Arka plan
Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkında Gezi Parkı direnişine ilişkin “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “nitelikli yağma”, “nitelikli yaralama” ve “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” ile suçlandığı dava, 24 Haziran 2019’da başladı, 18 Şubat 2020’de karara bağlandı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanıklar Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında beraat kararı verildi, yurt dışında yaşadıkları için dosyaları ayrılan Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin dosyaları ise ayrıldı.
Tutuklu bulunan Osman Kavala’nın ise tahliyesine hükmedildi. Kavala hakkında açılan başka bir soruşturma nedeniyle tahliye edilmesi beklenirken cezaevinden çıkamadı, ardından yeniden tutuklandı.
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin 22 Ocak 2021’de 9 sanık hakkındaki beraat kararını bozdu. Kararda, Gezi Parkı eylemleri nedeniyle 35 kişinin yargılandığı Çarşı davasının temyiz incelemesinin Yargıtay’da sürdüğünü anımsatan heyet, bu dosyanın da bir suretinin Gezi Parkı dosyasına eklenmesine hükmetti. Yargıtay’ın Çarşı davasında verilen beraat kararını bozması durumunda bozma gerekçesi dikkate alınarak gerekirse iki davanın ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlaması yönünden birleşebileceği belirtildi.
Bozma kararının ardından Kavala ve Henri J. Barkey’in 15 Temmuz darbe girişimini organize etmekle suçlandığı İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5 Şubat 2021 tarihindeki ikinci duruşmasında, dosyanın Gezi davası ile birleştirmesine karar verildi.
Oyuncular Mehmet Ali Alabora ve Pınar Öğün, gazeteci Can Dündar, Açık Toplum Vakfı çalışanı Gökçe Yılmaz, yazar Handan Meltem Arıkan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve sivil toplum çalışanı İnanç Ekmekçi’nin ilk davadan tefrik edilen dosyasının İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 28 Nisan 2021 tarihli duruşmasında mahkeme, dosyanın Gezi direnişi ana davasıyla birleştirilmesine karar verdi.
Böylece Gezi direnişine ilişkin ikinci yargılama olan ve toplam 16 sanık hakkında hazırlanan iddianamenin 4 Mart 2019 tarihinde kabul edildiği Gezi Davasının tüm sanıkları ile Barkley’nin dosyaları birleştirilmiş oldu.
Öte yandan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Çarşı davasında, 29 Aralık 2015'te verilen karara ilişkin temyiz incelemesini tamamladı. Daire, 35 kişiye ‘darbeye teşebbüs’ suçlamasından verilen beraat kararı altı yıl sonra oybirliğiyle bozdu.
21 Mayıs 2021 tarihli duruşma
Bozma kararının ardından Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi 21 Mayıs 2021’de yeniden hakim karşısına çıktı.
Duruşma öncesi
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava öncesinde çok sayıda ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütü ve insan hakları örgütü temsilcileri, milletvekilleri ve gazeteciler destek amacıyla duruşmanın görüldüğü İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’ne geldi.
Dava öncesi Taksim Dayanışması, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.
Gezi direnişinin mesnetsiz ithamlarla üçüncü kez karalanmak istendiği kaydedilen Taksim Dayanışması açıklamasında ise şunlar dile getirildi:
“Gezi Direnişi mesnetsiz ithamlarla 3. kez karalanmak isteniyor. Barışçıl direnişin meşru gerçekliği ısrarla çarpıtılmak isteniyor. Taksim Dayanışması olarak son derece açık ve net ifade ettiğimizi yeniliyoruz: Geziyi kirletemezsiniz. Geziyi suçla anılan bir eyleme dönüştürmenize izin vermeyeceğiz. Sipariş senaryolarla demokratik hak ve taleplerimizi, Abdocan'ın Ethem'in, Ali İsmail’in, Berkinin düşlerinin kirletilmesine izin vermeyeceğiz. Polise şiddet emri verenler, bu şiddete emir verenler, koruyan kollayanlar yargılanmalıdır. Demokrasiye güç vermiş milyonlarca yurttaşımız yargılanmak isteniyor. Dava geri çekilmeli, arkadaşlarımız hakkındaki iddialar düşürülmesi, Osman Kavala serbest bırakılmalıdır.Taksim Dayanışması'nda suç örgütü çıkarmaya çalışarak kendi hukuksuzluklarını örtmeye çalışanlara bir kez daha sesleniyoruz: Dayanışma ve emek yargılanamaz.”
