700. Hafta Davası

Mahkeme: 21. Asliye Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2020/559

27 Mayıs 1995’ten bu yana her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi ve basın açıklaması düzenleyerek gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve faillerinin yargılanması talebiyle bir araya gelen Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 700. hafta buluşmasına polis müdahale etti. 25 Ağustos 2018’deki 700. buluşmada gözaltına alınan 46 kişiye polise mukavemet edildiği gerekçesiyle dava açıldı. Davanın 2. duruşması 12 Temmuz 2021’de İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşma Öncesi

Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde Cumartesi Anneleri/ İnsanlarıtarafından basın açıklaması yapıldı. İlk duruşmanın aksine basın açıklamasının yapıldığı meydanda çok sayıda polis yoktu. Basın açıklamasını gözaltında kaybedilen Ferhat Tepe’nin kardeşi Ayşe Tepe okudu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Biz evlatları, yakınları güvenlik görevlileri tarafından kaybedilenleriz. Yıllardır kayıplarını arayanlarız. Yıllardır Galatasaray Meydanı’nda ‘evlatlarımızın hiç olmazsa kemiklerini verin’ diye haykıranlarız. Sevdiklerimizin mezarlarına bırakamadığımız karanfilleri göğsümüzde taşıyanlarız. Biz, 850 hafta boyunca dünyanın en barışçıl, en haklı mücadelesini yürüten anneleriz, evlatlarız, kardeşleriz, hak savunucularıyız… Biz, taleplerimize kulaklarını tıkayanlar tarafından yaka paça gözaltına alınan, şiddet görenleriz.”

“Biz vazgeçmeyenleriz. Kaybedilen her bir evladımızın akıbetini öğrenene kadar pes etmeyecek olanlarız. Bugün burada yargılanan bu pes etmeyen irademizdir. Bugün burada yargılanan anayasal haklarımızdır. Anayasal haklarımızı kullanmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu hakkımızı kullanmak için seçtiğimiz ve 700 hafta boyunca bizden kaynaklanan tek bir olay çıkmadan oturduğumuz Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz. Bir değil bin dava da açsanız biz asıl davamızdan, ‘evlatlarımız nerede’ diye haykırmaktan asla ama asla vazgeçmeyeceğiz.”

Basın açıklamasının ardından duruşmanın görüleceği salonun önüne geçildi. Duruşmanın -katılımın çok olması nedeniyle- İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi salonu yerine İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görülmesi kararlaştırılmıştı. Duruşma salonuna giden koridorun başına bir turnike yerleştirilmişti ve 3 adliye güvenlik görevlisi hazır bulunuyordu. İki buçuk saat gecikmeyle, saat 12.30’da başlayan duruşma için çok sayıda milletvekili, avukat, gazeteci, sivil toplum kuruluşu temsilcileri uzun saatler salon önünde bekledi.

Duruşmaya Katılım

Cumartesi Anneleri/ İnsanları’nın eyleminin 700. haftasında polisin müdahale ederek gözaltına aldığı 46 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşmasına CHP Milletvekilleri Ali Şeker, Mahmut Tanal, Turan Aydoğan, Sezgin Tanrıkulu; HDP Milletvekilleri Züleyha Gülüm, Oya Ersoy, Musa Piroğlu, Dilşat Canbaz, Hüda Kaya, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, çok sayıda insan hakları savunucusu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı. Duruşmayı basın mensubu olarak Evrensel Gazetesi, Mezopotamya Haber Ajansı, Gazete Duvar, Fırat Haber Ajansı (ANF) ve Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) izledi.

Duruşma salonunun önünde yaklaşık 3 saate kadar uzun bir bekleyiş oldu. Pandemi şartlarının oluşturduğu riske rağmen, çok sayıda kişi fiziksel mesafelenmenin mümkün olmadığı koşullarda duruşmanın başlamasını bekledi.

Salona öncelikle sanıklar ve avukatları, sonra da basın mensupları alındı. Duruşmanın yapılacağı salon oldukça büyüktü. Salondaki yerleşim pandemi kurallarına uygun şekilde, arada bir boşluk bırakılarak yapıldı. Kayıp yakınları olan sanıkların boynunda kaybettirilen yakınlarının fotoğrafları vardı.

