Mahkeme: İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2022/434
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın Ekim 2022'de, öldürülen PKK'lilerin son dakikalarını gösteren, Fırat Haber Ajansı'na ait görüntüleri sosyal medyaya yansıması üzerine uzman kimliği ile katıldığı bir televizyon programında, görüntüleri incelediğini ve sinir sistemini hedef alan kimyasal gaz kullanıldığını düşündürdüğünü söylemesiyle başlayan hedef gösterme süreci sonunda gözaltına alındı ve tutuklandı. Fincancı, bu programda bağımsız heyetlerin inceleme yapması çağrısında bulunmuş, adli tıp uzmanı kimliği ile öneride bulunmuştu. Fincancı hakkında TMK 7/2 maddede düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dava açıldı. Tutuklu olarak katıldığı ilk duruşma 23 Aralık günü İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş, tutukluluk halinin devamına karar verilmişti. İkinci duruşma ise 29 Aralık 2022’de görüldü.
Duruşma Öncesi
İstanbul Adliyesi bugün yoğun güvenlik önleminin alındığı bir gün yaşıyordu. Adliyenin etrafı polisler ve araçları ile çevrilmiş, normal günlerde basın açıklaması yapılan alan kapatılmış ve barikatlar ile koridor yapılarak uzak bir köşedeki meydana çıkılabiliyordu. Burada basın açıklaması yapıldıktan sonra adliyeye geçen izleyiciler bir önceki celse olduğu gibi yine duruşmaya layıkıyla erişemeyeceklerdi.
Ağır ceza mahkemelerinin standart küçük salonunda görülen duruşma salonuna yine başka illerden gelen pek çok kişi de dahil olmak üzere izlemeye gelenlerin büyük bir kısmı giremedi.
Salonun oldukça küçük ve havasız durumda olmasına karşın yine Fincancı’nın etrafı jandarma ile çevrilmişti. Kendisiyle konuşmanın yasak olduğu Fincancı salonda ona destek olmaya gelenlere selam veriyordu. Yüksek güvenlik önlemine atıfla “Memleketin en tehlikelisi benim” dedi. Avukatlar kendilerine oturmak için sandalye arıyor, isimlerini duruşma tutanağına yazdırıyor, izleyici olarak gelen hak savunucuları, doktorlar, avukatlar ve gazeteciler ile salona sığmaya çalışıyordu. Yine pek çok kişi ayakta ve sıkışık vaziyette idi. Henüz duruşma başlamadan izleyecilerden bazıları Fincancı’ya "Seni seviyoruz, seninleyiz, bugünler bitecek” gibi cümleler ile desteklerini iletiyordu. Fincancı önceki celse dosyaya Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü tarafından dosyaya gönderilen yazı gereği Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulmuştu. Duruşmaya da buradan getirildi.
Duruşmaya Dair
Heyetin gelmesi ile duruşma başladı. Av. Meriç Eyüboğlu, usule dair bir talebinin olduğunu söyleyerek söz istedi. Başkan ise kabul etmedi ve Savcı’dan esas hakkında mütalaasını sordu. Savcı bir önceki celse verdiği cezalandırma yönündeki mütalaayı tekrarladı ve tutukluluk halinin devamına karar verilmesi istedi.
Başkan Milli Savunma Bakanlığı (MSB)’nin duruşmada olup olmadığını sordu. MSB vekili Tuğba Kazancı yine buradaydı ve tekrar katılma talebinde bulunacağını söyledi. Fincancı’nın avukatları itiraz etti ise de Başkan, “Biz takdir edeceğiz.” dedi. Bu kez katılma talebine dair “Daha önce reddedildiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına” karar verildi.
Av. Meriç Eyüboğlu, “Müvekkil adli tıp eğitimi vermeye, biz de CMK anlatmaya devam edeceğiz. Duruşmanın aleniliği prensibi yerine getirilmiyor, sesiniz duyulmuyor, görünmüyorsunuz. Geçen duruşmadan sonra çok hasta oldum. Başkaları da hasta oldu. Bizi bu salona mahkum etmeniz insanlığa aykırı. Nefes alamıyoruz. Bu duruşmanın önemini yazılı ve sözlü anlattık. Onlarca, binlerce dava büyük salonda görüldü. Hala geç değil. Benzer durumu daha önce de yaşadık, başkan yargıtay üyesi oldu sonra. Duruşma sırasında değiştirmişti. Lütfen bizi bu salona mahkum etmeyin. Usul talebinde ısrarla bulundum duruşmayı açmadan bunu tartışmak istiyordum.” dedi.
