Mahkeme: Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2020/117
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 günü Diyarbakır’ın Sur ilçesinde kentteki silahlı çatışmaların kültürel miras varlıkları üzerinde yarattığı tahribata dikkat çekmek için Dört Ayaklı Minare önünde bir basın açıklaması okuduğu sırada çıkan çatışmada başından vurularak yaşamını kaybetti. Elçi’nin öldürülmesinden ancak 5 yıl sonra, 20 Mart 2020 tarihinde tamamlanan iddianamede, çatışmanın yaşandığı sokakta bulunan polis memurları Sinan Tabur, Mesut Sevgi ve Fuat Tan’a “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme” suçu isnat edilirken, PKK üyesi Uğur Yakışır’ın ise “olası kastla ölüme sebebiyet verme” suçunu işlediği değerlendirildi. Davanın 2. duruşması 3 Mart 2021 tarihinde Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi
Tahir Elçi davasını izlemek üzere sabah erkenden geldiğimiz Diyarbakır Adliyesi önünde diğer günlere oranla çok sayıda çevik kuvvet polisi ve zırhlı aracın beklediğini gördük. Adliye girişindeki iki ayrı arama noktasından geçip GBT kontrolü için kimliği gösterip fiş aldıktan sonra ancak adliyesine girebildik. Elçi davasının görüldüğü duruşma salonunun önüne geldiğimizde ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu koridor boyunca çok sayıda çevik kuvvet ve sivil polis bekliyordu. Saat 10.00’da görülmesine karar verilen Tahir Elçi davası duruşmasının, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunun küçük olması, izleyici ve katılan sayısının fazla olması nedeniyle Adliye’deki en büyük salon olan Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonunda görüleceğini öğrendik. Adliye binasında avukatlar için ayrılan bölümde ise davaya katılmak veya izlemek için gelen avukatlar, insan hakları savunucuları ve siyasetçiler bulunuyordu. Covid-19 salgını nedeniyle duruşma salonuna heyet de dahil 83 kişi alınması nedeniyle Diyarbakır Barosu’nun duruşmaya alınacak olan kişiler için hazırladığı listeye ismimizi yazdırdıktan sonra duruşmanın geleceği saati beklemeye başladık. Duruşma yaklaşık 20 dakikalık gecikmeyle başladı. Duruşma salonun önünde bekleyen polisler ellerindeki listede isimleri olan kişileri, isimlerini kontrol edip, kimliklerine bakarak ve avukat olmayanların üst aramasını yaptıktan sonra salona aldı. Salona giden labirent şeklindeki yol boyunca çok sayıda polisin koridor oluşturması dikkat çekti. Duruşma salonunun izleyici kısmında polis memurları oturmaktaydı. İzleyiciler ise Covid-19 tedbirleri gereği uygulanan sosyal mesafe kuralı dolayısıyla ve sanıkların duruşmaya fiziken değil Segbis sitemiyle katılması nedenleriyle boş kalan sanık sandalyesinde izlediler.
Duruşmaya Katılım
Duruşmaya Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, kardeşleri Ömer Elçi ve Mehmet Elçi ile yeğenleri Delil ve Bahattin Elçi katıldı.
Tahir Elçi Davası Komisyonu üyeleri ve müşteki vekili avukatlar Ahmet Özmen, Aynur Tuncel Yazgan, Mahsum Batı, Mahsuni Karaman, Gamze Yalçın, Barış Yavuz, Günal Kurşun, Erkan Şenses, Murat Timur, Zahide Beydağ Tıraş Öneri, Taner Kılıç, Benan Molu, Erdal Doğan, Tuğçe Duygu Köksal, Evin Batı, Mürsel Ekici, Nahit Eren, Mehmet Emin Aktar, Orhan Kemal Cengiz, Serhat Eren, Gazal Bayram Koluman, Mustafa Yıldız, Ahmet Sevim, Veysel Vesek, Barış Yiğit, Ömer Şeran, Muhlis Oğurgül, Ramazan Demir duruşmada hazırdı.
Tutuksuz yargılanan sanık polisler Mesut Sevgi Hatay’dan, Fuat Tan Elazığ’dan ve Sinan Tabur ise Malatya illerinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Sanık avukatları Muammer Çolakoğlu ile Mehmet Ali Köroğlu SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Duruşmada DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Hollanda Büyük Elçiliği’nden Sera Aleksandra Marshall, HDP Milletvekilleri Semra Güzel, Mahmut Toğrul ve Dersim Dağ ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Alpay Antmen izleyici olarak bulunuyordu.