Duruşmanın Seyri

Duruşma saati 10:00 olmasına rağmen salona 12:00 gibi alındık. Duruşma savcısı ve hâkim salona 40 dakika sonra geldi. Bu süre zarfında salonda beklenildi. Heyet beklenirken kimlik tespitleri yapıldı. Bu sırada 1995 yılında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi olan Cumartesi Anneleri/ İnsanları’ndan Hanife Yıldız, ‘sanık’ durumunda olmalarına “Ben davacıyım. Nasıl suçlu oluyoruz? Çocuğumu kaybettiler. Şimdi bize sanık diyorlar, suçlu diyorlar. Benim oğlumu kaybedenler yok, biz yargılanıyoruz” sözleriyle tepki gösterdi.

Havanın sıcak olması, maskelerin yüzlerden indirilmemesi gibi sebepler de dahil olmak üzere uzun süren bekleyiş herkesi çok yordu. Bu durum avukatlar tarafından duruşmada birçok kez dile getirildi.

Öztürk Türkdoğan: Böyle Bir Davanın Sürdürülmesinin Bir Anlamı Yok

Uzun süren kimlik tespitlerinin ardından beyanlara geçildi. İlk olarak İnsan Hakları Derneği Başkanı (İHD) Avukat Öztürk Türkdoğan söz aldı. Böyle bir davanın açılmaması gerektiğini söyleyen Türkdoğan “Çok sert bir müdahale ile tartaklanarak gözaltına alındılar ve ardından böyle bir davayla karşılaştılar” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Cumartesi Anneleri’nin ve İHD İstanbul Şube Kayıplar Komisyonunun kesintisiz oturma eylemi Galatasaray Lisesi önünde bulunan Galatasaray Meydanı’nı adeta bir hafıza mekanı haline getirmiş ve 2911 sayılı kanunun 4. maddesinin b fıkrası kapsamına giren kendi kural ve sınırları içinde kalan bir geleneksel toplantıya dönüştürmüştür. Dolayısıyla böylesi bir gösterinin veya toplantının 2911 sayılı kanun kapsamına alınması kanunun kendi düzenlediği istisnaya da aykırıdır. 2911 sayılı kanunun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır.”

Türkdoğan’ın beyanı Mahkeme Başkanı tarafından iki kere kesildi. “Kısa tutması” söylendi. Mahkeme Başkanı’nın “kısa tutma” yönündeki uyarısı duruşma boyunca avukat ve sanıklara pek çok kez yapıldı.

Türkdoğan’ın konuşması şöyle devam etti: “İçişleri bakanı eylemi aynı gün yasaklıyor. Gerekçelere baktığınızda hiçbir şey yok. Darbeden bir gün sonra dahi bu eylem gerçekleşti. Böyle bir davanın sürdürülmesinin bir anlamı yok, ne kadar sürerse sürsün beraat verilecek. 2,5 saattir bekliyoruz, kısa tutmamı istediniz ama bizim de enerjimiz yok.”

“Somut olay incelendiğinde kanun kapsamında değerlendirilemeyecek Türkiye’nin en uzun soluklu adalet ve sivil itaatsizlik eylemine katılanlara karşı böyle bir dava açılmasının kanuna aykırılığı açıktır. Annelerinin orada oturması, yakınlarını sorması, faillerin yargılanması haklarıdır. Usul ekonomisi uyarınca yargılama sonucunda ulaşılabilecek sonuç daha en başından belli olduğundan, yani ortada bir suç olmadığından mahkemenin CMK 223/9. fıkra uyarınca derhal beraat kararı vermesi gerekmektedir. Böyle bir davanın açılması hukuki değildir. Kayıplarını arayanların yargılanması vicdanları yaralamıştır. Bu davada er ya da geç beraat kararı verilecektir. Adalet aramak en doğal haktır. Derhal beraat talep ediyoruz.”

Türkdoğan’dan sonra Avukat Tuğçe Duygu Köksal söz aldı. Mahkeme Başkanı Köksal’ı da “kısa tutma”sı yönünde uyardı. Köksal’dan sonra Avukat Jiyan Tosun söz aldı. Gözaltına kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı olan Jiyan Tosun kaybedilen babasının akıbetini soran ablası Besna Tosun’un avukatlığını yapıyor.

Avukat Jiyan Tosun, 700. haftada yapılan saldırının Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu söyledi.

Mahkeme Başkanı, Tosun’un sözünü keserek talebini iletmesini istedi. Jiyan Tosun, adil yargılanma yapılıp yapılmadığına ilişkin İstanbul Barosu adına gözlemcilik statüsü verilmesini talep etti.

