Arka plan

Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkında Gezi Parkı direnişine ilişkin “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “mala zarar verme”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “nitelikli yağma”, “nitelikli yaralama” ve “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” ile suçlandığı dava, 24 Haziran 2019’da başladı, 18 Şubat 2020’de karara bağlandı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanıklar Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında beraat kararı verildi, yurt dışında yaşadıkları için dosyaları ayrılan Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin dosyaları ise ayrıldı.

Tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın ise tahliyesine hükmedildi. Kavala hakkında açılan başka bir soruşturma nedeniyle tahliye edilmesi beklenirken cezaevinden çıkamadı, ardından yeniden tutuklandı.

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin 22 Ocak 2021’de 9 sanık hakkındaki beraat kararını bozdu. Kararda, Gezi Parkı eylemleri nedeniyle 35 kişinin yargılandığı Çarşı davasının temyiz incelemesinin Yargıtay’da sürdüğünü anımsatan heyet, bu dosyanın da bir suretinin Gezi Parkı dosyasına eklenmesine hükmetti. Yargıtay’ın Çarşı davasında verilen beraat kararını bozması durumunda bozma gerekçesi dikkate alınarak gerekirse iki davanın ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlaması yönünden birleşebileceği belirtildi. 

Bozma kararının ardından Kavala ve Henri J. Barkey’in 15 Temmuz darbe girişimini organize etmekle suçlandığı İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5 Şubat 2021 tarihindeki ikinci duruşmasında, dosyanın Gezi davası ile birleştirmesine karar verildi. 

Oyuncular Mehmet Ali Alabora ve Pınar Öğün, gazeteci Can Dündar, Açık Toplum Vakfı çalışanı Gökçe Yılmaz, yazar Handan Meltem Arıkan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve sivil toplum çalışanı İnanç Ekmekçi’nin ilk davadan tefrik edilen dosyasının İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 28 Nisan 2021 tarihli duruşmasında mahkeme, dosyanın Gezi direnişi ana davasıyla birleştirilmesine karar verdi.

Böylece Gezi direnişine ilişkin ikinci yargılama olan ve toplam 16 sanık hakkında hazırlanan iddianamenin 4 Mart 2019 tarihinde kabul edildiği Gezi Davasının tüm sanıkları ile Barkley’nin dosyaları birleştirilmiş oldu.

İlk duruşmada tutukluluğa devam kararı

Bozma kararının ardından Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi 21 Mayıs 2021’de yeniden hakim karşısına çıktı.

21 Mayıs’taki duruşmada Mahkeme Başkanı Sercan Karagöz, üyeler Yusuf Aydın ve Şule Yıldız’dan oluşan heyet Kavala'nın oy çokluğuyla tutukluluk halinin devamına karar verildi. Başkan, karara muhalefet şerhi koyduğunu açıkladı. Hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar hakkındaki bu kararın devamına hükmedildi. Çarşı davası dosyasının mahkemesinden istenmesine karar verildi ve duruşma 6 Ağustos’a ertelendi.

Gezi ve Çarşı dosyaları birleştirildi

Öte yandan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Çarşı davasında, 29 Aralık 2015'te verilen karara ilişkin temyiz incelemesini 28 Nisan 2021’de tamamladı. Daire, 35 kişiye ‘darbeye teşebbüs’ suçlamasından verilen beraat kararı altı yıl sonra oybirliğiyle bozdu. Yargıtay, dosyanın Gezi Parkı davasıyla birleşmesine hükmetti. Hakim Mahmut Başbuğ, söz konusu hükümle ilgili 15 Haziran 2021’de Çarşı davasının görüldüğü İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazarak dosyaların birleştirilmesini önerdi. Ardından 28 Temmuz’da bu mahkemeye geçici olarak atanan Başbuğ, kendi talebini yerinde bularak birleştirmeye onay verdi. Dosyaların birleştirilmesiyle sanık sayısı 52’ye ulaşmış olan davanın duruşma tarihi 8 Ekim 2021 olarak belirlendi.