Batman Baro Başkanı Av. Erkan Şenses söz alarak, “CMK 192-2 maddeye göre ilgililerden biri tarafından duruşma düzenine ilişkin tedbirlerin birine itiraz edilince yeniden karar verilir. Geçen celse üç müdafi sınırı koydunuz, bunun kaldırılması gerekiyor. TMK 3. md içinde propaganda suçuna yer verilmiyor. Ayrıca 3 müdafi sınırı açıkça hukuka aykırıdır. Bu kadar bariz bir hukuka aykırılık ile ilk kez karşılaşıyorum, baro başkanıyım, 16 yıllık avukatım. Bu Şebnem Korur Fincancı’nın şahsına yöneliktir.” dedi.
Daha büyük bir duruşma salonuna geçilmesi ve üç avukat sınırının kaldırılması talepleri önceki gerekçeler ile reddedildi. Böylece Fincancı’nın esas hakkında savunmasına geçildi.
Şebnem Korur Fincancı savunma değil bir beyanda bulunacağını belirterek söze başladı,
“Yaptığım suç değil yurttaşlık ve hekimlik sorumluluğu. Savcıya teşekkür ederim, geçen hafta avukatlara teşekkür etmiştim. Çünkü o bilimdışı iddianameyi intihalden kurtaramamışsınız ama epeyce sadeleştirmişsiniz.
Mütalaa ile ilgili dikkat çekmek istediğim ifadeler var. Sonra TTB ve topluma verilen mesaja dair konuşmak istediğim üç başlık var.
İlk başlık mütalaa. Ön tanı ve tanı ayrımını yapabilmiş olmanız kıymetli olmuş, anlatabildim demekki, sevindim. Önemli bir sıkıntı var ama, geçen hafta da söyledim, bütün bu yaşananların sizin üzerinizdeki etkisini bilemiyorum ama çok inandırıcılar, inanılmaz bir algı ile yürüyor bu süreç ve ne yazık ki başında beri talimat ile karşı karşıya olduğumuzu tümüyle düşündürecek ifadeler ile karşı karşıyayız. AKP sözcüsü, iktidarın küçük ortağı ‘vatansız kalsın’ diyo benim hakkımda, kimi vatanından kovuyor? Gelelim kim bu ülkeye yarar getirmiş?
MSB tabi ki, önce ‘iftira’ diyor, ‘araştırma yapılsın’ diyorum, bu baştan yalan söylemek demek. Bu haftasonu MSB tekrar çıktı, ‘kimyasal silah iftirasında bulunanları milletimiz asla affetmeyecektir’ dedi. Bu talimat değil ise nedir?
Geçen hafta Çağlayan adliyesi etrafını ilk kez gördüm. Onlarca toma, zırhlı araç, polis orduları, buraya beni getiriş şekli… Sanki ben bu dünyanın en tehlikeli sanığıyım gibi, bu da sizin üzerinizde etki. Bu dönem siyasi otorite tamamen algılarla hareket etmektedir. Hakikat bükücülük var.
Mütalaa da da var. Benim propagandaya aktif bir biçimde katılım sağladığım belirtilmiş. Tıbbi bir değerlendirme ile aktif katılım nasıl olur anlamadım. Tıbbi belirtilerin ön tanısı ile ilgili ifadeler nasıl propaganda eylemi ile ve üstelik uzman sıfatı ile sürdürdüğüm beyanda, hangi propaganda? ‘İllegal eylem ve kimyasal silahlar kullanılmış gibi göstermek’ diyor. İnsanların akciğerlerindeki kanamanın nasıl bir propagandatif etkisi olduğunu sorabilir miyim? Konuşmanın neresinde ‘silah’ geçiyor? Olay yerinde inceleme yapmak gerekir, balistik uzmanları yapmalıdır, kimya alanında özellikle adli kimya alanında çalışanların yapması gerekir, bunların yasak silah kapsamında olduğunu hukuken bağımsız heyetler değerlendirmeli. Ben tıbbi görüşümü bildirip bağımsız heyet inceleme yapsın dediğimde nasıl cebir şiddet övmüşüm, nasıl bir çıkarım bu? Bu ülkede ne yazık ki eğitim sistemimiz gereği, sebep sonuç ilişkisi kurmada sorun yaşıyor bu ülkenin insanları. Burada da sebep sonuç ilişkisi sorunu var.
Burada amacın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Asıl amaç TTB. TTB yasayla 1953 yılında kurulmuş, ardından iktidara gelmiş tüm siyasi otoritelerin bundan pişman olduğunu görüyoruz. Böyle bir denetim organını başımıza nasıl dert ettik diye kahır duyuyorlar. 60’lardan bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını bitirirken de 11 Merkez Konsey üyesinin bir hekimlik görüşü olarak, ‘savaş halk sağlığı sorunudur’ dediği için gözaltına alındığını gördük. Bunlar tüm dünya için utanç vesilesidir. Madem pişman oldunuz, kahr oldunuz o zaman yandaşlarınız çalışır, emek verir, gecesini gündüzüne katar, çocuğunu bırakır, karşılıksız yapar, hakaretlere uğrar ama gönül verir toplum sağlığını korumak için söz verirse de seçimlerde kazanırlar. Seçimler son derece adil. Bizim seçimler kontrol altında, tekrar etme ihtiyacı duymuyoruz, büyük farkla kazanıyoruz çünkü meslektaşlarımız bu emeği görüyor.