Besna Tosun: 26 yıldır Hayatımı Cehenneme Çeviren O Kişinin Gülüşüyle Yaşıyorum

Avukat Jiyan Tosun’un ardından Besna Tosun’un beyanına geçildi. Tosun, beyanını hazırladığı metinden okudu.

19 Ekim 1995 tarihinde 3 sivil polis tarafından evinin önünden gözaltına alınarak kaybedilen Fehmi Tosun’un kızıyım” diyerek sözlerine başlayan Besna Tosun, o akşam babasını almaya gelen kişilerden birinin kendisine güldüğünü söyledi. Tosun, “26 yıldır hayatımızı cehenneme çeviren o kişinin gülüşüyle yaşıyorum… Bir gün adil bir yargı önünde hesaplaşmanın umuduyla, o gülüşü unutmamak için hafızamı milyon kere zorluyorum ve unutmayacağım” dedi.

Besna Tosun iç hukukta sonuç alamadıklarını, bu nedenle davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdıklarını söyledi. Tosun şöyle devam etti: “2003 yılında sonuçlanan davamızda AKP hükümeti AİHM’e verdiği savunmada ‘Hükümetimiz Fehmi Tosun’un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesinin (yani yaşam hakkının) ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir’ dedi ve yaşam hakkı ihlallerinde gerekli tüm önlemleri alıp, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Ancak hükümet bu taahhüdünü yerine getirmediği gibi kaybedilen babamı aramamızı bile suç ilan etti.”

“Darp raporlarımıza ve olay anına ait görüntülere rağmen savcılığa yaptığımız suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Bugün ise burada hakları ihlal edilen ve polis şiddetine maruz kalan bizler yargılanıyoruz. Bugün burada yargılanan, babamın zorla kaybedilmesinden sorumlu olan, yani insanlığa karşı suç işleyen kişiler olmalıydı, ama babamızı aradığımız için, adalet istediğimiz için, kardeşimle birlikte bizler yargılanıyoruz. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Hakikati bilme hakkımız var. Adalete ulaşmaya hakkımız var. Bu haklarımızı talep etmeyi suçmuş gibi gösterenler insanlığa karşı suç işleyenlerin hesap vermesini engelliyor. Önce sevdiklerimizi aldılar, yaşamdan tüm izlerini sildiler. Bize en ufak bir umut kırıntısı dahi bırakmamak için bizi zamansız ve mekansız bıraktılar. Bizi soluk alamadığımız bir belirsizliğe mahkûm ettiler. Bu belirsizlik sonsuz bir yasa, bitmeyen bir işkenceye dönüştü. Sevdiklerimizi hatırladığımız ve topluma hatırlattığımız, ellerimizde sevdiklerimizin mezarlarına koyamadığımız karanfillerimizle gittiğimiz yerdir Galatasaray. 700. haftamızdan sonra Galatasaray Meydanını suç mahalli, sevdiklerini arayan bizleri de suçlu ilan ettiler. Galatasaray Meydanı’nı sadece kayıp yakınlarına değil tüm topluma yasakladılar. Bu yasak kararını verenler kayıp yakınlarının değil, faillerin gözünden bakıyor. Dolayısıyla bizleri de yakınlarımız gibi susturulması ve gerekirse ortadan kaldırılması gereken kişiler olarak görüyorlar.”

Tosun son olarak şunları söyledi:

151 haftadır polis bariyerleriyle kapatılan Galatasaray Meydanı, 26 yıllık umudumun ve direncimin tanığıdır ve gözlerimin önünde gözaltına alınarak kaybedilen babam Fehmi Tosun ile kurduğum tek bağdır. ‘Galatasaray Meydanından vazgeçin’ demek, kaybedilen sevdiklerinizden vazgeçin demektir, ben vazgeçmiyorum.

Yıllardır Galatasaray Meydanından, zorla kaybedilen babamın başına ne geldiğinin araştırılmasını, yaşıyorsa kurtarılmasını, öldüyse bedenin gömüldüğü yerden çıkartılıp bize teslim edilmesini istedim. Tek bir savcı söylediklerimi dikkate almadı, kendiliğinden soruşturma açma görevini yerine getirmedi. Anlattığımız insanlığa karşı suçla ilgili harekete geçmeyen, etkin soruşturma ve kovuşturma yürütmeyen yargı makamları benim yargılanmam için harekete geçti.