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yardımcısı Av. Neşet Girasun, Gaziantep Barosu Başkanı Av. Bektaş Şarklı, Van Barosu Başkanı Av.Zülküf Uçar, İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Yılmaz, Mardin Baro Başkanı Av. İsmail Elik, Ankara Barosu temsilcisi Av. Deniz Özbilgin, Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi, Urfa Baro Başkanı Abdullah Öncel, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilcisi Av.Murat Aba, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Av. Bünyamin Şeker, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ahmet Ergin Sözen, İnsan Hakları Derneği (İHD) MYK üyesi Av. Rahşan Bataray Saman da duruşmada davaya müdahale talebinde bulunacaklardı.
Medya Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), Mezopotamya Ajansı, Gazete Duvar, Evrensel Gazetesi, Anadolu Ajansı muhabirleri izleyici kısmında yer olmadığı için duruşma sanıklar için ayrılan bölümdeki sandalyelere oturarak izledi.
Duruşma salonun arka kısmındaki sandalyelerde oturan yaklaşık 20 polis “güvenlik” gerekçesiyle duruşmayı izledi.
Duruşmanın Seyri
Mahkeme Bir Önceki Ara Kararından Rücu Etti
Katılan avukatlarının, tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle bir önceki duruşmada reddi hakim talebinde bulunduğu mahkeme heyetinin duruşma salonuna gelmesiyle duruşma başladı. Mahkeme heyeti, katılan avukatlarının bir önceki celse duruşmaya katılma taleplerinin sanık sorgularından önce alınması talebini reddetmişti, bu celse başladığı anda, bu karardan döndüklerini belirterek, önce katılan tarafların taleplerinin alınacağını söyledi.
Mahkeme, dava dosyasının kapsamlı oluşu, dosyadaki taraf sayısının fazlalığı, tarafların beyanlarının eksiksiz olarak tutanaklara geçirilmesinin sağlanması için duruşmanın SEGBİS aracılığıyla kaydedilmesine dair ara karar kurdu.
Katılan vekillerinin reddi hakim talebini reddeden Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesinin karar ve bu kararı karşı bir üst mahkemeye yapılan ve reddedilen itirazlar duruşma tutanağına geçirildi.
Sanık Uğur Yakışır hakkındaki yakalama emrinin infaz edilmediğine ve katılan avukatı Evin Batı’nın sanık polislerin Diyarbakır’a getirtilerek duruşmada bizzat dinlenmeleri veya SEGBİS ile ifadeleri alınması halinde ise yanlarında Naip hakim bulunması dair talebinin reddedildiğine ilişkin karar okunarak dava dosyasına alındı.
Katılma Talepleri
Türkan Elçi: Bizimle Sürekli Beraber Yürüyen Ölülerin Sesleri Var
Mahkeme, müşteki-sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan, Mesut Sevgi ile katılan Türkan Elçi ve diğerlerinin kimlik tespitini yaptıktan sonra duruşmada ilk sözü Türkan Elçi’ye verdi.
Türkan Elçi, “Bilindiği üzere 132 gün önce bu salonda uzun yılların ardından açılan bir cinayet dosyasının adalet arayışının ilk adımları atılacaktı, umutluyduk. Beş yılı aşkın bir zaman da geçmiş olsa umutluyduk. Toplumda yaşadığımız genel atmosfer düşünüldüğünde ‘umut’ sözcüğü çoğu insan için inandırıcılığını yitirmiş olabilir, fakat gerçek bir mağdur hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmez, çünkü umut onların yaşam dayanağıdır. Çoğu kayıp yakınından dinlediğim hikayelerde gidenlerin günün birinde kapıdan içeriye gireceklerine, geri döneceklerine inandıkları gibi ben de adaletin tecelli etmesi gerektiğine hep inandım. 132 gün önce ‘adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var’ şeklinde meramımızı anlatacaktık, fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız, fakat bir yetki vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit ekmek oldukça kolay bir davranıştır, çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var. Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var hepsi o kadar. Fakat bu da bilinmelidir ki bir mülk ancak ve ancak adaletle güçlenir, adaletle ayakta kalabilir. İnsan evladı var olalı peşine düşüp bulmaya çalıştığı en önemli ortak değerlerin başında ‘adaletin’ geldiği de unutulmamalıdır. Albert Camus’un anlatımıyla ‘İnsanlar, herkeste herkesçe benimsenen ortak değere dayanamıyorlarsa, insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda bu makamın, yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır. İlk duruşmada usul tartışması hususunda gösterilen direnç sanıkların salonda hazır bulundurulması konusunda da gösterilmiş olsaydı, yargılamanın sıhhatle yapılmasının olanakları yaratılsaydı, taraflara objektif yaklaşıldığına, adaletin tecellisi için gayret edildiğine kanaat getirilecekti. Zımni de olsa bir yargıç, taraflara meylini hissettirdiğinde eşitlik ilkesinin varlığından söz etmek ne derece doğru olacaktır? Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir. Bir yargıcın meylini hissettirme konusunda Hz. Ömer, Ebu Musa’ya gönderdiği mektupta ‘Duruşma salonundaki yerlerinde ve duruşma anındaki bakışlarında taraflara eşit muamele et ki onlardan zengin olanlar adaletsizlik yapacağı zannını hissetmesinler, zayıf olanlar da adaletsizliğe uğrayacaklarını hatırlarına getirmesinler’ der. Yargıcın tarafsız olması kadar tarafsız görünmesinin hissettirilmesi de önem arz eder ve bu nedenledir ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10. maddesinde ‘Herkesin hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine suç yüklenirken tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. Yargı makamından tarafsız, objektif, bağımsız ve başkalarından farklı tutulmamayı istemek de biz vatandaşların en doğal hakkıdır ve adil yargılanma hakkımızın temelini oluşturmaktadır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayet dosyasında maktul olarak yer alan, koca bir şehrin baro başkanı, ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış Tahir Elçi; toplumun kaosa sürüklendiği, sokaklarda bombaların patlatıldığı, silahların gece gündüz susmak nedir bilmediği, masum insanların zarar gördüğü bir gidişata hiç kimsenin cesaret edip dur diyemediği bir anda sadece kendi insani duygularının etkisiyle ve savaşa karşı durmak gerektiğine olan inancıyla son sözlerini dile getirdiği anda katledildi. Ölümler karşısında kendini sorumlu hissetmesi bana Karl Jaspers’ın bu sözlerini hatırlatır: ‘İnsanlar arasında insan olmalarından gelen bir dayanışma vardır ve bundan ötürü herkes karşı sorumludur. Bilhassa da kişinin tanıklığında işlenen yahut bilmiyor olamayacağı suçlara karşı. Bunları önlemek için elimden geleni yapmıyorsam ben de suç ortağıyım demektir. Diğer insanların öldürülmesini önlemek için hayatımı tehlikeye atmamışsam, sessiz kalmışsam kendimi hukuken, siyaseten ve ahlaken hiçbir şekilde anlaşılamayacak bir biçimde suçlu hissederim, tüm bunların ardından hala yaşıyor oluşum bana kefareti ödenemez bir suçluluk yükler.’ Bugün ben de bu salonda bunu içtenlikle dile getirmek isterim ki; bir insan olarak insanların ölümünden duyulan mahcubiyeti yüreğinde hisseden bir baro başkanını katledenlerin cezalandırılması yönünde mücadele etmememiz de bize kefareti ödenemez bir suçluluk yükleyecektir. Bu talep bir eşin talebi olduğu kadar, bir suçun cezasız kalmaması için sıradan bir vatandaşın insani bir talebi olarak da kabul edebilirsiniz. Yaşanan insanlık dramının karşısında kendini sorumlu hisseden birinin, kaosa mahal verecek şiddet dilini reddederek savaşa karşı olduğunu, savaşın taraflarından çekinmeden samimiyet ve cesaretle dile getirdiği esnada katledilmesi toplumda yankı bulmuş, ölümü esefle karşılanmıştır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayetin acısını dile getirip faillerin cezalandırılmasını talep ettiğim kadar bu menfur cinayetin, toplumun üzerindeki tezahürünün de göz ardı edilmemesi gerektiği hususuna dikkat çekerek adaletin tecelli edeceği beklentisinin toplumun umudu haline geldiğini de belirtmek isterim. Sonu bir mabedin ayakları altında dramla biten bir senaryonun yazarlarının bulunup cezalandırılması huzur ve güven içinde bir ülkede yaşamamız açısından elzemdir. O daracık sokakta başrolleriyle, figüranlarıyla oynanan oyunun senaristinin, yönetmeninin, kurşunu sıkanın bilinemeyeceği veya işlenen suçun taksiren olduğu inandırıcı değildir. Hukuk devleti ilkesi gereği, yaşadığımız mağduriyetin hukuksal çözümünü yargı mekanizmasına bırakmayı gerektirir. Yetkililerin yaşanan mağduriyet karşısında sessiz kalması, olanakların adaletin tecellisi için kullanılmaması, hukuka ve makamlara olan güveni zedeler. İşlenen cinayetle kanayan yaranın onarılma görevinin yargıya düştüğü, kamu düzeninde karşılaşılan her türlü haksızlığın yargı makamlarınca çözülebileceği, adaleti tesis edebilme rolüyle toplumsal barışın ve huzurun sağlanacağı unutulmamalıdır, yargı toplumsal yaraları adaletle onarma işleviyle mükelleftir. Yargı makamlarının adalet dağıtıcısı olarak tanrısallaştırılmış işlevini yerine getirmemesi, suçluların cezalandırılmaması neticesinde yargı hanesinde tarih boyunca hatırlanacak bir leke olarak yerini alacaktır. Davaya katılmama karar verilmesini talep ediyorum.” Dedi.