Böyle ele geçiremediniz, peki yeni yöntem hakkında davalar açmak, görevden alma davaları açmışlardı küresel salgın başladı, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından birisi TTB idi. İnsanlar ne yapacağını bilemedi. Siyasi otorite yeterli şeffaflıkta açıklama yapmadı. Örneğin temmuz 2020’de bir günde ‘vakalar’ ‘hasta’ kelimesine döndü. Aynı şey değil dendi. Bunu iddia eden bizim meslektaşımız, ne utanç verici! 2020 Aralık ayında 1 milyon vaka eklendi.
Bunların ortaya çıkarılmasında TTB görev almıştı. Merkez Konsey’in onurlu üyeleri, bilim insanları pandemi çalışma grubumuzu kurdu ama bu hiç memnuniyet verici değildi. O nedenle Eylül başlarında küçük ortak MHP başkanı ‘TTB kapatılsın’ dedi. Ardından seçim oldu bu kez yeni heyet biz seçildik. Bu yeni heyet memnuyetsizliğin şahikasına ulaştırdı. Cumhurbaşkanı çıktı ‘TTB başına bir terör örtügünden terörist getirildi’ dedi. Terör örgütü dediği TİHV’dir. 11 yıl başkanlığını yaptım.
Ben terörist isem hangi örgütten? TİHV’den mi ? IRCT’den mi? İnsan hakları için hekimler örgütü mü?
(Başkan salonun dışından gelen gürültü için uyarıda bulundu.)
Cumhurbaşkanı çıkıp bana ‘terörist’ diyor. O dedikten sonra benim hakkımda kamu kurumlarının yöneticileri, yargı mensupları nasıl farklı düşünebilir. Ardından beraat ettiğimiz davayı da başkan seçildikten sonra istinaf bozuyor.
Sonrasında tutkulu bir ilişkimiz oldu siyasi otorite ile. Biz onları bilimsel bilgimiz ile eleştirdik onlar da bizi teröristlik ile vatan hainliği ile ve daha pek çok yakışıksız ifade ile.
Bunların inandırıcı olduğunu varsaydığınız görüşleri karşısında sizin nasıl değerlendirme yapacağınızı bilmek mümkün değil.
Ben bu devletin başına musallat olmuş bir at sineğiyim. Devletler dünyanın neresinde olursa olsun İsrail’de Filipinler’de ABD’de, başkanlar suç işlemeye devam ettikçe ben de at sineği olarak sırtlarından inmem hakikatın peşindeyim.
Bu koşullarda seçimlerde ele geçirilemedi, yargı aracı edilerek ele geçirilmeye çalışılması utanç verici. Biz hekimler araç olmayı reddediyoruz siz de reddetmelisiniz. Bir davaname hazırlandı TTB için. Beni gözaltında aldıkları günden hemen sonra. Bir de şimdi ‘örgüt üyeliği’ çıktı. Bir türlü adli tıp anlatamadığım savcı bey yine hazırlamış soruşturmayı yine ona da soracağım. Hangi örgüt üyeliği?
İntikam alma ateşini unutmayalım. 2015 yılında bu ülkede yine alt üst olan seçimlerin ardından bir sürü insan bombalarla katledildi. Sokağa çıkma yasakları ilan edildi, teröristler var dediler, bir bodrumda çocuk çenesi buldum ben 10 yaşlarında, işte bunun intikamını henüz alabilmiş değiller benden. TTB’den kurtulmayı ve benden kurtulmayı hayli hayli istiyor. Yaşadığım sürede idam cezası getirilse başka ama ben yaşarken kurtulamazlar. Yoksa 4 duvarın arasına kapatmışsınız, yargılanmışsınız. Nazım’ın dediği gibi, “O duvar, duvarınız, vız gelir bize, vız”
Üçüncü ayak var, topluma korku salma. Bu iklimde insanları sessizleştirme, sindirme… Ne yazık ki barış olduğunu iddia ediyorlar, keşke olsa. Bunun bize yönelik olmadığını, memleketin her yerinde, bastığımız her noktada dört duvar arasında da olsa, yeşillikler üstünde de olsa mücadeleye devam edeceğimiz muhakkak, Melih Cevdet Anday ile bitireyim, “Yetsin demir çağının beyliği, yeni bir gün başlıyor demek, korkusuz yaşamak....... "
Av. Meriç Eyüboğlu, duruşmanın ve salonun yönetilmesine ilişkin hatırlatma yapmak için söz alarak, salondaki tüm avukatların isimlerinin yazılmasını ve MSB vekilinin dışarı çıkarılmasını talep etti.