8 Ekim’deki duruşmada mahkeme, Kavala’nın “isnat edilen suçun vasıf ve niteliği, yargılamanın geldiği aşama, dosyada bulunan HTS kayıtları ve BAZ bilgileri üzerinde yapılan inceleme, dijital materyaller üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporlar, MASAK raporu dikkate alınarak müsnet suçlara ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin bulunması, atılı suçların yasada öngörülen cezanın üst sınırı, adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle oy çokluğuyla tutukluluğunun devamına karar verdi. Karara üye hakim Kürşad Bektaş muhalefet etti. Bir sonraki duruşma için 26 Kasım tarihi belirlendi.

10 Büyükelçi krizi

18 Ekim’de Türkiye'deki 10 Büyükelçilik, iş insanı Osman Kavala'nın tutukluluğuyla ilgili ortak bir açıklama yaptılar.

Osman Kavala'nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçtiğini hatırlatan büyükelçiliklerin açıklaması şöyle:

"Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye'ye çağrıda bulunuyoruz.

"Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir."

Açıklamanın ardından 10 ülkenin Ankara'daki büyükelçileri, 19 Ekim'de Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, büyükelçilerin uyarıldığını ifade ederek, "Hadsiz açıklama kabul edilemez" dedi.

Açıklamanın ardından 21 Ekim’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Afrika ziyareti dönüşü uçakta yaptığı açıklamada "Bakın şimdi AİHM bir karar almış. Bu Kavala denilen Soros artığıyla ilgili olarak Türkiye'yi adeta burada mahkum etmek istiyorlar" ifadelerini kullandı. Erdoğan, "Dışişleri Bakanımıza söyledim. Bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Türkiye'ye ders vermek sizin haddinize mi?" dedi. 

Kavala’dan açıklama: Artık savunma yapmam imkansız

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları üzerine 22 Ekim’de tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden açıklama yapan Kavala “Artık duruşmalara katılmam ve savunma yapmam anlamsız” dedi.

Kavala’nın açıklaması şöyle:

“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyareti dönüşü benimle ilgili kullanmış olduğu “Soros artığı” gibi ifadeler son derece esef vericidir ve Cumhurbaşkanlığı makamının ciddiyetine uygun düşmemiştir.

Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının şeffaf biçimde desteklenmesi amacıyla yasalara uygun biçimde kurulmuş ve faaliyet göstermiş olan Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulunda, diğer yönetim kurulu üyeleri gibi görev yaptım. Hiçbir dönemde başkanlığını üstlenmedim, Açık Toplum Vakfı’nı ya da George Soros’u temsil eder nitelikte bir yetkim, statüm olmadı.

George Soros’un Türkiye ziyaretlerinde vakıf yönetim kurulu üyeleriyle benim de katıldığım görüşmeleri, Vakfın çalışmaları ile ilgili sivil toplum faaliyetleri kapsamında gerçekleşti.

Bildiğim kadarıyla, Sayın Erdoğan George Soros ile bu vakfın kuruluşundan önceki bir tarihte tanışmış ve Soros’un en son Kasım 2015’te Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrasına kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne mensup siyasetçiler ve Cumhurbaşkanı’nın danışmanları ile Soros’un diyaloğu devam etmiş. Ben bu görüşmelere dâhil olmadım, içerikleri hakkında da bilgi sahibi değilim.

Bana yöneltilen suçlamalar herhangi bir delile dayanmıyor olmasına rağmen dört yıldır tutukluyum. Cumhurbaşkanı’nın hüküm giymemiş ve yargılaması devam etmekte olan bir kişiye yönelik aşağılayıcı ve lekeleyici ifadeleri, insan haysiyetine saldırı niteliğindedir. Bunlar suçlu olduğum algısı yaratan ve yargıyı doğrudan etkileyen mesajlardır.

Bu şartlar altında adil bir yargılama yapılmasına imkân kalmadığından, bundan sonra duruşmalara katılmamın ve savunma yapmamın anlamsız olacağına inanıyorum.

Hukuk devletini savunan bir yurttaş olarak, yargının maruz kaldığı bu durumu meşrulaştırıcı bir edimde bulunmanın doğru olmadığını düşünüyorum.”

Öte yandan, 23 Ekim’de Eskişehir Millet Bahçesi, İl Halk Kütüphanesi ve yapımı tamamlanan diğer projelerin toplu açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine büyükelçileri hedef aldı ve şöyle konuştu:

“Burası öyle zannettiğiniz gibi bir kabile devleti değil, burası Türkiye, anlı şanlı Türkiye. Burada kalkıp da Dışişleri Bakanlığına gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. 'Bu on tane büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz' dedim. Zira bunlar Türkiye'yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler, Türkiye'yi bilmedikleri, anlamadıkları gün terk edecekler.” 

