlidir. Adaletin iyileştirme, acıları hafifletme gücü vardır. Adalet yoksa iyileşemezsiniz. Artık bu durumun geldiği nokta ortada. Ben adaletin iyileştirici gücüne inanmak istiyorum.
Dosyamda sendikal faaliyetlerimin dışında bir şey yok ve bu faaliyetler suç değildir, olamaz. Bu faaliyetlerle tutuklu bulunamayacağım için tanık beyanıyla tutukluyum. Salondaki arkadaşlarımın çoğu şahittir, daha fazlasını da yaptım, birlikte mücadele yürüttük. Ben sağlık emekçilerinin hak arama mücadelesini yürüttüğüm için tutuklu olduğumu biliyorum. Toplumun sağlık hakkı mücadelesini yürüttüğüm için tutuklu olduğumu biliyorum. Bu ülkede sağlığın ticarileşmesine, hastaların müşteri olmasına karşı olduğum için tutuklu olduğumu biliyorum. Bu ülkedeki kadın mücadelesini yürüttüğüm için tutuklu olduğumu biliyorum. Yürüttüğümüz mücadele tamamen legal ve meşrudur. Cezalandırma yöntemine dönüşen tutukluluk halinin sonlandırılmasını, tahliyemi talep ediyorum.”
“Bu Ülkede Emek Mücadelesi Yürütmek Bu Kadar Ağır Olmamalı”
Av. Öztürk Türkdoğan da Erden’in Haziran sonu ve Temmuz başında gün gün nerede olduğuna dair belgeleri mahkemeye sunduklarını belirterek, şöyle konuştu:
“Bu tarihlerle ilgili ne hikmetse müvekkilimin HTS kaydı gelmiyor, gelse şu an tahliye edecektiniz. Biz tarih veriyoruz, yer ve olay veriyoruz, fotoğraflar ve belgeler var. O tarihlerde orada olması mümkün değil, Türkiye sınırına ne kadar uzak bir yerden bahsediliyor. Soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki gecikme ve eksikliklerin bedeli müvekkilime ödetilemez. Kuvvetli suç şüphesi yok, somut delil yok. Şüphe üzerine tutukluluğun devamından söz edilemez.
Bugünkü tanık beyanında ‘Hakkında bir şey bilmiyorum. Konumunu, görevini bilmiyorum’ diyor. Bu tanık beyanından nasıl örgüt yöneticiliği dosyası yürütülüyor, hayret ediyorum. Bu noktada mahkemenizin örgüt yöneticiliği iddiasını bir kenara bırakması gerektiği kanaatindeyim.
Savcılık örgüt üyeliği kriteri dahi uygulanmayacak bir dosyada örgüt yöneticiliğinden dava açtı, sırf mahkemenizi baskı altına almak için. Şimdi siz de ‘Acaba örgüt yöneticiliğinden açılan davada hata mı yaparız?’ diyorsunuz. Mahkemelerin artık bunu görmesi lazım. Türkiye bu klasiği sürekli yaşamak zorunda değil. Mahkemenin buna bir ‘dur’ demesi gerekiyor. Gelecek celsede başka bir dosya mı karşımıza çıkacak, bunlarla nasıl başa çıkacağız? Böyle bir ülkede adalet sağlanabilir mi? Bir sendikanın eş genel başkanı, 24 saat polis gözetiminde, nereye gittiği geldiği belli ama illa bir delil bulacağız… Etkin pişmanlıktan yararlanan insanlara şüpheyle bakmak gerekir. Tanık beyanı bir tutuklama gerekçesi yapılamaz.”
Gönül Erden’in 2015’in Haziran ve Temmuz aylarında nerelerde olduğunu tek tek okuyan Türkdoğan, “Bu dava Türkiye’de sendikal hareketin yargı yoluyla nasıl baskı altına alındığına dair örnek davalardan biri haline getirildi. Bir sendika muhalifse, halkın sağlık hakkını savunuyorsa bu muamele ile karşılaşmamalı. Bu ülkede emek mücadelesi yürütmek bu kadar ağır olmamalı, bedeli bu kadar yüksek olmamalı. Buna artık son verilmesi gerekiyor. Adli kontrol tedbirleri mahkemenizin takdiridir. Müvekkilimin tahliyesini talep ediyoruz” dedi.
Mahkeme Heyeti saat 16.00’da kararı açıklamak üzere duruşmaya ara verdi.
15 dakikalık aranın ardından salona dönen Mahkeme Heyeti, kararı açıkladı.
Ara Karar
-
Selma Atabey ve Görül Erden’in tutukluluk hallerinin devamına,
-
Fikret Çalağan, Bedriye Yorgun, Belkıs Yurtsever, Rona Temelli, Erdal Turan ve Ramazan Taş’ın “yurt dışına çıkışının yasaklanması” ve “her ayın ilk günü imza bildiriminde bulunmak” şeklindeki adli kontrol tedbirlerinin devamına,
-
Hicran Berna Ayverdi’nin bir sonraki celse mutlak suretle zorla getirilmesine,
-
Hicran Berna Ayverdi hakkındaki soruşturma ve kovuşturma akıbetinin ilgili adli makamlardan temin edilerek, dosya arasına alınmasına,
-
Bedriye Yorgun yönünden gönderilen ve CD’ye aktarılan video içeriğinin resen seçilecek bilirkişiye verilerek isnat olunan suçlar yönünden herhangi bir veri olup olmadığı hususunda mahkemenin denetlemesine uygun şekilde bilirkişi raporu düzenlenmesinin istenmesine,
-
Ankara CBS’ye müzakere yazılarak Merdan Rüştü Ovalıoğlu hakkında PKK/KCK üyesi ya da yöneticisi olma yönünden herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunup bulunmadığının gönderilmesinin istenmesine,
-
Sanık Rona Temelli’nin bir sonraki celse duruşmaya SEGBİS ile katılımının sağlanması için Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazılmasına,
-
Sanık Selma Atabey’in bir sonraki celse duruşma salonunda hazır edilmesi için bulunduğu cezaevine müzekkere yazılmasına oy birliğiyle karar verildi.
Aralıksız beş saat süren duruşma, saat 16.25’te sona erdi. Bir sonraki duruşma 26 Aralık 2022 saat 10.00’da görülecek.
Duruşma Sonrası
Duruşmanın ardından Gönül Erden, kendiyle birlikte sanık kısmında oturan SES yöneticilerine, avukatlığını yapan kardeşlerine ve izleyici kısmındaki arkadaşlarına sarıldı. Jandarma herhangi bir müdahalede bulunmadan bekledi. Ardından salondakilere “Sizi çok seviyorum” diye seslenen ve el sallayan Erden, salondan izleyicilerin alkışlarıyla ayrıldı.