Başkan ise MSB vekili için “Orada oturabilir.” diyerek dışarı çıkarmadı.
İkinci sözü Av. Barış Yavuz aldı. “Şebnem abla ile aynı örgüte üye olmaktan gurur duyduğum TİHV yönetim kurulu üyesiyim. Bazı algılar var. iddia makamının önünde küçük bir kağıt vardı, aldı okudu, mütalaa için, bu bizim algımız. Asıl sizi izliyorduk, bu kadar yakın bir güne duruşma günü verildi. Siz ilk duruşmada acele ettiniz hissiyatınız mı vardı. Bugün de usul için söz istendiğinde ‘mütalaayı tekrar okutacağım’ dediniz, belki başka bir şey olacaktı. Bu bizde bir algı uyandırdı. Biz buradan çıktık CELSe uygulaması üzerinden kontrol ettik, duruşma tutanağını gördük. ‘Tutukluluk durumuna göre yasada gösterilen olası cezaların sınırları’ demişsiniz, bu sınırı derseniz demek yukarıyı düşünmemiz gerekiyor. ‘Makul süreyi aşan durum yok’ dediniz. ‘Adli kontrolün yetersiz kalacağı’ demişsiniz. Algısal olarak baktığımızda siyasi iktidarın talebi olarak görüyoruz.
İşkence insanlığa karşı suçtur, insanlık onurunu reddeder. TİHV, 90’lardan bu yana 21 binden fazla kişinin tedavi süreçlerini yürüttü. TİHV bu kişilere raporlar verdi. Etkin soruşturmalar için kullanıldı, raporlar yayınladı, günlük insan hakları bültenleri yayınlıyor. Sizler de maillerinizi verin size de hergün gönderelim.
Kimyasal silah kullanıldığına dair iddialar hep yazılmış çizilmiştir. İşkenceyi kim yapıyor, polis jandarma asker yapıyor. Bu ülkede ‘işkence var’ demek suç mu? Şebnem hocamız geçen celse araçta 6 saat kelepçeli getirilişini anlattı, bu işkence değil mi?
Bugün vereceğiniz karar adil yargılama hakkını ihlal edecek. İhlalci siz olacaksınız. Bunları söylemek suç değil.
Kimyasal kullanımı insanlığa karşı suçlar arasında yer alıyor. Bugün Türkiye’nin kuzeyinde savaş var. Putin bir açıklama yaptı. Rusya insan hakları konseyi toplantısında ‘nükleer silahı ilk kullanan taraf biz olmayacağız’ dedi. Şebnem hocamız kimyasal silahın araştırılması gerektiğini söyledi. AYM ve AİHM kararlarını okuyoruz Öldürme, koru ve etkili soruşturma yap diyor. Bu hukukun en temelinde yer alır. Etkili soruşturma yapılmasını bu suçtan menfaati olan istemez sadece. Etkili soruşturmanın olmaması hali cezasızlık demektir. Suçların görünür olmaması demektir.
Konuşmayı izlemişsinizdir, Şebnem hoca hiç TSK demiyor. Bu yayında Almanya’da otel odasında küçük bir ekran, uzmanlık alanında soru var ve cevap veriyorsunuz
Yayının öncesi-sonrası vs onu ilgilendirmez. Bunun kabul edilebilir tarafı yok. Milli Savunma Bakanı, ‘milletimiz affetmeyecek’ dedi. Siz ise şimdi ‘Türk milleti adına’ karar vereceksiniz. Ne olacak? Bakan talimat verdi. Bu Bakan 9 Aralık 2022’de TBMM’de ‘TSK kimyasal silah kullanıldı diye hüküm veriliyor. Konuşalım, görüşelim, anlatalım, izah edelim. Heyet teşkil ettik, heyet gitti ne olur nolmaz diye.’ diyor. Hani yoktu? ‘Mefhumu muhalifi’ diye bir kavram var. Demek ki olabilirmiş. Buradan da iddia edebiliriz, inceleme ve ölçümler yapılacağını söylüyor. ‘Sağlık Bakanlığı inceledi’ diyor. Yani MSB araştırma yaptık diyor, yapamaz mı? TSK yapmadı mı? 15 Temmuz’da meclisi bombalamayı mı? Roboski'de 34 kişiyi bombalamayı mı? Bunları söylemek suç mu? Yapmıştı. Burada suç olduğunu söylemek suç değil. Başka bir şey var. İhbar dilekçesinde eyleme dair değişik değerlendirmelerde bulunuldu. TMK 7/2 madde olmaz diye düşündüler. İlk olarak TCK 216 madde halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu, iftira suçu, TCK 301 ve en son TMK 7/2. Son sıraya koymuş 7/2 yi. Ancak suç, propaganda değil.