Açıklamada söz alan dava avukatlarından İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Gezinin bitmek bilmeyen davalar silsilesiyle gözdağına çevrilmesi amacını taşıyor” dedi. Durakoğlu, şunları söyledi:
“2013'te bu yana siyasal stratejinin yargı eliyle uygulaması anlamını taşıyan 3. Versiyonu başlayacak. Gezinin bitmek bilmeyen davalar silsilesiyle gözdağına çevrilmesi amacını taşıyor. Fetö delil uydururken uydurulmuş delillerin kıymetli kılındığı bir davadır. İçerikten yoksun kanıtsız bir davadır ki kendi heyetlerini bile ikna edemiyorlar. Bu dava da beraatla sonuçlanacaktır. Geziyi onurla taşıyacağız.”
Duruşma salonu
Duruşma Çağlayan’daki adliyenin dördüncü katının C1 bloğundaki duruşma salonunda görüldü. Duruşma öncesinde heyet davanın görülmesi için adliyenin en büyük salonu olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunu talep etmiş ama talep kabul edilmemişti.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonu halihazırda küçük olduğu ve pandemi koşulları nedeniyle yarı yarıya az insan alınması nedeniyle duruşma başlamadan evvel salona girme konusunda tartışmalar oldu. Koltuklar dolduktan ve ayakta izleyiciler de alındıktan sonra Mahkeme Başkanı Sercan Karagöz “yargılamanın aleniliğine uymak istediklerini ama ayakta olanların dışarı çıkması gerektiğini” söyledi. Kimsenin dışarı çıkmaması üzerine zaten gecikmeli başlayan duruşmaya ara verildi ve izleyiciler dışarı çıkarıldı. Beş dakika sonra ayakta kimse kalmayacak şekilde izleyiciler alındıktan sonra duruşma kapısı açık bir halde davaya devam edildi.
Duruşma esnası
Kavala’nın tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla katıldığı duruşmada Atalay, Kahraman ve Yapıcı, avukatlar Deniz Tolga Aytöre, Osman İlkan Koyuncu, Ahmet Köksal Bayraktar, Evren İşler, Fikret İlkiz, Tora Pekin, Abbas Yalçın, Emel Ataktürk Sevimli, Hasan Fehmi Demir, Nevzat Kaan Karcılıoğlu, Hürrem Sönmez, Aslı Kazan, Serdar Laçin, Aynır Tuncel Yazgan, Tuğçe Duygu Köksal ile İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü vekilleri avukatlar Necla Saadet Durdu ve Hatice Sıdıka Çiftçi hazır bulundu.
Duruşmada ilk olarak Mücella Yapıcı söz aldı. Mahkeme Başkanı Karagöz, Yapıcı'ya bozma kararına karşı ne söyleyeceğini sordu. Yapıcı, "Bozma ilanını reddediyorum. Beraatimi talep ediyorum. Ben iki kere beraat etmiş, beraati kesinleşmiş biriyim. Bu kararın derhal geri alınmasını talep ediyorum" dedi.
Yapıcı’nın ardından Can Atalay söz aldı. “Bozma kararı kesindir ama siz buna uymak zorunda değilsiniz” diyen Atalay, Yargıtay’ın önündeki dosyada Çarşı dosyasının eksik olmasına rağmen bozmanın bu gerekçeyle verilmesinin “hukuksuzluk” olduğunu ifade etti. Atalay şöyle devam etti:
“Bozma kararına uymak zorunda olabilirsiniz ama bozma sonrası serbestlik ve uyma sonrası serbestlik ilkeleri gereğince beraat kararı vermeniz gerekir. Beraat kararı temyiz görmeden savcılık makamı temyiz etmeden kesinleşti. Yargıtay gökyüzünün altındaki her şeyi dosyadaymış gibi toplamaya çalışıyor.