26 yıldır yaşamından umudumu kestiğim anlarda bile babamı aramaktan vazgeçmedim. Vazgeçmem! Onu bulmak, onunla vedalaşmak istiyorum. Yasımı tutmak istiyorum ve bugün bunu istediğim için yargılanıyorum. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan keyfi yasaklarla, baskı ve şiddetle bizleri korkutmak ve susturmak istiyorlar, susmayacağım! 26 yıldır aradığımız mezarsız sevdiklerimizi unutmamızı istiyorlar, unutmayacağım. Onlardan vazgeçmemizi istiyorlar. Kaç yıl geçerse geçsin ve bedeli ne olursa olsun ben babamı aramaktan asla vazgeçmeyeceğim.”

Mahkeme Başkanı Tosun’a “Uyarı yapıldığını duydun mu? Gülseren Yoleri’ye tebligat gittiğini biliyor muydun?” diye sordu. Tosun “Hayır. Haberim yok. Şube başkanımız bir radyo programındaydı” diye yanıt verdi.

Tosun’a biz izleyenlerin görmediği fotoğraf ya da video gösterildi. Tosun “Evet, benim” dedi ve şunları söyledi:

“Uyarı yapmadan bu eylem yasaklandı. Çok kısa süre önce polisler ‘Bir ihtiyacınız var mı?’ diye sormuştu. Yaşlı annelerimiz var diyerek bağırıyorum orda. Saçım çekiliyor.”

Tosun, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmedi. Diğer tüm sanıklar açısından da bu soru “Kabul etmiyorum” diye yanıtlandı.

Gamze Elvan: Şanslıyım, Kardeşimin Mezarına Karanfil Bırakabiliyorum, Yas Tutabiliyorum

Salondaki ses sisteminin iyi olmamasından kaynaklı özellikle avukatların sesi zor duyuluyordu. Besna Tosun’un ardından duruşmaya 13:30 gibi ara verildi. Aranın ardından sanık Gamze Elvan söz aldı. Elvan, Gezi eylemlerinde polis tarafından öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın ablası. Elvan buna istinaden “Şanslıyım çünkü en azından bayramlarda, anmalarda kardeşimin mezarına gidebiliyorum” dedi.

Elvan şunları söyledi:

“Ben beş yıldır İHD’de gönüllü olarak çalışıyorum. Cumartesi Anneleri’ni biliyorum, ama ilk 8 yıl önce eylemlerine gittim, katıldım. Anlaşıldığı üzere ben herhangi bir yakınımı gözaltında kaybetmedim ama ben de bizzat polis şiddetine maruz kaldım. Gezi direnişi sırasında kardeşim Berkin’i polis başından vurdu ve onu öldürdü. O günden beri adalet arayan birisi olarak adalet arayan herkesin yanında olmaya çalışıyorum. Ben Besna’dan, İkbal abladan şanslıyım çünkü en azından bayramlarda, anmalarda gidebiliyorum mezarına, bir karanfil bırakabiliyorum, yas tutabiliyorum. Kardeşimi öldüren katillerden biri kısmen de olsa yargılandı ve ben hesap sorabildim.

700. haftada da her hafta olduğu gibi Galatasaray Meydanı’ndaydık. Orada polis şiddetine bizzat maruz kaldım, polis şiddetine tanık oldum. Sevdiklerimizi bizden alanlar bu mahkeme salonlarında yargılanmalı, bizler değil. Yargı makamı gözaltında kaybetme suçunu araştırmalı ve sorumluları cezalandırmalı, sevdiklerini arayanlar değil. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine nefes aldığım sürece destek vermeye devam edeceğim. Onların talepleri karşılanana kadar onların yanında olacağım. Bu hiçbir zaman değişmeyecek.”

Özge Elvan: 90’lardan Bugüne Değişen Tek Şey Başkanlar, Liderler

Gamze Elvan’dan sonra yine kendisi gibi sanık olan kardeşi Özge Elvan söz aldı ve şunları söyledi:

“Ne Besna’dan ne ablamdan çok farklı bir şey söylemeyeceğim. Cumartesi Anneleri ile yolumuzun kesişmesi Gezi direnişinde kardeşim Berkin Elvan’ın vurulduğu dönemlerde başlamıştı ve o günden sonra ortak acılarımız bizi birbirimize kenetledi. 90’lardan bugüne değişen tek şey başkanlar, liderler oldu fakat Cumartesi Annelerinden Gezi’ye değişmeyen şey şiddetin geleneksel bir yöntem olarak kullanılmasıdır. Ve bu 700. haftada yine karşımıza çıktı. Ve evet destek olmak için oradaydım, annelerin, kayıp yakınlarının, hak savunucularının maruz kaldığı polis şiddetine tanık da oldum. Cumartesi Annelerine elimden geldiğince destek olmaya, yanlarında olmaya çalıştım ve olacağım da. Derhal beraatimi talep ediyorum.”