Bunun bu suçu oluşturmadığını herkes biliyor. Mesele bu, siyasi iktidarın işine gelmiyor, ne lazım? Terör lazım. Kürtlere dair bir şey söylendi. Çünkü başka türlü toplumu kutuplaştırmak mümkün değil.
Daha önce de benzer şeyler oldu. Tahir Elçi bir söz söyledi, makamında otururken yakalama kararı çıktı. Kameralar önünde alındı, İstanbul’a getirildi, sonrası malum. Kürtler dair bir şey söylemeyin. İnsan hakları, ihlal kavramı, Kürtlere dair söylemeyin. Türkiye’nin nin kuzeyinde batısında da olsanız ‘Kürtler’in hakları vardır’ derseniz onların başına gelen sizin başınıza da gelir. Verilen mesaj budur”
Bu sırada oldukça sıkışık ve havasız olan duruşma salonunda ayakta bekleyen gazetecilerden biri yüksek ses ile “Duruşma salonunun değiştirilmesini reddediyorsunuz, biz basın mensupları bu koşullarda çalışamıyoruz.” diye heyete seslendi.
Başkan “Çalışmayın o zaman!”, “çıkarırım sizi”
Gazeteci: “Adil yargılama için sizin varlığınız ne kadar önemli ise benim varlığım da o kadar önemli”
Başkan: “Kimsenin sözünü kesmedim. Çok adil bir yargılama zaten yapılıyor.”
Av. Kemal Aytaç : “şüphemiz var .”
Fincancı’nın avukatlarından Av. Şevin Kaya bu kez sözü aldı: “Gazeteciler haklı. Biz burada olmak zorunda değiliz elbette ama burada olmamız gerekiyor. Ankara Cumhuryiet Başsavcılığı, müvekkilimiz hakkında soruşturma başlatıldığını nasıl ilk kamuoyuna bildirdi ise burada da kamuoyu ile bağlantı kurmak gazeteci ile oluyor.
Bir önceki celseden 6 gün sonra oldu bu duruşma. Savcılık dinlememiş, umarım siz dinlemişsinizdir neden ceza verilemeyeceğini.
Bir önceki celse tiyatro sahnesi dedik, yine gördük. Müvekkimiz 1 saat savunma yaptı. Pardon beyandı. Özür dilerim. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Murat Yıldırım dinlemedi. İddia makamı da önünde hazır geldiği kağıdından okuduğu mütaaasını gösterdi. 'Alınan savunmaya bakılldığında' dedi. Siz bile ara kararı 20 dakikada yazdınız. Savcı nasıl mütalaa hazırladı? Önceden hazırlamıştı. Adil yargılama düzeninden bahsediyoruz. İki sayfa mütalaada üst hadden ceza istedi sizin de tepki vermenizi beklerdik.
Dosyaya gelecek olursak, müvekkilimiz ön değerlendirme yaptı, bilimsel olarak anlattı. Benim için adli tıp dersi gibiydi. Bizim uzmanlık alanımız değil. Yaptığı ön değerlendirme beyanının Medya Haber kanalında yapılmış olması, arkada geçen fotoğraflar, videolar ve kendi adının TTB Başkanı olarak geçmesi sorun olarak görülüyor. AİHM diyor ki taraf devletler kamuoyunu bilgilendirme hakkına sınırlama getiremez.
Burada hedef alınan bir kurum ya da ülke görmüyorum. Ama ısrarla bu bilimsel görüş adli tıp uzmanlığı tartışması yürümeden değerlendirme yapılıyor. Bu ‘kimyasal silah kullanıldığı iddiası’, ‘iftirası’, deniyor ve linç edilmek isteniyor. En korktuğunuz şey Tahir Elçi gibi, can güvenliği korkusu oldu.
108 sayfalık raporda ‘kimyasal silahlar kullanımı söz konusu değil, TSK’nın başarılı operasyonları engellenmeye çalışılıyor’ diyor. Bu raporda da üç tane tanık beyanı var, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmış kişiler. Kolluğun siyasi iktidar tarafından yönlendirilmiş olduğunu gösterir bu rapor.
İnsan hakları mücadelesi tarih boyunca hedef haline getirildi. MSB dedi ki ‘heyet oluştu, Sağlık Bakanlığında laboratuvarda incelendi.’ diyo. Neden araştırma yapıldı o zaman? En nihayetinde Fincancı’nın söylediği şey oldu. Bağımsız heyetlerce araştırma yapılsın dedi ama Türkiye Cumhuriyeti’nin MSB ünvanı verdiği kişi söyledi araştırma yapıldığını.