“Tayfun Kahraman hakkında takipsizlik kararı var. Savcılık makamı "yeni delil buldum" diye kaldırmayı talep edebilir ama bunun hukukla alakasının olmayacağı açık.
“Bu dosyada bir şey beklenmeden beraat verilmeli. Biz gölgede kalıp yorganı başımıza çekip bize beraat verin demiyoruz. Bizim müdafilerimiz istinafa giden 30 ACM kararını beğenmediler. Böyle beraat kararı olmaz diyerek istinafta böyle beraat olmaz dediler. Şahane bir istinaf dilekçesiyle "esasa girilerek beraat verilmeli" dediler. Bir önceki yargılamada beraat denene kadar hepimiz mahkumiyet bekliyorduk. Gerekçe yazılmadan mahkumiyet verebilirdi. Şu an Kavala gibi cezaevinde olabilirdik.
“Türkiye'de hukuka ilişkin içtihat üretir Yargıtay. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ni Fethullahçılara kim emanet etti tartışmasını açmıyorum. Ama bizim dosyamızı açan o. Yargıtay 16. Ceza Dairesi de bunda kendisini ilgilendiren hiçbir şey yokmuş gibi, kendi dosyasında yine olmayan bir hususu çekip alıyor ve diyor ki "Burada örgüt var bu örgütün araştırılması gerekir.” Daha dün Fethullahçı çeteyle ilgili içtihadını değiştirmiş, yumuşatmış olan Yargıtay 16. Ceza Dairesi "Ooo! Gezi mi dediniz? Gökyüzünün altındaki her şey bunlara yapışacak" diyor.
“Kavala’yı ilk tutukladıklarında tek soruşturma vardı. Beraat edince cezaevi nizamiyesinden çıkamadan ‘Yok bunun hakkında 15 Temmuz vardı, o soruşturmadan şey yapıyoruz’ dediler. Sabahına bu ülkenin en üst makamı Cumhurbaşkanı Erdoğan kükredi. ‘El çabukluğu marifeti ile beraat ettirdiler, ben bu işi böyle bırakmam’ dedi. Bırakmasın. Yargıya bu kadar açıktan müdahale varken bu ülkede yaşayamayız. Türkiye’nin en onurlu direnişinin, Cumhuriyet tarihinin en yaygın halk tepkisinin Fethullahçı çete ile ilişkilendirilmesine izin veremeyiz.”
Atalay, dosyanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Çarşı davasıyla birleştirilmesi yönünde muvafakat verilmemesini ve beraat kararı verilmesini istedi.
Atalay’ın ardından konuşan Kahraman ise “Bu dosyanın hiçbir şekilde dayanağı yok, hukuki yanı yok. Sadece bizler değil Gezi’ye ve direnişe katılanların tümü bizim nezdimizde bugün burada yargılanmakta. Türkiye’nin demokrasi taşlarının bir tanesi olan bu direnişin yargılanması kabul edilmez. Beraat kararının bozulması hukuksuz olarak önümüzde durmakta. Beraat kararı vermenizi istiyoruz” dedi.
Sanıklardan en son SEGBİS ile bağlanan Kavala söz aldı. İlk yargılamada verilen beraat kararını bozmanın altında yatan gerekçe, farklı davaların birleştirilmesinin önünü açmaktır” diyen Kavala şöyle konuştu:
“Hiçbir delile dayandırılmadan benim ve diğer sanıkların hükümeti devirmek için gizli bir yapılanma içinde olduğumuz iddia ediliyor. Eğer Çarşı davası ile birleştirilirse siyasi amaçlarla yapılan bu suçlama örneğinin çarpıcı öğesi ortaya çıkacaktır. Beraat kararının bozulması davaları birleştirmek amacındadır. Davaların birleştirilmesi, sekiz yıl önce algı için hazırlanmış ama mahkemelerin verdiği beraat kararıyla inandırıcılığını kaybetmiş bir senaryoyu canlandırma teşebbüsü olacaktır.”
Yargılananların ardından avukatları söz aldı. Ali Hakan Altınay'ın avukatı Tora Pekin “Sanıkların yararına delil toplanmaması istinafı asla ve asla rahatsız etmiyor. Ama şimdi "hükme esas alınmayan savcılık delillerinin değerlendirilmemesini" istiyor. Bu aşamada delil toplamak için süre talebimiz var” dedi.