Artık diplomatik krize dönüşmüş olan Erdoğan’ın bu açıklamalarının ardından 25 Ekim’de ABD Büyükelçiliği, ülkelerin kanun ve nizamlarına riayet etmesini öngören Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine riayet ettiklerini açıkladı. Büyükelçilik esmi sosyal medya hesabından “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder" açıklaması yaptı.

Aynı içerikteki mesajı Kanada ve Hollanda büyükelçilikleri de paylaştı. Finlandiya, İsveç, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçiliği ile Danimarka Büyükelçisi de ABD Büyükelçiliği'nin açıklamasını retweet etti.

Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bizim amacımız kriz çıkarmak değil, Türkiye'nin onurunu, gururunu haysiyetini korumaktır. Bugün büyükelçiliklerden yapılan açıklamayla yanlışlıklarından geri dönülmüştür" demesiyle gerilim düştü.

26 Kasım’daki duruşma yaklaşırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 10 Aralık 2019 tarihinde Kavala’nın tutukluluğun hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve ‘derhal serbest bırakılması’nı istemesinin ardından AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Kavala’nın tahliyesi için 30 Kasım’a kadar Türkiye’ye süre tanıması nedeniyle, bu duruşmada Kavala’nın serbest bırakılacağına dair umutlar arttı.

Davada yargılananların tamamı şunlar:

Gezi dosyasının sanıkları

Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden ile dosyaları ayrılan fakat daha sonra tekrar birleştirilen yurtdışındaki Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi.

Bu isimlere ek olarak 15 Temmuz darbe girişimini planlamakla suçlanan ABD Dışişleri Bakanlığı eski çalışanı ve Lehigh Üniversitesi uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Henri Barkey.

Çarşı dosyasının sanıkları

Koray Yalnız, Rüştü Aytan, Arda Mutludoğan, Sezgin Gülnar, Kaan Kabaş, Cem Yakışkan, Sarp Dağ, Barış Karaca, Atay Kesik, Mahmut İli, Numan Bülent Ergenç, Erdener Karataş, Volkan Eroğlu, Ant Erbirsin, Yusuf Demirci, Burak Bulut, Hüseyin Fidan, Ayhan Güner, Tuncer Gençer, Erdem Işık, Hakan Bora, Halil İbrahim Erol, Emre Işık, Engin Sarar, Serkan Sevim, Savaş Yeşiltepe, Akyan Uyanıktürk, Murat Eroğlu, Erol Özdil, İbrahim Aydın, Musa Fırat, Güray Sözmen, Mustafa Uysal, İbrahim Halilullah Turan, Hakan Tezel.

Duruşma öncesi

Duruşma öncesi Taksim Dayanışması Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya CHP, HDP ve TİP milletvekilleri ile demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri destek verdi.

Mimarlar Odası'ndan Esin Köymen, okuduğu basın açıklamasında, “Ülkemizin toplum, kent ve demokrasi tarihinin en parlak, en onurlu sayfalarından biri olan Gezi Direnişi, Anayasal bir zeminde gerçekleştiği yargı kararlarıyla iki kez tescil edilmesine rağmen, hukuka ve gerçeğe aykırı, tümüyle mesnetsiz iddialarla, üçüncü kez yargılanmak isteniyor. Toplumsal muhalefetin en temel hak ve talepleri suç unsuru gibi gösterilmek, barışçıl direnişin tarihsel ve meşru gerçekliği ısrarla çarpıtılmak isteniyor” dedi.

Köymen "Gezi Direnişi’ni bir kez daha yargı marifetiyle karalama çabanız beyhudedir! Gerçekleri çarpıtmanıza izin vermeyeceğiz! Sipariş senaryolarınızla, milyonlarca insanın, demokratik hak ve talepleri için, parklarda, meydanlarda, sokaklarda; özgürlük, demokrasi ve insanca yaşam için ortaya koyduğu direnişi kirletmenize izin vermeyeceğiz” diye konuştu.

Duruşma salonu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşması Çağlayan’daki adliyenin zemin katında bulunan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda görüldü.

Duruşmayı, sivil toplum örgütleri, HDP Milletvekili Oya Ersoy, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Turan Aydoğan, TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ve birçok yabancı diplomat takip etti.