Sinan Arslan: Polis Küfür Ederek Kafama, Vücuduma Vurdu

Elvan kardeşlerden sonra sanık Sinan Arslan’ın beyanına geçildi:

“Cumartesi Anneleri eylemlerine 5-6 yıldır katılıyorum. O gün de oradaydım. Alan temizlenmesinde polisler bize yardım ediyordu. Birden başka ekip geldi. Yaşlı kadınlara şiddet uygulamaya başladılar. Ben de dayanamayarak engel olmaya çalıştım. 3-4 polis üzerime çullandı. Bir tane komiser geldi. Burada söyleyemeyeceğim küfürlerle kafama, vücuduma vurmaya başladı. Diğer insanlar gelince melek oldu. ‘Benim çocuğum evde hasta’ falan dedi. Böyle bir insanın yetiştirdiği insandan… “

Tam burada Arslan’ın sözleri kesildi. Mahkeme Başkanı “Savunmaya geç”dedi. Ona da diğer sanıklar gibi görüntüler gösterildi.

Gamze Elvan, Özge Elvan ve Sinan Arslan’ın avukatı Çiğdem Akbulut söz alarak toplanabilecek başka delil olmadığını, bu dosyada beraat dışında bir karar verilemeyeceğini belirtti, beraat talebini yineledi. Akbulut şunları söyledi: “Dosyada sanık olarak yargılanan isimlere gösterdiğiniz fotoğraflarda polislerin darp ettiği, işkence yaptığı çok açık. Bundan sonra dinlenecek sanıklar da aynı şeyleri söyleyecekler. Orada ablukaya alınan, dağılmalarına dahi izin verilmeyen insanlar var. Bundan başka bir şey de yok.”

Kenan Yıldızerler: Burada Yaşananların Sorumlusu Siyasi Erktir

Akbulut’un ardından sanık Kenan Yıldızerler söz aldı:

“20 yıldır İHD üyesiyim, defalarca şiddet gördüm, 2015’te Suruç Katliamı’ndan sağ kurtuldum. O kadar çok sebebim var ki bu eyleme gitmek için. Anayasal hakkımı kullanmak için oradaydım, ters kelepçelendim, yere yatırıldım. Burada yaşananların sorumlusu siyasi erktir. Siyasi erkin etkisinde hareket ediyorsunuz. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.

Yıldızerler’in “Burada yaşananların sorumlusu siyasi erktir” ifadesi her ne kadar cümlelerine devam etse de Mahkeme Başkanı tarafından kesildi. “Savunma dışına çıkma” denilerek iki kez uyarıldı. Bunun üzerine söz alan avukatlar savunma hakkının kısıtlanamayacağını söyledi. Mahkeme Başkanı bu kez avukatların sözünü keserek “Duruşma salonundan atarım. Kimse ben söz vermeden konuşmayacak!” dedi. Avukatların itirazları karşılıklı tartışmaya dönüştü. Mahkeme Başkanı usul hatırlatmalarını “Savunma dışına çıkmadığı sürece kimseye müdahale etmedim” diyerek yanıtladı.

Kenan Yıldızerler: Yerlerde Sürüklenen Annelerin Fotoğraflarını Niye Göstermiyorsunuz?

Kenan Yıldızerler gösterilen fotoğraflarla ilgili sorulara cevap vermeyeceğini beyan etti. “Yerlerde sürüklenen annelerin fotoğraflarını niye göstermiyorsunuz” diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Avukat Levent Pişkinsöz aldı, fotoğrafların usule aykırı çekildiğini söyleyerek delil olarak anlam teşkil etmeyeceklerini belirtti. İzleyiciler arasında yer alan CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Mahkeme Başkanı’nın tutumuna itiraz ederek, beyanların sürekli kesilmesine ve fotoğraflarla ilgili soru sorulmasına tepki gösterdi. Tanal, “10.00’da başlaması gereken duruşma 12.30’da başlıyor. Sanıklara sorulan sorular usule aykırı. Sırf siyasi erk dediği için sözünü kesiyorsunuz” dedi.