Yapıcı, Kahraman ve Atalay'ın avukatı olan Fikret İlkiz ise şöyle konuştu:
“Size direnme hakkı vermeyen bir hukuk sistemi içinde biz ceza dairesi hakkında ne dersek diyelim. Size diyorlarki "bütün dosyaları birleştirin." Biz durduğumuz yerde duruyoruz, Osman Kavala da. Mücella Yapıcı hakkında beraat kararı kesinleşti, buna itiraz etmediler. Ama öncesinde mahkeme iki kez iddianameyi iade etti. Üçüncü kez aynı isnatlarla bir sanığı yargılamış olacaksınız.
“Gezi davasının bugün içinde bulunduğu duruma bakarsanız birleştirilmelerle bir mahkumiyet kararı verilmesine ilişkin bir karar asla hukuki değildir. Gezi demeden siyasal demeç vermediğiniz bir durumda bu dava hukuk garabetidir, bir utançtır.”
Çiğdem Mater’in avukatı Hürrem Sözmez de “Müvekkilim zaten çekmediği bir filmle ilgili olarak savcının hayalinde yarattığı bir filmden dolayı hükümeti devirmeye teşebbüsten yargılandı ve beraat etti. Savcının hayalindekini değil ama kendi hayalini gerçekleştirmek üzere yurtdışına çıktı, pandemi nedeniyle dönemedi” diye konuştu.
“Mine Özerden'in avukatı Tuğçe Duygu Köksal, “Müvekkilim koronavirüs aşısı etkileriyle nedeniyle istirahat raporu aldı, kendisi Türkiye'den de dışarı çıkmadı ama hakkında adli kontrol kararı verildi” derken, Yiğit Aksakoğlu'nun avukatı Serdar Laçin de “Müvekkil hakkında AYM kararı var. Kararda, kuvvetli suç şüphesi olmadığını belirtti, müvekkilin şiddet kullanmadığı, azmettirmediği, şiddet eylemlerini desteklemediği belirtildi” dedi. Avukatlar adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını talep etti.
Memet Ali Alabora'nın avukatı Kaan Karcılıoğlu, Alabora’ya ait olduğu iddia edilen telefon kayıtlarının incelenmesini talep ederken, İnanç Ekmekçi'nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan, “Müvekkilim operasyonun başladığı gece yani 16 Kasım 2018'de annesini kaybetti. Sonrasında yurtdışındaki babasının yanına gitti. Ardından eşi yurtdışında olduğu için çocuğuyla onun yanına gitti” diyerek müvekkilinin beyanının alınması için istinabe uygulanmasını istedi.
Osman Kavala'nın avukatı Köksal Bayraktar ise şöyle konuştu:
“Bu dava, çarşı davası bizimle ilgili değil ki. Çarşı davasını bilmiyorum, kimler sanıktır bilmiyorum. İstinaf 3. Ceza Dairesi nasıl biliyor? Yargıtay dairesi nasıl biliyor? Yargının tarafsızlığından ve bağımsızlığından bahsediyoruz. Gerçekten istinaf mahkemesi bağımsız ve tarafsız mı? Beraat kararı alınmış, diyor ki çarşıyla bunu karşılaştırın. O zaman ben kendimi savunamayacak durumdayım.
“Birleştirme kararı hukuka aykırı bir karardır. Çarşı davasını buraya getirirseniz, 35 sanık var orada. Bu kadar yoğun bir mesainin içine bir de o davayı getireceksiniz. “Bir zamanlar DEV-YOL ve DEV-GENÇ davaları vardı. Yıllarca sürdü. Onlar bile sıkıyönetim döneminde tutuksuz yargılandılar. Ama benim müvekkilim tutuklu.”
Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı'nın avukatları da istinaf kararında belirtilen eksillerin giderilmesi talep ederken duruşma savcısı Edip Şahiner Çarşı davası dosyasının incelenmesini ve Kavala'nın tutukluluk durumunun devamına karar verilmesini talep etti.