‘İddianamede Bulunamayan, Tespit Edilmeyen Faili Meçhullerden de Şikâyetçiyiz’
Ömer Elçi’nin davaya katılma talebine ilişkin Kürtçe verdiği beyanını Av. Nahit Eren Türkçe’ye çevirdi. Elçi, şikayetçi olduğunu davaya katılma talebi olduğunu söyledi.
Mehmet Elçi, davacı olduğunu, davaya katılma talebinin olduğunu belirtti.
Ardından söz Türkan Elçi vekili Zahide Beyda Traş Öneri, sadece davaya katılmak değil, yargılamanın tüm aşamalarına etkin bir biçimde katılmak ve adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunmak istediklerini söyledi. Öneri, Elçi’nin öldürülmesine yol açan kapıları, adli ve yapısal hakikatlerle yüzleşerek kapatabileceklerini, hakikatleri onarabileceklerine işaret ederek, “adalet hakkımız için, herkesin hakikat ve onarım hakkı için ve özellikle ihlallerin tekrarına karşı güvencelere sahip olma hakkımızı gerçeğe dönüştürmek için bu ceza davasına katılma talebinde bulunuyoruz. Bu ceza davasında yargılanan sanıklardan şikayetçiyiz. İddianamede olmayan, bulunamayan, yakalanamayan, tespit edilemeyen meçhul faillerden de şikayetçiyiz. Cezalandırılmasını istiyoruz. Katılma talebimizin özü budur”dedi.
‘Cinayetin Ardında Yatan Sebep ve Devletin Sorumluluğu Araştırılmadı’
Türkan Elçi vekili Av. Benan Molu ise, bu davanın Tahir Elçi’nin bütün hayatı boyunca mücadele ettiği diğer davalar gibi cezasız bırakılmak istendiğine dikkat çekerek, bu davanın böyle olmaması için davaya katılma taleplerinin olduğunu vurguladı. Molu, Forensic Architecture’nin hazırladığı rapor olmasaydı belki bugün mahkeme salonunda olmayacaklarını söyledi. Molu, mahkeme salonuna gelinen ana kadar Elçi davasında çok ağır eksiklikler ve ihmallerle karşı karşıya olduklarına dikkat çekerek, bunu ortaya çıkartabilecek, bu eksiklikleri, ihmalleri, cinayetin ardında yatan esas sebebi ortaya çıkartacak hiç bir şeyin yapılmadığını gördüklerini vurguladı. Molu, “Bu cinayetin ardında yatan sebep ve devletin buradaki sorumluluğu hiçbir aşamada araştırılmadı. Devlet soruşturmanın en başında olay yerini yok etti. Elçi’nin vurulma anına dair kamera kayıtları yok edildi ya da kaybedildi. ATK görüntülerde kesintilerin olduğunu kabul ediyor. Dosya resmi olarak kısıtlama kararı olmamasına rağmen fiili olarak avukatlara kısıtlanıyor. Biz bu soruşturmada yapılmayan şeylerin hesabını sormak için ve bunları ortaya çıkartmak için de katılma talebinde bulunuyoruz” dedi.