Müvekkilim hangi örgütün hangi şiddet yöntemine başvurmasını teşvik etmiş? Kimyasal silah kullanımı dünyada yaygın. TSK hakkında iddia ya da yorum yapmanın neresi propaganda suçu teşkil eder? Bizim kadınlığımıza ve avukatlığımıza sınır çizdiler şimdi de bilime sınır çizdiler. Aryen Turen isimli avukat arkadaşımız İzmir Barosu genel kurulunda söyledikleri yüzünden gözaltına alındı. Bu devletin kadına, avukata, hekime bakışını gördük. Son örnek Fincancı’nın kadın kimliğinin iktidarı rahatsız ettiğinin farkındayız. Fakat Şebnem hoca ve diğer insan hakları savunucuları bugüne kadar mücadeleyi bırakmadı ve bırakmayacak.
Bu suç oluşmaz, bunu söylemekten üzülüyoruz, TMK 7/2 md. tartışması yapacağız. Her somut olay hakim tarafından değerlendirilmeli. Bu suç kast ile işlenmesi gerekiyor.
Bunların tartışıldığını göremedik. AİHM kararlarından bahsettik.
Uzatmayacağım herkes ayakta.
Terörle mücadele, hukuk rejimidir bunun denetimini yapan uluslararası hukuktur. Mahkemeniz bizim aracılığımızla görecektir. Geç gelen adalet, adalet değildir. Her eleştiri propaganda kapsamında olmaz. Rahatsız olabilirsiniz. Siyaseten de. Ama saygı duymak zorundasınız. Ceza uygulayamazsınız. Bu yargılama bir hukuki güvenlik sorunudur.
Sivil alan yok edilmek isteniyor. Müvekkilimiz hem hekim, hem hak savunucusu. Yıllardır saldırı altında. Son dönemde özellikle TTB başkanlığından sonra hedef haline geldi. Baskılar nedeniyle susmayacak, sözünü söylemeye devam edecek.
Türkiye’de yargının durumunun farkındayız. İstinaf mahkemeleri bundan açıldı, Ağır Ceza Mahkemeleri açılıyor sürekli. Siz acele ecele yapmaya çalışıyorsunuz, usul ekonomisi çok önemlidir. Ama sizin yaptığınız Şebnem Korur Fincancı nezdinde seçime giderken araç haline gelmek.
TTB kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. Hedef haline geldi. Tüm bu soruşturmaların altında yatan TTB’yi işlevsiz kılma ve dönüştürme projesinin parçası. Tutuklama kararı verildiği gün Adalet Bakanı açıkladı, TTB’yi kuran kanun da değişiyor.
TTB’nin faaliyetleri mi engellendi? Bu mücadele, çok büyük bir mücadele. TTB başkanı sıfatını yasal ünvandan almıyor. Seçimle geldi. Hesap vermesi gereken yer siyasal iktidar değil, meslek örgütü ve meslektaşlarıdır.
‘Mahkemelerini AİHM kararı bağlamıyor’ diyor siyasal iktidarın başı. Müvekkilimiz de bir seçilmiştir. Çoğulculuğun ve demokratik kamuoyunun bastırılması anlamına geliyor. Bu dönemler geçer ve hukukla bağlı olmayanlar yargılanır.
Hocamızın hakikat ile ilgili söyledikleri sizi de bağlar. Burada bir yargılamaya konu olacak eylem yok. Şebnem Korur Fincancı’nın affına sığınarak beraat talep ediyoruz.” dedi.
Son olarak Av. Meriç Eyüboğlu söz alarak: “Hasta oldum geçen duruşmadan sonra (Başkan ‘geçmiş olsun’ dedi.) Umarım başka kimse hasta olmaz bu salonda.” dedi ve izleyiciye dönerek “Zor olduğunu biliyorum ama buraya ses geliyor.” dedi.
İzleyicilerden bir kişi: “Dışarıda konuşanlar güvenlik görevlileri, herkes içeriyi dinlemek istiyor, bir konuşmuyoruz.” dedi.
Av. Meriç Eyüboğlu, “Bunların hepsi duruşma salonuna ilişkin taleplerimizi, gerekçesiz olarak reddetmenizden kaynaklı.
Avukatlık tuhaf meslek, burada bir sürü avukat var, sizler de belki emekli olunca avukat olmak istersiniz. Müvekkiliniz ile ilgili olabilecekleri öngörebiliyorsunuz ama hiçbir şeyi atlamak istemiyorsunuz, verilecek kararı tahmin edebilirken hem de 60-70 sayfa savunma dilekçesi yazmanın izahı avukatlık. Bu dava politik bir dava.”
Bu sırada güvenlik görevlilerinden telsiz sesi geliyordu, Başkan bir şey demeyince Av. Meriç Eyüboğlu Başkan'dan uyarmasını istedi.
“Müvekkil, 19 Ekim’de Medya Haber TV’nin canlı yayınına bağlandı, kıyamet koptu. En yetkili ağızlardan ardı ardına açıklamalar yapıldı. Çok ağır isnatlardı ve hep böyle oluyor. ‘Terörist, vatan haini, casus, şerefsiz’ havada uçuşuyor. Her zamanki sözlerini söylediler. Bu cüret hukukun adım atmayacağını bildiği için var.
