Görsel

ARTI GERÇEK  Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesine ilişkin davanın 2’nci duruşması görüldü. Sanık polisler hakkında yurt dışını çıkma yasağı konuldu.

Diyarbakır’da sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı Sur ilçesi Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015’te öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine ilişkin davanın 2’nci duruşması görüldü.

Sanık polisler F.T., S.T. ve M.S. ile Uğur Yakışır hakkında açılan dava Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Elçi'nin avukatlarının hazır bulunduğu duruşmaya, sanık polisler de bulundukları kentlerden SEGBİS’le katıldı. Duruşmaya, Elçi ailesi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Semra Güzel, Mahmut Toğrul, Dersim Dağ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Özgür Özel, milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Alpay Antmen, insan hakları savunucuları, Hollanda Büyükelçiliğinden Sera Aleksandr Marshall ve birçok kentin baro temsilcileri katıldı.

Duruşma, avukatların, bir önceki duruşmada reddi hakim talebinde bulunduğu heyet tarafından görülüyor. Avukatların bu talebi kabul edilmemişti.

Duruşma öncesi adliye önünde açıklamada bulunan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, adaletin tecelli etmesini isteyerek, "Biz davayı takip etmeye devam edeceğiz. Tüm sivil toplum örgütlerinin, bütün itiraz edenlerin bu davaya sahip çıkmalarını istiyoruz, herkesi buraya davet ediyoruz" dedi.

ÖLÜLERİN SESLERİ 

Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada söz alan Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, ilk duruşmada mahkeme heyetinin tavrını eleştirerek, "132 gün önce gerçekleşen davada meramımızı anlatacaktık, fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız, fakat bir yetki vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında, ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit etmek, oldukça kolay bir davranıştır. Çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var. Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var, hepsi o kadar. Fakat bu da bilinmelidir ki bir mülk ancak ve ancak adaletle güçlenir, adaletle ayakta kalabilir” ifadelerini kullandı.

'KEYFİLİK VİCDANLARI YARALAR'

Adaletin gerçekleşme olanağının bu salonda olduğunu, bunu gerçekleştirme yükümlülüğünün de mahkeme heyetine ait olduğunu söyleyen Elçi, “Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa, bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir” diye konuştu.

‘KİMSENİN DUR DİYEMEDİĞİ ANDA KATLEDİLDİ'

Türkan Elçi, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayet dosyasında maktul olarak yer alan, koca bir şehrin baro başkanı, ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış Tahir Elçi, toplumun kaosa sürüklendiği, sokaklarda bombaların patlatıldığı, silahların gece gündüz susmak nedir bilmediği, masum insanların zarar gördüğü bir gidişata hiç kimsenin cesaret edip dur diyemediği bir anda, sadece kendi insani duygularının etkisiyle ve savaşa karşı durmak gerektiğine olan inancıyla son sözlerini dile getirdiği anda katledildi.

'CEZALANDIRMAMA SUÇLULUK YÜKLEYECEKTİR'

"Bugün bu salonda bunu içtenlikle dile getirmek isterim ki bir insan olarak insanların ölümünden duyulan mahcubiyeti yüreğinde hisseden bir baro başkanını katledenlerin cezalandırılması yönünde mücadele etmememiz de bize kefareti ödenemez bir suçluluk yükleyecektir. Bu talep bir eşin talebi olduğu kadar, bir suçun cezasız kalmaması için sıradan bir vatandaşın insani bir talebi olarak da kabul edebilirsiniz. Yaşanan insanlık dramının karşısında kendini sorumlu hisseden birinin, kaosa mahal verecek şiddet dilini reddederek savaşa karşı olduğunu, savaşın taraflarından çekinmeden samimiyet ve cesaretle dile getirdiği esnada katledilmesi, toplumda yankı bulmuş, ölümü esefle karşılanmıştır.

"Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayetin acısını dile getirip, faillerin cezalandırılmasını talep ettiğim kadar, bu menfur cinayetin toplumun üzerindeki tezahürünün de göz ardı edilmemesi gerektiği hususuna dikkat çekerek, adaletin tecelli edeceği beklentisinin toplumun umudu haline geldiğini de belirtmek isterim.