Ardından söz alan Kavala şöyle konuştu:
“Davaların birleştirilmesiyle, Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğu senaryosu temelinde 3,5 yıl önce başlayan yargı süreci yeni bir aşamaya girecek. Daha önce hatırlattığım gibi Gezi İddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan Emniyet ve Yargı mensuplarına ait.
“İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip.
“Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı. Gene bu anlatı gereği, bir komplo olarak Gezi protestolarını planladığım, yönettiğim ve finanse ettiğim algısının canlı tutulması için; aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü. Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar.
“AİHM kararının etrafından dolanmak için icat edilmiş olduğu aleni hale gelmiş olan casusluk suçlamasıyla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddianameyi hazırlayan savcı da biliyor, hatta itiraf ediyor. Bir taraftan bu durumu, casusluk faaliyetlerinin çok gizli yürütülmüş olmasıyla açıklıyor. Aynen Arthur Miller’ın McCarthy döneminde kaleme aldığı “Cadı Kazanı” adlı oyunda, savcının doğası gereği görülemeyecek bir faaliyet olduğundan cadılık suçlaması için delil ve tanık aranmasına gerek olmadığını söylemesi gibi. Diğer taraftan da, sivil toplum kuruluşlarının casusluk için kullanıldığına dair demokrasi karşıtı bir komplo teorisine başvurarak, sözlük anlamından farklı bir casusluk suçu kavramı geliştiriyor.
“İddianamedeki casusluk tanımı, yasalarımızdakinden oldukça farklı. Muğlaklığı ve keyfi uygulamalara müsait olması bakımından Almanya’da Nazi döneminde casusluk suçlamaları için kullanılan “Landesverrat”, yani devlete ihanet kavramını hatırlatıyor. O dönem Almanyasında halkın vicdanına uygun biçimde hareket etmediği için cezalandırılması düşünülen kişinin eylemi yasalardaki suç tanımına girmiyor ise yargıcın görevi en kullanışlı yasayı seçerek o kişiyi cezalandırmaktı. Siyaset yargı sürecinin her aşamasında etkiliydi, halkın vicdanının ne olması gerektiğini belirlemekte, hatalı bulduğu mahkeme kararlarını düzeltmekteydi. Örneğin Nazi rejimini eleştiren rahip Martin Niemöller’in beraat kararı siyaset tarafından sakıncalı bulunduğundan, kendisi savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştu. 1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda “suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti” değerlendirilmesi yapılmıştı.
“AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir. Bu eyleme son vermenizi ümit ediyorum.”
Kavala’nın ardından konuşan avukatı Bayraktar Herhangi bir savcı, herhangi bir yargıç, herhangi bir avukat sanığın alacağı cezaya göre tutukluluğu ölçülüdür dememiştir. Bu verilecek kararın önceden beyanıdır. O zaman bu mantıkla gidersek Osman Kavala 15 yıl tutuklu kalacak. Böyle mantık olur mu? Bu mantık bizi çağdaş adalet anlayışından uzaklaştırıyor” dedi ve tahliye talep etti.
Kavala'nın avukatı Tolga Deniz Aytöre ise “Birisi bana Çarşı dosyasıyla bu dosya arasında nasıl bir irtibat olduğunu anlatabilir mi? Bunun tek bir sebebi var: Kitlesel yargılamalarla kalabalık oluşturularak Kavala'nın tutukluğunu uzatılmaya çalışılıyor” dediği konuşmasında şunu ekledi:
“Bir insanın kaç şüphesinden bahsetmek için ortada bir suçlama olması lazım. Ortada bir suçlama yok. Bazı davalar toplumun utanç duyduğu davalardır. Gerekçeleri siyasi önyargılardır.”
Ara karar
Duruşmaya ara veren mahkeme ardından ara kararını açıkladı.
Mahkeme Başkanı Sercan Karagöz, üyeler Yusuf Aydın ve Şule Yıldız’dan oluşan heyet Kavala'nın oy çokluğuyla tutukluluk halinin devamına karar verildi. Başkan, karara muhalefet şerhi koyduğunu açıkladı.
Hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar hakkındaki bu kararın devamına hükmedildi. Çarşı davası dosyasının mahkemesinden istenmesine karar verildi. Bir sonraki duruşma 6 Ağustos'ta yapılacak.