Ev araması ile başlayan süreç, şahlandı. Evinden çıktığı iddia edilen materyaller sergilendi. Artık karar duruşmasındayız, eksik kalmasın; evinden çıkan yasaklı yayın ve örgütsel materyal "Dağın Ardına Bakmak” isimli Bejan Matur kitabı. İlk çıktığında tereddüt oluştu ‘acaba yasak kararı var mı’ diye. Araştırdık böyle bir karar yok. Heryerde satılıyor. Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu araştırmış ve TBMM kütüphanesinde de bu kitap varmış. İnternette, kitap evlerinde var. Bakanlığın kitap listelerinin milli kütüphane olduğu veritabanı var, bu kitap da var. Hepimiz okuyabiliriz ama Şebnem Korur Fincancı’nın evinde olunca örgütsel materyal.
Peki kalaşnikof mermisi nedir? Tıpkı diğeri kadar çarpıcı bir anlatım. Neden evinden çıkt? Veryansın edildi. Neden? Kalaşnikof TSK tarafından kullanılmayan bir silahmış. Yine aslında anlattıkları fotodaki örgütle bağlantı meselesi imiş. MKE yapısı olduğu üzerinde yazan mermiler kalaşnikof mermisi oldu. ‘Bu kadın nasıl bir kadın görülsün ve tez zamanda tutuklansın’ dediler.
Bu davanın politik dayanağı siyasilerin demeçleri ve linç kampanyası, hukuki dayanağı da iddianame adı verilen metin.
Daha ikinci duruşmadayız, o nedenle iddianameyi de tartışacağız mecbur karar duruşmasında. Galiba suç şu diye çıkarabileceğimiz ibarenin kendisini üç sayfa içinde, "PKK silahlı örgütünün haber kanalı Medya Haber.... Propaganda eylemine dahil olduğu" diyor.
İlk kez duyuyoruz yapılan faaliyete dahil olmak. Böyle olunca unsurları tartışmak bir yana o kadar değişiklik oldu yasada hani? TV kanalına katılarak propaganda nasıl olabilir? Kendi söyledikleri nedeniyle yargılanmıyor, TV programına katılmış olmak nedeniyle yargılanıyor yanlış duymadınız. Programda bir ambiyans var. Bundan yargılanıyor. İddianamede ‘şöyle demiştir’ yok üç sayfa boyunca. Sadece ‘TV kanalına katılmış’ diyor. Benzer bir durum mütalaa için de geçerli. Ben de teşekkür ederim iddianame başlıklı metni anlamak mümkün değildi. Sizin mütalaanız gayet berrak ve anlaşılır. İddianame başlıklı metin suç unsurlarını tartışmıyordu.
Suçun maddi unsurları yok, manevi unsurları da zaten yok. Sözleriyle şiddet eylemini onaylaması ya da övmesi gerekiyor. Bir görüntü var, hekimler tarafından yapılmış bir gözlem var. Rapor var, bu veriler ışığında gözlemlerini aktarıyor. Şiddeti övme nerede? Komik bir şeyi tartışıyoruz, tipiklik ölçütüne ilişkin tartışmak da mümkün değil. Yargıtay 16. Ceza Dairesi son zamanlarda bir sürü kötü karar veriyor ama onlar da açık ve yakın tehlike şartının gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor.
2.5 ay geçti, açık ve yakın tehlike oluştu mu? Büyük eylemler görüldü mü? İddianame başlıklı metinde de ve mütalaa da tartışılmıyor, burada da.
Kendisine sunucu tarafından Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Örgütü tarafından rapor hazırlandığı söylenerek soru soruluyor, ilk izlenimi soruluyor. Kendisi de cevap veriyor. Estirilen rüzgarda konuşması, bütüncül biçimde değerlendirilmiyor.
AYM ve AİHM diyor ki ‘cımbızla kelime seçerek değerlendirme yapamazsınız’.
Yürütülen kampanyada üç cümle çekiliyor ama üç cümlede de hukuken sorun yok aslında.
Devamında ne yapılması gerektiğini söylüyor. ‘Bağımsız araştırma yapılsın Cenevre Sözleşmesi’ne göre’ diyor. Türkiye uygun bulmuş, kabul etmiş ve iç hukukun bir parçası olmuş bir sözleşme. Sözleşmenin kendisi bağımsız bir denetim örgütü kuruyor. Devletler bu yetkiyi kabul ediyor. Yerinde değerlendirme yapma yetkisi var. Şebnem Korur Fincancı diyor ‘Cenevre Sözleşmesi söyler. Minnesota Protokolü var bir de.’ TEM polisleri tarafından bu kısımlar koyulaştırılmış. Bağımsız heyetlerin davet edilmesi alerjiye neden oluyor. Bu büyük bir suç gibi koyulaştırılmış. Bunlar hukuki gereklilik. Müvekkil adli tıp dersinde anlattı ilk duruşma.