Tartışma sürerken CHP Milletvekili Mahmut Tanal, güvenlik çağrılarak dışarı çıkarılmak istendi. Tanal, “Çıkmıyorum. Bitkin yorgun vaziyette duruşma mı yapılır!” diye bağırdı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı “Salon boşalana kadar duruşmaya devam etmeyeceğim” diyerek salonun boşaltılmasını talep etti. 14:00’de boşaltılan salona 3-4 dakika içinde yeniden alındık. CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın salona alınmayacağı yönündeki tutanak, duruşma salonu önünde bekleyen Tanal’a verildi. Tanal ile güvenlik görevlileri arasında kısa bir tartışma yaşandı. Tanal, tutanağı gazetecilere göstermek isterken güvenlik engel olmaya çalıştı. Yaşanan tartışmanın ardından Tanal salona alınmadı, duruşma yeniden başladı.

Nahit Eren: Fevri ve Duygusal Davranmaya Başladınız

İlk olarak Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren söz aldı. Eren, “Az evvel bir milletvekilini duruşmaya almadınız. Evet yetki sizde ama bunun da sınırları var. Duruşmanın zamanında başlaması da sizin tasarrufunuzda. Bugün örneğin ben Diyarbakır’dan geldim. Saat 10:00’daki duruşmaya yetişmek için… Siz ise 2,5 saat geç geldiniz. Biz hiçbir şey söylemedik. Sonra müvekkillerimizin lehine olacak değerlendirmeleri almama yönünde bir tutuma girdiniz. Bir sanık böyle bir yargılamada size seslenebilir” dedi.

Mahkeme Başkanı “Talebe gelir misiniz” diyerek Eren’in sözlerini kesti.

Eren sözlerine devam etti: “Savunma hakkının zaman sınırlaması olamaz. Objektifliğinizi, tarafsızlığınızı yitirmeyin. Hassas bir dosyada yargıçlık yapıyorsunuz. Fevri davranmaya başladınız. Duygusal davranmaya başladınız. Bu aşamada tutumunuz, tarafsızlığınız konusunda şüphelerimiz oluşmuştur. Bu nedenle CMK’nın 30. maddesi kapsamında dosyadan çekilmenizi talep ediyoruz” dedi.

Mahkeme Başkanı talebi reddetti. Bunun üzerine Avukat Metin İriz reddi hâkim talebinde bulunduklarını belirtti. Mahkeme Başkanı bu talebi de reddetti. Avukatlar kanunun açık olduğunu, yargılamaya devam edilemeyeceğini belirtti.  Mahkeme Başkanı bunun üzerine “Reddi hâkim talebini geri çevirdim. 5 dakika içinde sanık beyanlarını almaya devam edeceğim. Bana kanun öğretmeyin! 5 dakika içinde duruşma zaptına düşeceğim ve duruşmayı bitireceğim” dedi.

Avukatların kanunu hatırlatması, “Böyle bir usul yok” demesi üzerine Mahkeme Başkanı, “5 dakika içerisinde savunmaya devam etmezseniz duruşmayı bitireceğim” diyerek salonu terk etti.

Mahkeme Başkanı’nın salonu terk etmesi sonrası avukatlar, sanıklar ve davaya katılan izleyiciler salondan çıktı. Birkaç dakika içinde sadece gazetecilerin olduğu salona dönen Mahkeme Başkanı duruşmaya son verildiğini tutanak altına aldı. Talepleri “Yargılamayı uzatmaya yönelik bulunduğu” yönünde kararla reddetti. Boş salonda bir sonraki duruşma tarihi kararlaştırıldı.

Ara Kararlar

  • Savunması alınmayan sanıklar ve bu duruşma savunması alınıp yarıda kalan sanık Kenan Yıldızerler’e duruşma gün ve saatini bildirir tebligat çıkarılmasına ayrıca cep telefonlarına SMS gönderilmesine,
  • Reddi hâkim talebinin gerekçesinde belirtildiği üzere talep yargılamayı uzatmaya yönelik bulunduğundan CMK 31/3 maddesi uyarınca itiraza tabii olduğunun sanıklara ve müdafilerine bildirilmesine,
  • İstanbul Adliyesi’nde büyük duruşma salonuna sahip İstanbul 14. ACM ve 27 ACM’ye müzekkere yazılarak duruşma gün ve saatinde salonlarının duruşmanın yapılması için tahsis edilmesi talebinde bulunulmasına,
  • Birtakım sanık ve müdafilerin mazeret taleplerinin kabulü ile yeni duruşma gün ve saatinin UYAP sistemi üzerinden öğrenilmesine karar verildi.

Bir sonraki duruşma 24 Kasım 2021 günü, saat 10.30’da görülecek.