Duruşma

Saat 10.00’da başlaması beklenen duruşma 10.40’da başladı. İfade vermemiş olan çArşı üyesi sanıklar ile avukatları, Gezi davası avukatları, Kavala’nın avukatları ile yargılananlardan Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Mücella Yapıcı duruşmaya katılırken, Osman Kavala, 22 Ekim’deki açıklamasına uygun olarak duruşmaya fiziken ya da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılmadı.

Duruşmada konuşan çArşı üyesi sanıkların avukatları, davaların birleştirilmesi ve dosyada bulunan delillerin hukuki olmadığı yönündeki önceki duruşmadaki beyanları yineledi. çArşı grubu avukatlarından Ömer Kavili, davaların birleştirilmesi kararının tekrar gözden geçirilmesini ve sanıklar hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep etti.

Duruşmada çArşı sanıkları avukatlarından Ersan Şen, ‘savunma hakkının sınır ve kapsamını aşacak şekilde beyanda bulunduğu gerekçesiyle’ mahkeme başkanı Mesut Özdemir tarafından uyarıldı. 

çArşı sanıkları avukatlarından Yıldız İmrek ise Barış Akademisyenleri davalarının ayrı ayrı görülmesine karşın esasen torba dava olduğunu belirterek “Gezi davası ve Kavala davası da öyle. Siyasi irade böyle istediği için şimdi iki torba bir araya getirildi ve bir çuval dava haline geldi” diye konuştu.

“Bu davada karar verilmesinin engellenmesi için ve aşırı şekilde uzatılarak siyasi iradenin çıkarları doğrultusunda birleştirildi. Bu şekilde müvekkillerin aklanma hakkı ihlal ediliyor” diyen İmrek şöyle devam etti:

“Ses kaydı gibi hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılması gerekir ama dosyada tutulmaya devam ediyor. Emniyet müdürlüğü bağımsız olmadığı için hiçbir sanık kendi aleyhine delil vermeye zorlanamaz. Hukuka aykırı olduğu bunu kabul etmiyorum.

“Ceza mahkemesi resen delil toplayamaz. Tarafların delillerini değerlendirilir. Görüntüler de hukuka uygun toplanmamıştır. Hukuka aykırı delildir. Onların incelenmesine ilişkin karardan da dönülmesini talep ediyorum.”

çArşı sanıklarının müdafiilerinden Efkan Blaç da “Dosyanın geldiği aşamaya baktığımızda kendisine hukuk devleti denen Türkiye'de yapıldığını dikkate alırsak sürrealist yargılama diyebiliriz” diyerek şöyle devam etti:

“Gezi ile ilgili söyleyebileceğim tek bir şey var. Gezi benim ömrüm boyunca gördüğüm en temiz direnme biçimlerinden biridir. Bu ileride tarihe de böyle geçecek. Bu sürrealist davanın hemen bitmesi gerekiyor.”

Duruşmanın öğleden sonraki ikinci kısmında söz alan sanıklardan Can Atalay “Tutuklu bir sanığı var bu dosyanın. Biz uzun uzun size Gezi'yi anlatmak, Gezi'yi savunmak istiyoruz ben, Tayfun ve Mücella abla olarak. Kabul ederseniz biz savunmamızı bir sonraki duruşmada sunmak isteriz” dedi.

çArşı üyelerinin beyanlarının ardından Osman Kavala'nın avukatı Deniz Tolga Aytöre söz aldı. “Öncelikle müvekkilimizin duruşmalara katılmama hakkını desteliyoruz. Çünkü masumiyet karinesi açıkça ihlal edildi” diyerek söze başlayan Aytöre şunları ifade etti:

“Bu ülkenin kozmik odasına girildi. Odaya girenlere beraat kararı verildi. Osman Kavala'ya gelince sivil toplum kuruluşu faaliyetleri suçlama oldu. Casusluk suçlaması kapsamına sokuldu. Bu yargılamalar ciddi yargılamalar. Bir insanı casuslukla suçluyorsanız hem onun geleceğini riske atarsınız hem de ailesini de etkilersiniz.

“MASAK raporu Gezi davasına yönelik hazırlanmış bir rapor. Bu raporda casusluk suçlamasıyla ilgili bir tespit mi var bizim göremediğimiz? Bu rapora dayanarak tutuklama kararı verilmesini anlamıyoruz.