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, Elçi cinayeti davasının kendileri için bir yüzleşme davası olduğunu aynı zamanda cezasızlıkla mücadelenin bir parçası olduğunu vurguladı. Aydın, Elçi cinayeti nedeniyle sadece ailesinin mağdur olmadığını aynı zamanda Türkiye’de hak ve insan hakları mücadelesi yürüten ve isimlerini sayamadığı sayısız insanın da bunun mağduru olduğunu söyledi. Aydın, Elçi’nin faillerinin ortaya çıkarılması için 215 haftadır adalet arayışında olduklarını hatırlatarak, şikayetçi olduklarını ve bu davaya katılmak istediklerini söyledi.
İnsan Hakları ve Hukuk Örgütlerinin Katılma Talepleri Reddedildi
Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, Gaziantep, Van, Mardin, Şanlıurfa, Ankara, Şırnak Baroları, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Özgürlük için Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve İnsan Hakları Derneği’nin başkan ve yöneticileri tek tek söz alarak davaya katılma talebinde bulundu. Tarafların davaya katılma taleplerine ilişkin tek tek söz hakkı verilen sanık polisler ve avukatları, katılma taleplerine ilişkin bir diyeceklerinin olmadığını, takdirin mahkemenin olduğunu söyledi.
Cumhuriyet Savcısı ise, Türkan Elçi, Ömer Elçi, Mehmet Elçi ve Diyarbakır Barosu’nun suçtan doğrudan zarar görme ihtimallerine binaen katılma taleplerinin kabulüne, diğer barolar ve sivil toplum kuruluşlarının suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle katılma taleplerini reddine kararı verilmesi yönünde mütalaasını verdi.
Saat 12.00 de Mahkeme katılma taleplerini değerlendirmek ve öğlen arası için duruşmaya saat 14.00’e kadar ara verdi. Öğle arasının ardından ara kararı açıklayan Mahkeme Başkanı, suçtan doğrudan zarar ihtimaline binaen müştekiler Türkan Elçi, Ömer Elçi ve Mehmet Elçi ile Diyarbakır Barosu’nun katılan olarak kabulüne karar verdi. Diğer barolar ve sivil toplum kuruluşlarının ise suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle katılma taleplerini reddetti.
Sanık Savunmaları
‘Dört Ayaklı Minare’ye Doğru Ateş Etmedim’
Katılma taleplerine dair ara kararın ardından sanık polislerin sorgusuna geçildi. Savunmalara başlarken SEGBİS yöntemiyle savunmaları alınan polis memurlarının yüzleri net bir şekilde görünmediğinden katılan vekilleri kamera açısının düzeltilmesini talep etti. Kamera açıları düzeltildikten sonra dahi sanıklar kameraya bakmadığından katılan vekillerinin ‘yüzyüzelik’ isteği yerine tam anlamıyla gelmemiş oldu.
İlk ifade veren sanık polis memuru Sinan Tabur, olay günü Dört Ayaklı Minareye yaklaşık 25 metre mesafede oldukları sırada silah sesleri gelmesi üzerine tabancısına mermi sürerek kendilerine doğru koşarak gelen ilk kişiyi iki el ateş ardından koşan ikinci kişiye ise 4 el ateş ettiğini söyledi. Tabur, bu kişinin kendisini 4-5 metre geçtikten sonra arkaya doğru bir el ateş etmesi nedeniyle karın boşluğundan yaralandığını, olduğu yere çöktüğünü ve bunun görüntülerde mevcut olduğunu savundu. Bulunduğu yerin ön tarafındaki Ford marka araç ile pazarcıların kullandığı aracın Dört Ayaklı Minarenin ayak kısmını komple kapattığını ileri süren Tabur’un savunması sona erdikten sonra katılanlar vekilleri tarafından sorulara geçildi.
Sanık Tabur: Hakkımda Herhangi Bir İdari Soruşturma açılmadı
Mahkeme Başkanın “O örgüt mensuplarına ateş ettiğin sırada, Tahir Elçi’yi gördün mü?” sorusuna sanık Tabur “Benim bulunduğum yerden Dört Ayaklı Minarenin ayak kısmı dahi gözükmüyor, kesinlikle hiç kimseyi görmedim. Zaten yakın mesafe, beş metreye kadar olan mesafede ben silah kullandım. Yani hedef gözeterek atış yaptım ve ön taraf komple boştu” cevabını verdi. Tabur, sanık polisler Fuat Tan, Mesut Sevgi ile aynı şubede çalıştıkları için tanıdığını söyledi. Müşteki sanık Tabur, olay günü, Yenikapı Sokak içerisinde İstihbarat Şubeden polis görmediğini, Cizre JİTEM davası sanıkları Cemal Temizöz veya Kamil Atak’ı tanımadığını, Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra hakkında herhangi bir idari soruşturma açılmadığını, yaralandıktan sonra uzun menzilli silah sesi de duyduğunu söyledi. Sanık avukatı Mehmet Ali Köroğlu ise, müvekkilinin bu olayın faili değil mağduru olduğunu, nasıl olduysa bu olayın sanığı pozisyonuna getirildiğini savunarak, şikayetçi olduklarını belirtti ve davaya katılma talebinde bulundu.