AYM ve AİHM kararları var onlarca. Hangi durumlarda ceza verileceğini söylüyor.
Bahsettiğim kararlar TMK 7/2’ den yargılanmış ve ceza almış kişilerin dosyaları. Şiddete yol açma potansiyelinin olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu kararlar bilinmiyor demek ki sadece biz okuyoruz. Savcı ve hakimler bilmiyor. İddianame başlıklı metin de bir suç.
Genel olarak ifade özgürlüğü, özel olarak akademik ifade özgürlüğü. Biz değil yargı kararları söylüyor. Emekli vs. diye tereddütler oluşabilir ama dilekçenizde var akademisyenlik, emeklilikten sonra kaybedilmez. Emekli olsun olmasın üniversitede görev yapsın yapmasın, bu özgürlükten faydalanır. AİHM’in in bu konudaki içtihadı Türkiye’den giden başvurular nedeniyle gelişmiş. Mustafa Erdoğan ve diğerleri kararı. AYM kararı Füsun Üstel kararı, bu nedenle müvekkil de yargılandı ve diğerlerinden daha fazla ceza almıştı. Bu nedenle bizim için ayrıca önemli. Bu karar imzaladıkları metni, akademik özgürlük bağlamında alt başlık ile tartıştı ve altını çizdi. Beraat kararı verilmesi bu sayededir. Kendi çalışma alanına ilişkin olmasa bile akademisyenlerin görüşleri korunmalıdır. Toplumun ifade özgürlüğüne ve çoğulculuğuna katkısıdır. Şebnem Korur Fincancı kendi uzmanlık alanına ilişkin değerlendirme yaptı. Bu kararlarda altı çizilen korumanın kendisine sahip olmalı. Beraat kararı verilmeli.
Şimdiye kadar yaşanan süreç bir bütün. Müvekkil yurtdışında idi, tutuklanacağını öngörüyorduk, gelmeyebilirdi, dünyanın heryerinde adli tıp uzmanı olarak çalışabilirdi ama kendi ifadesiyle ‘bu topraklara borcu olduğu için’ geldi.
Mahkemenin bütün taleplerimizi gerekçesiz olarak reddetmesi, bizi bu salona mahkum etmesi, TMK 7/2 md. gibi bir inatla karşınızda olmamıza rağmen açıkça Yargıtay kararına rağmen üç avukat sınırı, tüm taleplerimizin reddi, ve Ceza ve Tevkif Evleri Müdrülüğü’nün ilgili yazısı ile duruşmanın 10 gün içinde bir zamana bırakılması… Biz bugün bir ceza kararı çıkacağını öngörerek karşınızdayız. İstinaf, temyiz, AYM bireysel başvuru, AİHM hepsini yapacağız. Tüm bunlara gerek kalmaksızın, suç olmadığı bu kadar açık olan bir durumda bilimin kazanmasını, adil yargılamanın kazanmasını, TSK'nın ve devlet kurumlarının eleştirilmesi hakkının kazanmasını istiyoruz. Bu davayı sizin hakkaniyetle yürüttüğünüze inanmıyoruz. Sizin şahsınızla cisimleşti bu ama Mahkeme’nin tarafsızlığına ilişkin ikili ölçüt mevcut; subjektif ve objektif.
Zihninize giremeyiz ama hal ve davranışları görüyoruz, bize bir şey anlatıyor. Bangolar Yargı Etiği İlkeleri söylüyor.
Mahkemenin salon talebi başta olmak üzere, avukat sınırlanmasının kaldırılmasını da reddetmesi adım adım politik bir yargılama sürecinde geldiğimiz noktada objektif olarak tarafız olmadığınız kaygısına yol açtı. ‘Sözde değil gözde adalet’ hepimize öğretildi. İkna değiliz, o nedenle tüm heyetinizi reddediyoruz. Tarafsız bir sonuca varılamayacağını düşünüyoruz. Duruşma gününe ilişkin yaptığınız düzenlemeler de, salon gibi konularda bizlerle görüşmeyi reddetmeniz de yaşanan baskının çeşitli tezahürleri.” dedi.
Duruşmaya 20 dakika ara verildi
Ara Kararlar
16.08’de duruşma devam etti. Reddi hakim talebi ile ilgili olarak ‘Duruşmayı uzatmak amacı açıkça anlaşıldığı ve süresi içinde yapılmadığından’ reddine, tutukluluk halinin daha önceki gerekçeler ile devamına, bir sonraki duruşmanın 11 Ocak 2023 günü, saat 10’a ertelenmesine karar verildi.