'SUÇUN TAKSİREN OLDUĞU İNANDIRICI DEĞİLDİR'

"Sonu bir mabedin ayakları altında dramla biten bir senaryonun yazarlarının bulunup cezalandırılması, huzur ve güven içinde bir ülkede yaşamamız açısından elzemdir. O daracık sokakta başrolleriyle, figüranlarıyla oynanan oyunun senaristinin, yönetmeninin, kurşunu sıkanın bilinemeyeceği veya işlenen suçun taksiren olduğu inandırıcı değildir. Hukuk devleti ilkesi gereği, yaşadığımız mağduriyetin hukuksal çözümünü yargı mekanizmasına bırakmayı gerektirir. Yetkililerin yaşanan mağduriyet karşısında sessiz kalması, olanakların adaletin tecellisi için kullanılmaması, hukuka ve makamlara olan güveni zedeler.

'YARGI YARALARI ONARMAKLA MÜKELLEFTİR'

"İşlenen cinayetle kanayan yaranın onarılma görevinin yargıya düştüğü, kamu düzeninde karşılaşılan her türlü haksızlığın yargı makamlarınca çözülebileceği, adaleti tesis edebilme rolüyle toplumsal barışın ve huzurun sağlanacağı unutulmamalıdır. Yargı toplumsal yaraları adaletle onarma işleviyle mükelleftir. Yargı makamlarının adalet dağıtıcısı olarak tanrısallaştırılmış işlevini yerine getirmemesi, suçluların cezalandırılmaması neticesinde yargı hanesinde tarih boyunca hatırlanacak bir leke olarak yerini alacaktır.”

SANIK POLİS: DÖKÜMCÜ SOKAK'TA POLİSLER VARDI

Sanık polisler duruşmaya SEGBİS ile katıldı. Olay sırasında toplam 6 el ateş ettiğini anlatan sanık polis S.T., önünde zırhlı araç ve Doblo bir araç olduğunu iddia etti. Bulunduğu yerden dört ayaklı minarenin görünmediğini iddia eden sanık polis S.T., ilginç bir ayrıntı verdi. Görüntülerde sadece dört ayaklı minarenin önünde bulunan polisler görünüyordu. S.T. savunmasında kamera açılarının görmediği Dökümcü Sokak'ta da polislerin olduğunu söyledi. Olay anında yaralandığını anlatan S.T., şikayetçi olduğunu söyledi.

'ELÇİ İLE ARAMDA 1,5 METRE VARDI'

Diğer sanık polis M.S. de olay günü amir vekilinin sanık polis  F.T.  olduğunu anlattı. Orada bulunma görevinin Kürtçe yapılacak konuşmaları şubeye aktarmak olduğunu anlatan F.T. “Tahir Elçi'nin konuşması biterken Elçi ile aramdaki mesafe 1,5 metreydi. Silah seslerinden sonra ben de telefonu cebime koyup silahımı çektim. Silah ilkinde patlamadı, başkan tam arkamdaydı. Şahıs bana doğru gelince bir el daha ateş ettim. Sonra 2-3 el ateş ettim. Hedef hattımız eğri kameradaki görüntülerde de var. O görüntülerde belirtilmemiş. O esnada benim mermim bitti. Elçi’nin vurulma anını görmedim” diyerek suçlamaları kabul etmedi.

'TAHİR ELÇİ’NİN VURULDUĞUNU GÖRMEDİM'

Sanık F.T. o gün basın açıklamasını takip etmek üzere orada bulunduklarını söyledi. Basın açıklaması bittikten sonra Elçi’nin yaşlı bir amca ile konuştuğunu anlatan F.T, “O an silah sesleri geldi. İkinci şahıs elinde silahla ateş ederek gelmeye başladı. M.S. şahsa karşı ateş etmeye başladı. Ben de aracın ön tarafındaydım. Şahsa doğru etkisiz hale getirmek üzere ateş ettim. Kaç el ateş ettim hatırlamıyorum. Ateş ettiğimiz alanda canlı olarak kimse yoktu. Anonslardan sonra takviye geldi, ondan sonra şehit olan iki arkadaşı gördüm. Oradaki arkadaşlar basın mensuplarını ve avukatları oradan çıkarak güvenli alana geçirdiler. Tahir Elçi'nin vurulduğunu görmedim” dedi. Yerde yüz üstü yatan kişinin sonradan Tahir Elçi olduğunu öğrendiğini iddia etti.

DURUŞMA 14 TEMMUZ’A ERTELENDİ

Yapılan savunmaların ardından mahkeme karar için ara verdi. Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, sanıkların tutuklanması yönünde talebi kabul etmedi. Sanık polisler hakkında yurt dışına çıkma yasağı koyan mahkeme, duruşmayı 14 Temmuz’a erteledi.