‘Yedek Şarjörüm Olmadığı için İstihbaratçının Belindeki Silahı Aldım’
Verilen bir kısa bir aranın ardından tekrar duruşma başladı. Sanık polis memuru Mesut Sevgi savunmasında, olay günü görevlerinin, Dört Ayaklı Minare önünde yapılan basın açıklamasında Kürtçe yapılan konuşmaları yazıp merkeze aktarmak olduğunu söyledi. Sokağın başında silah sesi duyduğunda kendisi ile Tahir Elçi ile arasında bir buçuk metre olduğunu ifade etti. Sanık Sevgi çapraz sorgusunda kendilerine doğru koşan iki kişinin ayaklarına doğru ateş ettiğini, bu sırada Tahir Elçi’nin arka tarafında olduğunu, ateş ettiği kişi ile Elçi arasında beş metre fark olduğunu, mermisi bittiği sırada yerde yatan bir kişiyi gördüğünü, Elçi’nin vurulma anını görmediğini, yedek şarjörü olmadığı için yerde yatan istihbarat şubenin kameramanın silahını belinden alıp mevzilenlendiği, Tahir Elçi’yi korumaya yönelik bir refleksinin olmadığını, ateş ettiği sırada Tahir Elçi’nin hangi pozisyonda durduğunu görmediğini savundu.
Rapora göre Elçi’yi Vurma İhtimali Yüksek olan Sevgi: Elçi Atış Menzilimin Dışındaydı
Mahkeme Başkanı’nın “Londra Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda, senin diğer şüphelilere göre engelsiz bir şekilde Tahir Elçi’ye ateş hattının bulunduğu, senin diğer sanıklara göre vurma ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtilmiş. Bu rapora karşı bir diyeceğin var mı?” sorusuna sanık Sevgi, Elçi’nin vurulduğu yer ile kendisinin bulunduğu yer arasında iki buçuk, üç metre mesafe olduğunu, Elçi’nin atış menzillerinin dışında olduğunu ileri sürdü. Mesut Sevgi’nin avukatı Av. Muammer Çolakoğlu ise daha sonra ayrıntılı beyanda bulanacaklarını söyledi.
Olay Anına Ait Görüntüleri İfade Verdiği Sırada İzlemiş
Sanık polis memuru Fuat Tan ise olay günü ekip amiri vekili olarak görev yaptığını belirterek, ateş edildiği sırada Connect marka aracın ön tarafında olduğunu, kendilerine doğru koşan kişiler hedefine girdikten sonra hedef gözeterek ateş ettiğini ancak kaç el ateş ettiğini bilmediğini, Elçi’nin görüş alanında olmadığını iddia etti. Olaydan sonra gelen takviye kuvvetlerin hendeklerin bulunduğu yöne doğru ateş ederek müdahalede bulunduğunu savundu. Sanık polis Tan çapraz sorgusunda ise bulunduğu yerin önünde Dört Ayaklı Minare olduğu için Tahir Elçi’nin vurulma anını görme imkanının olmadığını ve Elçi’nin öldüğünü daha sonra fark ettiğini, olay anına ait görüntüleri Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde ifadesini alan polislerle birlikte sırada izlediğini, telsiz görüşmesinde geçen “uzun hat” ifadesinin telefonla görüşme anlamında geldiğini savundu.
Savunması sonrası pek çok ayrıntılı soru sorulduktan sonra, son olarak Av. Barış Yavuz, olay tutanağının neden hemen olaydan sonra değil de akşam saat 21.00 de tutulduğunu sordu. Sanık ise bilgisi olmadığını söyledi. Av. Barış Yavuz ise, “Görüntüleri izlediniz, incelediniz, amirlerinizle konuştunuz, hepsiyle görüştükten sonra bu olay tutanağını düzenlediniz. Altında imzanız var.” dedi. Sanık ise bilmediğini yineledi. Sanık Fuat Tan’ın avukatı Muammer Çolakoğlu Elçi’nin vurulduğu olay mahallinde tanıklar ve sanıklarla birlikte keşif yapılmasını talep etti.