“İddianame yalan söylüyor Henri Barkey ile Kavala arasında yoğun iletişim kaydı olduğunu iddia ederek. Böyle bir şey olmadığına ilişkin rapor var.

“Adil yargılanma hakkımızı elimizden 4 yıldır alınıyor. Yasal usulleri olmayan suçlamalarla tutukluluk halinin devamına yönelik kararlar alınması yanlış ve hukuka aykırı karaların ötesinde, kamu yetkisinin kötüye kullanılması sorunudur.”

Kavala’nın diğer avukatı Köksal Bayraktar ise, “İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi, istinaf mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve mahkemeniz sanki AİHM kararı yokmuş gibi kendi kanunlarımız arasında dönüp duruyor” diyerek şunları söyledi:

“İhlal kararı karşısında avukatlar olarak söylediğimiz sözlere kayıtsız kalmanız Anayasaya aykırılıktan başka nedir?

“Müvekkilim dört yıldan beri dört duvar arasındadır, göz yüzünü görememektedir. Müvekkilim ve biz siyasi baskı altındayız. Hiçbir siyasinin ‘şunun ya da bunun artığı’ demeye hakkı yoktur. 

“Benim sizinle ilgili kötü duygular duymaya hakkım yoksa, başkalarının da üçüncü kişilere karşı bu beyanlarda bulunmaya hakkı yoktur. İhlal kararı sadece bizimle ilgili değil, yargının tarafsız ve bağımsızlığıyla da ilgilidir. Yargı tarafsız ve bağımsızsa siyasetin karışmaması gerekir. Siz tarihsel bir görev üstleniyorsunuz. Yargı tarafsız ve bağımsız mı buna bugün siz karar vereceksiniz. Bu işkence Türk yargısı tarafından sonlandırılmalıdır.”

Beyanların tamamlanmasından sonra duruşma savcısı Edip Şahiner, Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep etti. 

Ara kararını açıklayan mahkeme, “isnat edilen suçun vasıf ve niteliği, yargılamanın geldiği aşama, dosyada bulunan HTS kayıtları ve BAZ bilgileri üzerinde yapılan inceleme, dijital materyaller üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporlar, atılı suçların yasada öngörülen cezanın üst sınırı, adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle oy çokluğuyla Kavala’nın tutukluluğunun devamına hükmetti.

Karara, önceki duruşmada da tutukluluğun devam edilmesine yönelik hükme şerhini koyan üye hakim Kürşad Bektaş şerh düştü. Hakim Bektaş şerhinde “ölçülü olmayan tutukluluğunun devamı yönündeki çoğunluğun görüşüne katılmayarak, sanığa uygulanacak ölçülü

bir veya bir kaç adli kontrol tedbiri ile tahliyesi görüşü ve kanaatindeyim” ifadeleirni kullandı.

Bir sonraki duruşma için 17 Ocak 2022 saat 10.00 belirlendi.

Duruşma sonrası

Duruşma ardından Kavala'nın eşi Ayşe Buğra basına konuştu. Buğra, mahkemelerin 4 yıldır aynı kelimelerle kararlar verdiğini söyleyerek "Savcılar soru sormuyor. Hangi somut eylemlerle suç işlenmiş sormuyorlar. Endişem bu durumun kalkınması ve normalleşmesi. Kesinlikle normal kabul edilmemesi gereken bir durum" dedi.

Kavala'nın avukatı Deniz Tolga Aytöre de  "Söylenecek çok fazla bir şey yok. Türkiye yargısı için büyük bir şanstı. Bağımsızlık konusundaki endişeleri gidermek için bir şanstı. Siyasetin yargıya müdahale olmadığını göstermek için bir şanstı ama yargı bu şansı kurtaramadı. Bu kadar meşru olmayan delillerle bir insanın anayasa hakkını elinden almak artık sadece yanlış hukuki karar olarak değerlendirilmemeli. Bu kamu yetkisini kötüye kullanma sorunu haline geldi" diye konuştu.

Daha sonra konuşan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise "Hiçbir delil olmadan bir insanı siyasi saiklerle içeride tutmak hürriyeti tahrif suçundan öte yaşam hakkına müdahaledir" ifadelerini kullandı.