Av. Aydın: Soruşturma Aşamasında Gizlendiğini Düşündüğümüz Deliller Var
Yarım saatlik ara verilen duruşma tekrar başladı. İddia makamı mütalaasında, tanıklar Deniz Ataş, Ekrem Özgün, Recep Özbek, Lojman ve diğer gizli tanık olmak üzere beş adet tanığın dinlenmesi için talimat yazılmasını talep etti. Ardından söz alan katılan avukatı Aynur Tuncer Yazgan, tevsii tahkikat taleplerini derli toplu sunmak üzere süre talep ederek, sanık sorgularının henüz tamamlanmadığını, sanıkları dikkatle dinleyerek, notları almaya çalıştıklarını ancak maddi hataya sebep olmamak için duruşma tutanağının SEGBİS çözümü geldikten sonra beyanda bulunacaklarını söyledi. Yazgan, olayla ilgili görüntüler ve değerlendirmelerin duruşmada canlı ve mukayeseli olarak ileri geri oynatılarak birlikte değerlendirilmesi bakımından da tanıkların bir sonraki duruşmada hazır edilmesini talep etti. Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ise henüz delillerinin büyük bir kısmının toplanmadığını, tanıkların hiçbirisinin dinlenmediğini, soruşturma aşamasında gizlendiğini düşündükleri ya da müdahale edildiğini düşündükleri bazı delillerin olduğunu, belki bunların bir kısmını kurtarma ihtimallerinin olduğunu belirterek, halen görev başında sanık polislerin delillere etki etme ihtimali olduğunu bu nedenle delilerin karartılmaması için sanıkların tedbir amacıyla tutuklanmasını talep etti.
Ara Kararlar
Gün boyunca devam eden duruşmada mahkeme ara karar için saat 17.00’de ara verdi. Yaklaşık bir saatlik aranın ardından açıklanan ara kararlar şöyle
- Müşteki Melek Erdur’un şikayet ve delilleri ile katılma talebinin olup olmadığı hususuna ilişkin dinlenilmek üzere Elazığ Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına,
- Müşteki Dilek Çiftaslan’ın şikayet ve delilleri ile katılma talebinin olup olmadığı hususuna ilişkin dinlenilmek üzere Kahramanmaraş Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına,
- Sanık ve müdafilerin hazır oldukları talimat mahkemelerine yeni duruşma gün ve saatinin bildirilmesine,
- Sanık Uğur Yakışır hakkındaki yakalama emrinin devamına, infazının beklenilmesine,
- Gizli tanıklar İ61BR10KM55TM46Z ve Lojman-2019’un mahkemece duruşmada ses ve görüntülerinin değiştirilerek bizzat dinlenilmesine, ilgili tanık koruma şube müdürlüğüne müzekkere yazılmasına,
- Her ne kadar tanıklar Aziz Aslan, Nazım Baran, Seyit Yalçındağ, Ahmet Karadaşlı, Velat Alan, Hasan Yazğar, Lütfullah Yalçı, Serap Erkuş, Hakan Aslan, Abdulkadir Özbalta’nın tanık olarak dinlenilmeleri için tensiben karar kılınmış ise de mezkur kişilerin olaya ilişkin bizzat görgüye dayalı tanıklıkları bulunmadığı nedeniyle dinlenilmelerinden vazgeçilmesine,
- Olay hakkında beyanları bulunan Ahmet Sanlı, Deniz Ataş, Mehmet Türk, Recep Özbek, Ekrem Özgün’ün bir sonraki celse tanık olarak dinlenilmelerine,
- Katılan vekillerinin tevsi tahkikat taleplerini yazılı olarak sunmak üzere gelecek celseye kadar süre verilmesine,
- Sanıklar Fuat Tan ve Mesut Sevgi müdafiinin keşif yapılması yönündeki talebinin bilahare değerlendirilmesine,
- Müşteki sanık Sinan Tabur’un katılma talebinin kabulü ile UYAP sisteminden taraf bilgisinin katılan/sanık olarak değiştirilmesine,
- Katılan vekili Av.Cihan Aydın’ın sanıkların tutuklanması yönündeki talebinin sanıkların kaçma ve delil karartma şüphesini oluşturacak dosya kapsamında somut bir delilin bulunmaması, atılı suçun CMK 100 ve devamı maddelerinde yer alan katalog suçlar arasında yer almaması, sanıkların savunmalarının alınmış olması dikkate alınarak yerinde görülmeyen tutuklama talebinin reddine, ölçülülük ilkesi gözetilerek ret olunan tutuklama tedbiri yerine sanıklar hakkında CMK 109/3-a maddesi gereğince yurt dışı çıkış yasağı tedbirinin konulmasına,
- 5271 sayılı CMK’nın 196/4. Fıkrası uyarınca yurt içinde bulunan sanığın sorgusunun yapılabilmesi veya duruşmalara katılımının sağlanması amacıyla SEGBİS sisteminin mahkemelerce kullanılabileceğinin ön görüldüğü, sanıkların duruşmada bizzat hazır olmak istemeyerek bulunduğu mahal mahkemelerde mevcut bulunan SEGBİS vasıtasıyla duruşmaya katılmak istemeleri, SEGBİS sistemi ile müşteki vekillerinin sanıklara soru sorma haklarının tekniksel olarak sağlandığı, dolayısıyla doğrudan doğruya veya sözlülük ilkelerinin duruşmada gerçekleştiği anlaşılmakla sanıkların bizzat duruşmada hazır edilmesi yönündeki katılan vekillerinin taleplerinin reddine,
- Duruşmaya ilişkin SEGBİS kayıtlarının celse arasında çözümünün yapılmasına,
- Bu nedenle duruşmanın 14 Temmuz 2021 günü saat 10:00’a bırakılmasına karar verildi.
Duruşma Sonrası
Duruşma bittiğinde adliyede pek az kişi kalmıştı. Avukatlar topluca adliyeyi terk ederken dışarda yoğun polis kalabalığı mevcuttu. Gazeteciler de duruşma sonrası basın açıklaması için yerlerini almıştı. Ancak polis memurları basın açıklamasını kapının önünde değil ancak 10 metre kadar ileride bulunan alanda yapılabileceğini söyledi.
Basın açıklamasında Av. Benan Molu, “Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından 5 yıl geçtikten sonra bugün ilk defa gerçek bir duruşma yapma imkanı bulduk. Hem Tahir Elçi’nin CNN Türk’te söylediği sözler sebebiyle ona karşı başlatılan karalama kampanyası hem de hedef gösterilmesiyle ölümünden itibaren etkili bir soruşturma yürütülmemesine dair 5 yılda yaşadıklarımızı ifade etme imkanı bulduk. İlk defa sanık polislerin ifadelerinin alınması imkanı bulundu. Hayatını cezasızlık politikasına adayan Tahir Elçi’nin davasının cezasız kalmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Av. Erkan Şenses ise, “Geçen celse heyetle aramızda yaşanan gerginlikten sonra heyet bugün öncelikle Türkan Elçi ve avukatlarının beyanları ve katılma taleplerini alarak, sanık sorgularına geçmeyi kabul etti. Sanıklar sorgularında suçu inkar yoluna gittiler, biz delillerin tartışılması aşamasında sanık sorguları dahil tüm delillerle birlikte mahkeme huzurunda delilleri tartışacağız. Suçun vehameti gereği sanıkların tutuklu yargılanmasını talep ettik ancak mahkeme taleplerimizi reddetti. Maalesef ülkemizde en basit ifade özgürlüğü davalarında bile tutuklama tedbirine başvurulurken, baro başkanın öldürülmesi davasında bu tedbire başvurulmasının ölçülü olmayacağı ifade edildi. Yine tanıkların duruşmada ceza muhakemesi gereğince yüzleştirme yapabilmesi açısından sanıkların gelecek celse tanıkların karşısında yer alması gerektiğini söyledik. Bu sebeple sanıkların Diyarbakır Adliyesinde duruşmaya katılmasını talep ettik. Ancak talebimiz yine reddedildi. Gizli tanıkların başka bir yerde talimatla dinlenmesi talebine karşı çıkmamızla mahkeme, gizli tanıkların gelecek celse ses ve görüntülerinin değiştirilerek Diyarbakır’da dinlenmesine karar verdi. Mahkeme adil bir hükme varmak istiyorsa sanıkların Diyarbakır Adliyesinde yer almasını sağlamalıdır. Fakat mahkeme ısrarlı bir tutum içine giriyor. Adil yargılama ve adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz. “ beyanlarında bulundu.